Antibiyotikler enfeksiyonla mücadelede güçlü ve başarılı bir ilaç grubudur bu yüzden halk arasında da kullanımı yaygındır. Antibiyotik Tüketiminin Sürveyansına İlişkin DSÖ Raporu’nda, küresel anlamda kişi başına antibiyotik tüketiminin 2000 ile 2015 yılları arasında Watch antibiyotiklerinde %90,9 ve Access antibiyotiklerinde %26,2 arttığı bulundu. Ayrıca rapora göre ülkeler arası antibiyotik tüketimi sıralamasında Türkiye 3.sırada yer almaktaydı.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tanımına göre ilaçlar; “Hastalar uygun ilaçları, uygun endikasyonlar için kendi bireysel gereksinimlerini karşılayan dozlarda, yeterli ve akılcı bir şekilde kullanmalıdır” şeklinde tanımlamaktadır https://www.who.int/publications/i/item/who-report-on-surveillance-of-antibiotic-consumption .
Akılcı olmayan veya gereksiz antibiyotik kullanımının vücuda bazı yan etkileri vardır. Antibiyotik direnci artışı (ABR)’na ve mikrobiyotada bazı problemlere sebep olmakta, küresel sağlığın gelişmesi ve sürdürülebilirlik için yaygın olarak kabul edilen bir tehdit oluşturmaktadır https://doi.org/10.3390/ijerph16010027 . Mikrobiyota Nedir? Mikrobiyota, mide-enterik tüp, deri, ağız, solunum sistemi ve vajina gibi insan vücudunun farklı bölgelerinde yaşayan bakteri, virüs, protozoa ve mantarlardan oluşan karmaşık bir mikroorganizma ekosistemidir. Mikrobiyotanın %70'inden fazlası gastrointestinal kanalda ve konağıyla karşılıklı olarak yararlı bir ilişki içinde yaşar. Mide lümeninden ince bağırsağa, maksimum konsantrasyona ulaştığı kolon / rektuma kadar sürekli olarak artar.
Mikrobiyotanın gelişimi doğumdan hemen sonra ortaya çıkar. Bileşimi genetik ve çevresel faktörlerden, doğum türünden (doğal ya da sezaryen), doğum sonrası beslenmesinden (doğal ya da yapay) güçlü bir şekilde etkilenir. Mikrobiyota yaklaşık 1.5 kilogram ağırlığındadır ve 100 trilyondan fazla mikroorganizmadan oluştuğuna inanılmaktadır, bu sayı konakçı hücrelerin on katını aşmaktadır. Bağırsak habitatı, bireyler arası değişkenliğe sahip yaklaşık 500 ila 1000 farklı mikroorganizma türü içerir, çünkü her bireyin kendi bakteri parmak izi vardır https://doi.org/10.1007/s12020-018-1605-5. Bağırsak mikrobiyotasının insan sağlığı üzerinde, doğuştan gelen ve adaptif bağışıklığı teşvik etmek, bağırsak epitel bütünlüğünü sürdürmek, patojenlere direnç sağlamak, vitaminler ve karbonhidratlar gibi temel besinlerin metabolizmasına ve sentezine yardımcı olmak gibi birçok yararlı etkisi vardır https://doi.org/10.1007/s40495-019-00196-3 .
Probiyotikler, diyet lifleri, çoklu doymamış yağ asitleri gibi besin bileşenlerinin mikrobiyotamız üzerinde olumlu etkileri görülürken; düşük lif tüketiminin, probiyotiklerden yoksun beslenmenin, diyet çeşitliliğinde azlığın (tek düze beslenme), vücutta inflamatuar artışa sebep olan besin tüketiminin ve uzun süreli antibiyotik kullanımının mikrobiyota üzerinde olumsuz etkileri olduğu görülmüştür https://doi.org/10.3390/nu11122862 . ANTİBİYOTİK VE MİKROBİYOTA Son yıllarda mikrobiyom çalışmaları, birçok antibiyotiğin aşırı kullanımının, uzun süreli kullanımının, yanlış kullanımının ve mekanik özelliklerinin beklenmedik ve istenmeyen sonuçlara yol açabileceğini göstermiştir. Bu sonuçlar arasında; bağırsak mikrobiyotası homeostazının bozulması, mikrobiyal çeşitliliğin azalması, erken yaşta kullanımının istenmeyen yan etkileri, antibiyotik direnci ve antibiyotik nedenli ishal yer almaktadır.
Antibiyotikler, çeşitli bağırsak mikrobiyotası türleri arasında var olan dengeyi de bozabilir. Örneğin, tür çeşitliliğinde bir azalmaya neden olarak, toksijenik C. difficile gibi patojenlerin aşırı büyümesine yol açabileceği görülmüştür https://doi.org/10.1136/gutjnl-2020-321829 . Yapılan bir çalışmada çocuklarda antibiyotik tedavisini takiben mikrobiyal çeşitliliğin restorasyonunun yaklaşık 1 ay sürdüğü bildirilmiştir https://doi.org/10.1126/scitranslmed.aad0917 . Yine benzer bir çalışmada ise mikrobiyota 1.5 ay içinde restore edilirken, gözlem döneminin geri kalanında (180 gün) birkaç yaygın tür tespit edilememiştir https://doi.org/10.1038/s41564-018-0257-9. Obezite, modern toplumda artan bir endişe kaynağıdır. Bebeklik dönemindeki antibiyotik kullanımının ilerleyen yıllarda obezite ile ilişkili olduğu bulunmuştur. 333.353 çocuktan oluşan geniş bir kohort analizi, ilk 2 yılda antibiyotik kullanımının, yaşamın ilerleyen dönemlerinde obezite gelişimine zemin hazırladığını gösterdi https://doi.org/10.1136/gutjnl-2017-314971 . Antibiyotik direnci, bir bakteri türünün aynı türdeki diğer bakterileri engelleyen veya öldüren antibiyotik konsantrasyonlarında hayatta kalma kapasitesi olarak tanımlanır. Antibiyotiğe dirençli bakterilerin artan yaygınlığı, tedavisi zor ve pahalı enfeksiyonlara neden olur. Dünya çapında antibiyotik direnci son zamanlarda önemli bir halk sağlığı sorunu olarak ortaya çıkmıştır. 2000 ve 2015 yılları arasında, küresel antibiyotik tüketimi %65 artmıştır ve Dünya Sağlık Örgütü’ne göre antibiyotik direncine bağlı ölümlerin sayısının 2050 yılına kadar 10 milyona ulaşabileceği tahmin edilmektedir https://www.who.int/antimicrobial-resistance/interagency-coordination-group/IACG_final_report_EN.pdf?ua=1 . Antibiyoitk kaynaklı ishal; antibiyotik bağırsaktaki "iyi" ve zararsız bakterilerin çoğunu ortadan kaldırır böylece "kötü" bakterilerin çoğalmasına ortam hazırlanmış olur.
Özellikle Clostridium difficile (C. difficile) adı verilen bir tür bakteri, bağırsak içinde aşırı büyüyerek bağırsak duvarına zarar veren, kolit adı verilen bağırsak iltihabını tetikleyen tahriş edici kimyasallar üretir. Bu da karın ağrısına, kramplara, ishale ve ateşe neden olabilir https://www.health.harvard.edu/a_to_z/antibiotic-associated-diarrhea-a-to-z . Sonuç olarak; hastalıkların tedavisinde antibiyotiklere yer verirken bir kere daha düşünmeliyiz. Unutmamalıyız ki, antibiyotikler sadece bakterilerin neden olduğu hastalıklarda işe yarar yani virüs, mantar gibi başka etkenlerden oluşan hastalıkları tedavi edemezler. Gerçekten kullanmamız gerekmeyen durumlarda, bilinçsizce ve akılcı olarak kullanılmayan antibiyotiklerin vücutta olumsuz etkileri olabileceği unutulmamalıdır. Doktorunuza danışmadan kullanmamalı ve doktorunuzun gerekli görmediği durumlarda öncelikli tercihinizi antibiyotiklerden değil sağlıklı beslenmeden yana yapmalısınız.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tanımına göre ilaçlar; “Hastalar uygun ilaçları, uygun endikasyonlar için kendi bireysel gereksinimlerini karşılayan dozlarda, yeterli ve akılcı bir şekilde kullanmalıdır” şeklinde tanımlamaktadır https://www.who.int/publications/i/item/who-report-on-surveillance-of-antibiotic-consumption .
Akılcı olmayan veya gereksiz antibiyotik kullanımının vücuda bazı yan etkileri vardır. Antibiyotik direnci artışı (ABR)’na ve mikrobiyotada bazı problemlere sebep olmakta, küresel sağlığın gelişmesi ve sürdürülebilirlik için yaygın olarak kabul edilen bir tehdit oluşturmaktadır https://doi.org/10.3390/ijerph16010027 . Mikrobiyota Nedir? Mikrobiyota, mide-enterik tüp, deri, ağız, solunum sistemi ve vajina gibi insan vücudunun farklı bölgelerinde yaşayan bakteri, virüs, protozoa ve mantarlardan oluşan karmaşık bir mikroorganizma ekosistemidir. Mikrobiyotanın %70'inden fazlası gastrointestinal kanalda ve konağıyla karşılıklı olarak yararlı bir ilişki içinde yaşar. Mide lümeninden ince bağırsağa, maksimum konsantrasyona ulaştığı kolon / rektuma kadar sürekli olarak artar.
Mikrobiyotanın gelişimi doğumdan hemen sonra ortaya çıkar. Bileşimi genetik ve çevresel faktörlerden, doğum türünden (doğal ya da sezaryen), doğum sonrası beslenmesinden (doğal ya da yapay) güçlü bir şekilde etkilenir. Mikrobiyota yaklaşık 1.5 kilogram ağırlığındadır ve 100 trilyondan fazla mikroorganizmadan oluştuğuna inanılmaktadır, bu sayı konakçı hücrelerin on katını aşmaktadır. Bağırsak habitatı, bireyler arası değişkenliğe sahip yaklaşık 500 ila 1000 farklı mikroorganizma türü içerir, çünkü her bireyin kendi bakteri parmak izi vardır https://doi.org/10.1007/s12020-018-1605-5. Bağırsak mikrobiyotasının insan sağlığı üzerinde, doğuştan gelen ve adaptif bağışıklığı teşvik etmek, bağırsak epitel bütünlüğünü sürdürmek, patojenlere direnç sağlamak, vitaminler ve karbonhidratlar gibi temel besinlerin metabolizmasına ve sentezine yardımcı olmak gibi birçok yararlı etkisi vardır https://doi.org/10.1007/s40495-019-00196-3 .
Probiyotikler, diyet lifleri, çoklu doymamış yağ asitleri gibi besin bileşenlerinin mikrobiyotamız üzerinde olumlu etkileri görülürken; düşük lif tüketiminin, probiyotiklerden yoksun beslenmenin, diyet çeşitliliğinde azlığın (tek düze beslenme), vücutta inflamatuar artışa sebep olan besin tüketiminin ve uzun süreli antibiyotik kullanımının mikrobiyota üzerinde olumsuz etkileri olduğu görülmüştür https://doi.org/10.3390/nu11122862 . ANTİBİYOTİK VE MİKROBİYOTA Son yıllarda mikrobiyom çalışmaları, birçok antibiyotiğin aşırı kullanımının, uzun süreli kullanımının, yanlış kullanımının ve mekanik özelliklerinin beklenmedik ve istenmeyen sonuçlara yol açabileceğini göstermiştir. Bu sonuçlar arasında; bağırsak mikrobiyotası homeostazının bozulması, mikrobiyal çeşitliliğin azalması, erken yaşta kullanımının istenmeyen yan etkileri, antibiyotik direnci ve antibiyotik nedenli ishal yer almaktadır.
Antibiyotikler, çeşitli bağırsak mikrobiyotası türleri arasında var olan dengeyi de bozabilir. Örneğin, tür çeşitliliğinde bir azalmaya neden olarak, toksijenik C. difficile gibi patojenlerin aşırı büyümesine yol açabileceği görülmüştür https://doi.org/10.1136/gutjnl-2020-321829 . Yapılan bir çalışmada çocuklarda antibiyotik tedavisini takiben mikrobiyal çeşitliliğin restorasyonunun yaklaşık 1 ay sürdüğü bildirilmiştir https://doi.org/10.1126/scitranslmed.aad0917 . Yine benzer bir çalışmada ise mikrobiyota 1.5 ay içinde restore edilirken, gözlem döneminin geri kalanında (180 gün) birkaç yaygın tür tespit edilememiştir https://doi.org/10.1038/s41564-018-0257-9. Obezite, modern toplumda artan bir endişe kaynağıdır. Bebeklik dönemindeki antibiyotik kullanımının ilerleyen yıllarda obezite ile ilişkili olduğu bulunmuştur. 333.353 çocuktan oluşan geniş bir kohort analizi, ilk 2 yılda antibiyotik kullanımının, yaşamın ilerleyen dönemlerinde obezite gelişimine zemin hazırladığını gösterdi https://doi.org/10.1136/gutjnl-2017-314971 . Antibiyotik direnci, bir bakteri türünün aynı türdeki diğer bakterileri engelleyen veya öldüren antibiyotik konsantrasyonlarında hayatta kalma kapasitesi olarak tanımlanır. Antibiyotiğe dirençli bakterilerin artan yaygınlığı, tedavisi zor ve pahalı enfeksiyonlara neden olur. Dünya çapında antibiyotik direnci son zamanlarda önemli bir halk sağlığı sorunu olarak ortaya çıkmıştır. 2000 ve 2015 yılları arasında, küresel antibiyotik tüketimi %65 artmıştır ve Dünya Sağlık Örgütü’ne göre antibiyotik direncine bağlı ölümlerin sayısının 2050 yılına kadar 10 milyona ulaşabileceği tahmin edilmektedir https://www.who.int/antimicrobial-resistance/interagency-coordination-group/IACG_final_report_EN.pdf?ua=1 . Antibiyoitk kaynaklı ishal; antibiyotik bağırsaktaki "iyi" ve zararsız bakterilerin çoğunu ortadan kaldırır böylece "kötü" bakterilerin çoğalmasına ortam hazırlanmış olur.
Özellikle Clostridium difficile (C. difficile) adı verilen bir tür bakteri, bağırsak içinde aşırı büyüyerek bağırsak duvarına zarar veren, kolit adı verilen bağırsak iltihabını tetikleyen tahriş edici kimyasallar üretir. Bu da karın ağrısına, kramplara, ishale ve ateşe neden olabilir https://www.health.harvard.edu/a_to_z/antibiotic-associated-diarrhea-a-to-z . Sonuç olarak; hastalıkların tedavisinde antibiyotiklere yer verirken bir kere daha düşünmeliyiz. Unutmamalıyız ki, antibiyotikler sadece bakterilerin neden olduğu hastalıklarda işe yarar yani virüs, mantar gibi başka etkenlerden oluşan hastalıkları tedavi edemezler. Gerçekten kullanmamız gerekmeyen durumlarda, bilinçsizce ve akılcı olarak kullanılmayan antibiyotiklerin vücutta olumsuz etkileri olabileceği unutulmamalıdır. Doktorunuza danışmadan kullanmamalı ve doktorunuzun gerekli görmediği durumlarda öncelikli tercihinizi antibiyotiklerden değil sağlıklı beslenmeden yana yapmalısınız.