İnsan doğduğunda her şeyi çoktur. Hayalleri çoktur, yaşamı çoktur. En çok da kendisi çoktur. Yaşadıkça çoğaldığımız tam bir yanılgı. Yaşadıkça azalırız biz. Bütün içsel sıkıntımız bu azalmayla başlar. Hayal kurmaktan vazgeçeriz mesela. Denizi sarıya gökyüzünü yeşile boyamış küçük bir çocuğa şaşırır kızarız hatta. Azaldıkça hayallerimiz endişelerimize yenik düşer. Bir sürü katmanlarımız oluşur üzerimizde. Hangimiz biziz bilemeyiz. Söylemediklerimiz, söyleyemediklerimiz ve söylemeye cesaret edemediklerimiz çoğaldıkça azalırız biz.
Küçük bir çocuğun kalabalığın içinde “Anne kakam geldi” demesine gülümsemeyle karşılarız. Oysa biz artık o dünyadan çok uzaktayızdır. Statü endişelerimiz başlar zehirli bir sarmaşık gibi ruhumuzu saran.
Kısaca insan olma zenginliğimiz soldu. Küçük prensin bir çiçeğe duyduğu sadakat gerçek bir duyguydu. Oysa sadakat biz büyüdükçe zorunluluk haline geldi. Müdürlerimize, arkadaşlarımıza, sevgililerimize ve eşlerimize zorunlu sadıklarız biz. Bir çıkar barındıran duygudan uzak turfanda bir tat sadakat artık.
Sorumlulukların ve zorunlulukların bizi bizden çaldığı bir koşuşturmacanın içinde bir silkelemedir bana göre “Küçük prens” .Korkunun kendisinden uzak olması sebebiyle insanı bu kadar esir alması ve kendisinden başka her şeye dönüşen insana tokat gibi bir cümledir şu;
“Çocuklar yetişkinlere daima büyük bir hoşgörü göstermeli”
Ve Küçük Prens, hep bir dostu olsun istiyor kitap boyunca. Bilgeliğin kendini yargılamaktan geçtiğini söylüyor. Kendini beğenmiş kişilerin övgüden başka bir şeye kulak vermeyecekleri ve insanların arasında da insanın yalnız olacağını.
Kendini beğenmiş adam, ayyaş kral ve kitaptaki diğer bütün karakterler çarpıcı ve metaforik bir anlatımla ayrı birer gezegen gibi anlatılarak, insanların derin yalnızlıklarına tam isabet bir vurgu yapmış.
Yukarıda da belirttiğim gibi “Kalabalıklar içinde de yalnızdır insan” cümlesi derinlerimizde duyulan yankılı bir su damlası gibidir adeta.
Ve aslında bütün bu gezegenler arası gibi görünen ama insanlar arası yapılan yolculuğun gerçek ve güçlü bir bağ kurma ihtiyacından kaynaklandığını güçlü bir biçimde seziyoruz.
Gül ile Küçük Prens arasında geçen o muhteşem diyalog, sevginin ne bir ihtiyaçtan ne de bir çıkardan doğmadığını anlatan harika bir diyalogdur.
Kısacası Küçük Prens ve kahramanları bir daha asla geri gelmeyecek geçmişimizden bize parlayan bir küçük takım yıldızı kümesidir. Zamanı ve uygarlığı geriye sarmadıkça hep hüzünle okuyacağımız.
YAZARLAR
Yayınlanma: 18 Aralık 2018 - 15:15
Alper Yancar yazdı... Küçük Prens Bizi Neden Hüzünlendirir
İnsan doğduğunda her şeyi çoktur
YAZARLAR
18 Aralık 2018 - 15:15
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir