Roma Valisi Pilatus’un İsa’ya şunu sorduğu varsayılır: “Gerçek nedir?”
Bilinir ki, İsa “Gerçek Ben’im” demiştir.
Yani, Tanrı’nın gerçeğinin bedende yaşam bulmuş hali. Bu Pilatus’un sorusu olayı gerçek midir?
Nasıl anlayacağız?
Referanslara mı bakılacak? Tamam, tamam… biz şimdilik buna “gerçek” demeyelim, “efsane” diyelim. Zira, “gerçek” dendiğinde somut olan, nesnel olan anlaşılıyor.
Fiili olarak var olana ve duyularla dış dünyaya ait olduğu algılanabilir olana “gerçek” diyorlar(mış). Murathan Mungan’ın “Yedi Kapılı Kırk Oda” adlı kitabında; ” Herkesin, gerçeğin kendisine yetecek kadarıyla ilgilendiği bir dünyada, gerçek ne işe yarar ki? ” diye soruyor yazarımız. İnsanoğlu varlığından bu yana gerçeğin peşinde. Belki de gerçek göreceli olduğu için kimse yakalayamıyor. Tam tuttum derken başka biri başka bir gerçekle çıkıyor insanın karşısına. Zaten bu arayış biterse yaşamın anlamı da kalmıyor, orası ayrı. Tüm bunlar bize son derece anlamsız, saçma ve gerçek üstü gelebilir çünkü mantığımız bunu kabul etmez. Mantık mevcut olan bu senaryo içinde kendini güvende hisseder; sistematik bir kurgu peşindedir. Akışın bir kuralı olmalıdır, tekrarlar, döngüler, bilinen ilişkiler, başlar ve sonlar, sayılar, yasalar … Bu bizi acayip rahatlatır ve gönül rahatlığı içinde bu düzeni biz “gerçek” olarak kabul ederiz.
Etmek de zorundayız, aksi halde mantık dağılır ve o mantığa göre tasarlanmış bu dünya hayatı kaosa döner, algılar yıkılır. Hepsinden öte zaman algısı biter … Ahanda kıyamet. Peki bir de şu konuyu ele alalım; “Kim kimin gerçeğine karar veriyor?” Dünyada bu kadar çok insan varken ve her birimiz bu kadar eşsiz ve benzersiz yaratılmışken hangimizin gerçekten aşık olduğuna, hangimizin gerçek acıyı yaşadığına ya da hangimizin gerçekten mutlu veya mutsuz olduğuna kim karar veriyor? Paulo Coelho şöyle demiş; “Dünyanın bütün dağlarında, ormanlarında tek bir yaprağı bile başkasının tıpkısı olarak yaratmamıştır Tanrı. Oysa siz farklı olmayı delilik sayıyorsunuz”. Gerçeklerimiz de farklı olamaz mı? Böyle düşününce asıl imkansız olan, tek bir gerçeğin olması. Her bir yaşımızın bile ayrı bir hikayesi, ayrı bir gerçeği var. ” Düne geri dönemem, o zaman farklı bir insandım. ” diyor Alice. Mesela uçan bir balonunuz olsaydı, ona binip dünya üzerinde 10 iyilikte bulunma hakkınız olsaydı, her birimizin yapacağı iyilikler farklı olurdu. Her birimiz kendi gerçekliklerimiz doğrultusunda iyilikler yapardık. Ama bu 10 iyiliği de değiştirmezdi. Mesela bir kelebeğin kanatlarını renklendirmemiz istense her birimiz farklı şekilde renklendirirdik. Ama bu kelebeği kuşa döndürüp değiştirmezdik. Ben elimden geldiğince baykuş bakış açısıyla bakmaya çalışıyorum hayata. Olabildiğince döndürüyorum kafamı diğer renkleri de görebilmek için. Onun en büyük acısı, kedisinin ölmesidir. Benim en büyük mutluluğum dondurmadır diyorum mesela. O aşık olunca durulur, ben aşık olunca uçarım diyorum. Onun aşkı başka, benimki bambaşkadır. Sonra mavi ve turuncuyu karıştırıp kelebeğini boyayana da “ne iyi ettin, ne güzel oldu!” diyorum. Sizlere de, kendi gerçeğinizde kör olmadan baykuş gibi gözlerinizi açacağınız bir yaşam diliyorum.
Bilinir ki, İsa “Gerçek Ben’im” demiştir.
Yani, Tanrı’nın gerçeğinin bedende yaşam bulmuş hali. Bu Pilatus’un sorusu olayı gerçek midir?
Nasıl anlayacağız?
Referanslara mı bakılacak? Tamam, tamam… biz şimdilik buna “gerçek” demeyelim, “efsane” diyelim. Zira, “gerçek” dendiğinde somut olan, nesnel olan anlaşılıyor.
Fiili olarak var olana ve duyularla dış dünyaya ait olduğu algılanabilir olana “gerçek” diyorlar(mış). Murathan Mungan’ın “Yedi Kapılı Kırk Oda” adlı kitabında; ” Herkesin, gerçeğin kendisine yetecek kadarıyla ilgilendiği bir dünyada, gerçek ne işe yarar ki? ” diye soruyor yazarımız. İnsanoğlu varlığından bu yana gerçeğin peşinde. Belki de gerçek göreceli olduğu için kimse yakalayamıyor. Tam tuttum derken başka biri başka bir gerçekle çıkıyor insanın karşısına. Zaten bu arayış biterse yaşamın anlamı da kalmıyor, orası ayrı. Tüm bunlar bize son derece anlamsız, saçma ve gerçek üstü gelebilir çünkü mantığımız bunu kabul etmez. Mantık mevcut olan bu senaryo içinde kendini güvende hisseder; sistematik bir kurgu peşindedir. Akışın bir kuralı olmalıdır, tekrarlar, döngüler, bilinen ilişkiler, başlar ve sonlar, sayılar, yasalar … Bu bizi acayip rahatlatır ve gönül rahatlığı içinde bu düzeni biz “gerçek” olarak kabul ederiz.
Etmek de zorundayız, aksi halde mantık dağılır ve o mantığa göre tasarlanmış bu dünya hayatı kaosa döner, algılar yıkılır. Hepsinden öte zaman algısı biter … Ahanda kıyamet. Peki bir de şu konuyu ele alalım; “Kim kimin gerçeğine karar veriyor?” Dünyada bu kadar çok insan varken ve her birimiz bu kadar eşsiz ve benzersiz yaratılmışken hangimizin gerçekten aşık olduğuna, hangimizin gerçek acıyı yaşadığına ya da hangimizin gerçekten mutlu veya mutsuz olduğuna kim karar veriyor? Paulo Coelho şöyle demiş; “Dünyanın bütün dağlarında, ormanlarında tek bir yaprağı bile başkasının tıpkısı olarak yaratmamıştır Tanrı. Oysa siz farklı olmayı delilik sayıyorsunuz”. Gerçeklerimiz de farklı olamaz mı? Böyle düşününce asıl imkansız olan, tek bir gerçeğin olması. Her bir yaşımızın bile ayrı bir hikayesi, ayrı bir gerçeği var. ” Düne geri dönemem, o zaman farklı bir insandım. ” diyor Alice. Mesela uçan bir balonunuz olsaydı, ona binip dünya üzerinde 10 iyilikte bulunma hakkınız olsaydı, her birimizin yapacağı iyilikler farklı olurdu. Her birimiz kendi gerçekliklerimiz doğrultusunda iyilikler yapardık. Ama bu 10 iyiliği de değiştirmezdi. Mesela bir kelebeğin kanatlarını renklendirmemiz istense her birimiz farklı şekilde renklendirirdik. Ama bu kelebeği kuşa döndürüp değiştirmezdik. Ben elimden geldiğince baykuş bakış açısıyla bakmaya çalışıyorum hayata. Olabildiğince döndürüyorum kafamı diğer renkleri de görebilmek için. Onun en büyük acısı, kedisinin ölmesidir. Benim en büyük mutluluğum dondurmadır diyorum mesela. O aşık olunca durulur, ben aşık olunca uçarım diyorum. Onun aşkı başka, benimki bambaşkadır. Sonra mavi ve turuncuyu karıştırıp kelebeğini boyayana da “ne iyi ettin, ne güzel oldu!” diyorum. Sizlere de, kendi gerçeğinizde kör olmadan baykuş gibi gözlerinizi açacağınız bir yaşam diliyorum.