Bu hafta sizlere Emekliler Türkiye Meclisi Aktivistlerinden Sayın Avukat Ali Ersin Gür'ün bir yazısını paylaşıyorum. Kendilerine teşekkür ediyorum
Türkiye’nin 14 Mayıs seçim sonuçları bir kez daha gösterdi ki çoğunluğun kararı her zaman doğru olmayabiliyor. Ama daha önemlisi, temsili ve taklidi demokrasinin küresel bazda çağdaşlarımıza yaşattığı kriz, en ağır şekilde ülkemizi de etkilemeye devam ediyor. Çoğunluğun, çok seslilik ve çok renkliliğe karşı tek adam rejimini, hukuk devleti yerine “parti devletini”, demokrasi yerine otoriterizmi tercih etmesi, bile bile yanlışa lades demek değilse nedir?
Bu ülkede yaşayan yurttaşlar olarak 14 Mayıs seçim sonuçlarından her birimizin tek tek doğrudan etkilenmemizin yanı sıra, emeklilerin sendikal örgütlenmesi önündeki fiili engellerin de şimdiye kadar olduğu gibi devam edeceği görülüyor. Dolayısıyla emekliler, bırakalım yoksulluk sınırını, açlık sınırının bile altında aldıkları maaşlarıyla sürünmeye devam edecek gibi görünüyorlar. Öte yandan emekli dul ve yetimlerin maaşları ise çok daha içler acısı durumda.
Ülkemizde yaklaşık 16.2 milyon emekli ile emekli dul ve yetimi mevcut. 14 Mayıs seçimlerinde yarışan iki cumhurbaşkanı adaylarından biri; seçimi kazanması durumunda emeklilere sendika kurma hakkını tanıyacaklarını taahhüt ederken, diğer aday; tüm hukuki dayanaklarına ve uluslararası sözleşmelerce güvence altına alınmış olan “herkese sendika kurma hakkı” önünde yıllardır hukuka aykırı olarak fiili engellemeler çıkarıyor. Emeklilerin ezici çoğunluğu, emeklilerin örgütlenip sendikalaşmasını engelleyen aday lehine oy kullanıyor. Yine bu adaylardan biri, bayram ikramiyesini asgari ücret (8.500 TL) düzeyine çıkarmayı taahhüt ederken diğer aday, 2.000 lira neyinize yetmez diyerek bizlerle dalga geçerken; açlığın ve yoksulluğun pençesinde kıvranan emeklilerimizin ezici çoğunluğunun ikinci adayı tercih etmesi, bir akıl tutulması değilse nedir?
Gelinen noktada emeklilerin sendikalaşması çok daha acil bir hal alırken, diğer yandan bu fiili sendikalara hukuksal statü kazanmak için yoğun bir çaba ve çok yönlü bir mücadele yürütmeleri de kendisini dayatıyor. Emeklilerin sendikalaşmaları önündeki engeller, hukuki değil fiili engellerdir. Öyle ise bu fiili engelleri ancak fiili bir duruşla aşabiliriz ki takip edilecek yol, FİİLİ VE MEŞRU SENDİKACILIK yöntemi olacaktır. Bu mücadelede kamuoyu desteği ve meşruluk oldukça önemlidir. Emekliler, sendikalaşmanın meşruluğunu haklılıklarından alıyorlar. Düşünün ki; ekonomik olarak çok çok güçlü holding ve şirket sahiplerine sendika kurma hakkı tanıyan sistem, açlık sınırının bile çok altında aldığı maaş ile ölüm-kalım mücadelesi veren emekliye sendika kurma hakkı tanımaması haksızlık değilse nedir. Haksızlığı besleyip büyüten sistemlerin meşruluğundan bahsedilebilir mi? Bu hususu, kamu vicdanının değerlendirmesine bırakıyoruz.
Bu coğrafyada yaşamak; biz emekliler, mülksüzler, yoksullar ve emeğiyle geçinenler için hep çetin bir mücadeleyi gerektirmiştir. Yaşam hiçbir zaman bizim için kolay olmadı, belli ki bundan sonra da kolay olmayacaktır. Ancak hiçbir zaman da haksızlığın karşısında diz çöküp boynumuzu bükmedik. Zaten sendikal mücadelenin amacı da haklının hakkını teslim etme mücadelesi değil midir?
Görünen o ki emeklilerin ezici çoğunluğu, bundan sonra da semt pazarlarında çöplere atılan atık sebze ve meyvelerle karın duyurup köşelerinde “ah-vah ve beddua ederek” ölümü beklemeye devam ederken, bir avuç emekli ise “öncü karınca” görevini veya “Donkişot” rolünü üstlenerek SENDİKAL ÖRGÜTLENME VE DOĞRUDAN DEMOKRASİ ALANINDA YENİ BİR PATİKA AÇMAK için ter dökmeye devam edecektir. Bu her iki yol da biz emeklilere açık. Herkes kendisine ve insanlığa verdiği değere göre yolunu tercih edecektir. SENDİKAL ÖRGÜTLENME VE DOĞRUDAN DEMOKRASİ ALANINDA YENİ BİR PATİKA AÇMAK için çırpınan ve bulunduğu yerellerde minik de olsa “Çoban Ateşleri” yakan “Öncü Karıncalara” Selam olsun! YA BAŞARACAĞIZ, YA DA BAŞARACAĞIZ. BAŞKA ÇIKIŞ YOK!
Ali Ersin GÜR
Emekli Öğretmen-Hukukçu
Emekli Öğretmen-Hukukçu