Fransa’da 17 Kasımdan bu yana süren eylemler hükümetin akaryakıta ek vergi koymasıyla başladı. Protestolar Macron ve hükümete karşı taleplerle daha büyük boyutlu eylemlere dönüştü. Sarı yelekliler diye bilinen isyancılar eylemlerini sürdürürken, ülkede sarı yelek satışları da rekora ulaşmış. Umarım bir an önce ülkelerinde şiddet biter de halk huzura kavuşur.
Tabi aklıma Fransa’daki eski devrim hareketleri geldi. Bilinen ünlü burjuva devriminin uygarlık tarihine kattıkları bir yana, 1968 yılındaki isyanı hatırladım. Hippiler… Çiçek çocuklar… İsyanlarını bastırmak isteyen askerlerin silahlarının namlularına çiçekler sokmuşlardı da, çiçek çocuklar denilmişti bu yüzden. “Savaşma seviş” diyorlardı. Birçok bilim insanı ve tarihçiye göre 20. yüzyılın en büyük, en önemli devrim olayıydı. Bu isyan, işçiler ya da etnik azınlıklar gibi yalnız bırakılmış bir sınıf isyanı değildi. Etnik, sınıf, yaş sınırlarını aşan popüler bir ayaklanma olarak tarihe geçti. Şimdiki gibi bilişim ağları, sosyal medya gibi araçları da yoktu üstelik. Ama dünyanın her yerinde destekçi buldular. Görünmez bir bilinçdışı ağıyla bağlıydılar sanki. Vietnam savaşına karşıydılar. Anarşist ve komünisttiler, vegandılar, entelektüeldiler. Günümüzde konuşabildiğimiz cinsel özgürlük, sosyal duyarlılık gibi kimi insani ölçütler bu kuşağın topluma katkılarıdır.
Belli yaş guruplarını tarif etmek için kuşak isimleri verilmiş. X kuşağı; 1965-1979 arasında doğanlara deniyor. Bu gurup genelde teknolojiyle sorunlar yaşıyor. Sabırlılar, uyumlular, otoriteye saygılılar, tahammülkarlar. Tam da benim dönemim. Bu bizim dönem Feridum Düzağaç’ın şarkısında dediği gibi “radyasyon nesli”. Çarparak, deneyimleyerek, dokunarak, keşfederek öğrenenlerden.
Eğlence, huzur, konfor istemesiyle bilinen bir kuşak daha var ki onlara Y kuşağı deniyor. Bütün bunları kim istemez ki dediğinizi duyar gibiyim. Bu gurup bunları doğal hak ediş kabul edip, çalışmadan ulaşmak peşinde. Oynadıkları bilgisayar oyunlarının sanal kahramanları gibiler. Kıyafetleri bile onlara benzemeye başladı. Biraz da totaliterler. Bir tuşla, bir düğmeyle bir çok şeyi “halletmeye” koşullandılar çünkü. İçlerinde idealist olanlar mutlaka vardır. Ama benim gözümün önüne; elinde kocaman bir cips ve gazlı içeceğiyle, bilgisayar başında yediklerini klavye üzerine döke şaça oyun oynayan, genç irisi, hep aynı şortuyla aynı yerde ikamet eden, hımbıl, tembel, idealsiz bir tip geliyor. Bunların en büyüğü 38 yaşında. Dediklerime karşı olan biri varsa bu yaşlarda istisna demektir. İstisnalar da kaideyi bozmaz.
Milenyum dediğimiz çağda teknolojinin kucağına doğanlar var. Tıpkı bir elmanın içinde doğan elma kurdu gibi. Bu gurubun en büyüğü 17 yaşında. Bu nesil hakikaten çok eğlenceli ve ilginç. Espri anlayışlarına hayran olmamak elde değil. Kavrama kapasiteleri, farkında zihinleri ve özgüvenleriyle bütün bir insanlığın mirasını almışlar gibi. Kimi çıkarımlarını insanı irkiltecek şekilde birden söyleyiveriyorlar ve sorgulayıveriyorlar. Az kelimeyle konuşuyorlar. Belagat gibi “teferruatlara” gereksinimleri yok. Nasıl yani, ya da aynen gibi iki kelimeyle bütün dertlerini anlatıyorlar. Yani oldukça rafineler. Büyüklerini bile şimdiden etkilediler.
Asıl meseleye dönecek olursak, amacım aslında ne nesilleri karşılaştırmak ne de sosyolojik çıkarımlar yapmak. Lafı açılmışken belli zamanlarda belli şartlarda doğmuş genel özelliklerinden dolayı kuşak kisvesi verilmiş nesillere değindim.
Kuşak denilen şey kanımca biraz daha farklı bir şey olmalı. Biz terim olarak belli dönemlerde doğanları ve özelliklerini tanımlamak için kuşak diyoruz. Ama 68 kuşağının ortaya koyduğu şey başka türlü bir özveri ve idealist düşünce barındırıyor. Diğergamlı ve fedakarlar. Söz konusu olan davaları için ölen, öldürülen insanlar. Onların veganlığı şimdiki gibi özentice değildi. Ortak aklı toplumsal bilinçdışını, kolektif zekayı yaşıyor gibiydiler. Üstelik bunu kuantum, enerji, istedim oldu gibi temeli bilime dayanan terminolojiyi saptırmadan, çarpıtmadan, dinleştirmeden yapıyorlardı. Tembelce ve lafla değil. Yani kuşak derken düşünmeli bence. Hepsine kuşak dersek 68’lere ne diyeceğiz. Neyse, mesele terimler ve kelimeler değil. İnsanlığın geldiği nokta ve algısındaki değişiklik önemli olan. Huzur ve barış içinde yaşanmalı. Eylemlere, isyanlara gerek duyulmadan ya da işi bu duruma getirmeden, işler insani yoldan çözülmeli. Politikanın ucuz numaralarına bel bağlayıp da halkı kandırmadan, adaletle yönetmek gerekiyor. O zaman halk isyan falan etmez. Huzur ve barış içinde bir gelecek temennisi ile. Hoşçakalın.
YAZARLAR
Yayınlanma: 08 Aralık 2018 - 12:24
Ahmet Sayar yazdı... 68'ler Kuşak Farkıyla Önde
Fransa’da 17 Kasımdan bu yana süren eylemler hükümetin akaryakıta ek vergi koymasıyla başladı
YAZARLAR
08 Aralık 2018 - 12:24
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir