Türk Milleti için önemli bir zafer tarihi olan, 30 Ağustos 1922'de Dumlupınar'da Mustafa Kemal'in Başkumandanlığı'nda zaferle sonuçlanan, Büyük Taarruz'u anmak için kutlanan Zafer Bayramı, Atatürk'ün başkomutanlığında yapıldığı için Başkomutanlık Meydan Muharebesi olarak da bilinen Büyük Taarruz'un başarıyla sonuçlanmasının ardından Yunan Orduları İzmir'e kadar takip edilmiş, 9 Eylül 1922'de İzmir'in kurtarılmasıyla Türk toprakları Yunan işgalinden kurtulmuştu.
Evet. Bağımsızlık kolay kazanılmadı. Bugün Zafer Bayramı'nı kutluyor olmamız, o yıllarda canını feda eden sayısız kahraman sayesinde mümkün oldu. Düşman işgalinden kurtulduğumuz Büyük Taarruz'da ve öncesinde sergilenen küçüklü büyüklü birçok kahramanlık, bugün hür bir şekilde yaşıyor olmamızın temelidir. Onların kahramanlıkları ile kurtulan bu vatan toprakları üzerinde kurtuluş günü olarak kutlanan 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlu olsun.
Çetmilli Ali Çavuş, yüzbinlerce vatan evladı gibi cepheye giden askerlerden biriydi. Aradan 11 yıl geçmiş, Çetmilli Ali Çavuş cepheden cepheye koşturmuş her mevzide ve her siperde bağımsızlık günlerinin hayalini kurarken, cepheye giderken 8 yaşında bıraktığı oğlu Mehmet ile gül yüzlü karısına kavuşacağı günleri beklemekteydi. Çetmilli Ali Çavuş'un hayalleri, Dumlupınar mevzilerinde gerçek olur. Sekiz yaşındayken bırakıp gittiği Mehmet, dağ gibi bir delikanlı olmuş, kader ikisinin yollarını aynı cephede birleştirmişti. Baba oğul sıkıca sarıldılar. Birbirleriyle helalleştiler. "Hücum"sesiyle yağmur gibi gelen mermilerin önüne atıldılar. Ali Çavuş bir kurşunla yığıldı yere, ne acı ne de hüzün vardı gözlerinde, on bir yılın evlat özlemi mermi sesleri arasında son bulmuştu.
Dudaklarından iki kelime döküldü şahadete ererken; "Vatan Sağ olsun." Çetmilli Ali Çavuş, 31 Ağustos 1922 günü oğlu Mehmet'in kollarında şehit düştü. Mehmet, henüz kavuşmuşken babasına, yeniden başlamıştı hasretlik. Ancak ağlanacak gün değildi. Kaptı alay sancağını yürüdü İzmir'e doğru. En önde o koşuyor kanlı siperlere ilk o dalıyordu. 9 Eylül'de İzmir önlerinde bir kurşun da onu buldu. Mehmet, babası ile yaşarken gideremediği hasretliğini, şehitlik mertebesinde onunla buluşarak giderecekti artık. Bunun gibi yüzlerce hikayesi vardı Büyük Taarruz'un. Mustafa Kemal gibi bir komutanın aklı ve ileriyi görüşü ile Miralay Reşat Bey gibi onurlu paşaların, Ali Çavuş, oğlu Mehmet Onbaşı gibi çalışkan askerlerin ve adsız bilerce kahramanın yazdığı destandır. Bu yüzden;
-1921'de Kastamonu'dan Ankara'ya cephane taşırken cephaneler ıslanmasın diye kazağını çıkartıp cephanenin üstünü örten, o sırada çocuğu ölmesin diye onun üzerine kapanan ve bu sırada kendisi soğuktan donarak ölen Şerife Bacı'ya...
-1922'de Yunanlar tarafından işgal edilen Çanakkale Bigadiç'te Yunan askerine bilgi vermeyi reddeden, ağır işkenceler sonrasında fırına atılarak yakılan Nazife Kadın'a...
-Annesi veremden öldüğü için 9 yaşındayken babasıyla Çanakkale'ye gitmek zorunda kalan, küçük yaşına rağmen onbaşı rütbesi alan, savaştığı cephelerde 100'den fazla düşman askerini öldüren, yenik durumda olduğumuz cepheden kaçan askerleri "Ben babamın yanına ölmeye gidiyorum, siz nereye gidiyorsunuz?" diyerek savaşa geri döndüren 12 yaşındaki Nezahat Onbaşı'ya...
-Saçını kazıtıp erkek gibi giyinerek askerlere cephane taşıyan, vücuduna isabet eden bir kurşunla yaralanmasına rağmen görevini yerine getirmeye devam eden Halime Çavuş'a...
-Çanakkale'de eşini kaybettikten sonra çocuklarıyla birlikte Aydın'daki köyüne dönen, Yunanların bu toprakları işgali üzerine düşman askerleriyle savaşan Çete Ayşe'ye...
-Sadece kadınlardan oluşan birliği ile Yunan askerlerine saldırı düzenleyerek bir Yunan subayı ve beraberinde 25 askeri esir alan Erzurumlu Kara Fatma'ya...
-Kadınları toplayarak askerlere çorap, fanila ören Hafız Selman İzbeli'ye...
-1 yıllık evliyken eşiyle beraber milli mücadeleye katılan, Yunan kuvvetleriyle çatışan, geri çekilen silah arkadaşlarına cesaret vermek için öne atılan ve o sırada başından vurularak şehit düşen Gördesli Makbule'ye... Ve onlar gibi yüz binlerce isimsiz kahramana teşekkürü borç biliyorum. Başta Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları ile vatanı uğruna canlarını feda eden aziz şehitlerimizi bir kere daha saygı ve minnetle anıyor, Türk Milleti'nin ZaferBayramı'nı sonsuza dek kutluyorum.
Dudaklarından iki kelime döküldü şahadete ererken; "Vatan Sağ olsun." Çetmilli Ali Çavuş, 31 Ağustos 1922 günü oğlu Mehmet'in kollarında şehit düştü. Mehmet, henüz kavuşmuşken babasına, yeniden başlamıştı hasretlik. Ancak ağlanacak gün değildi. Kaptı alay sancağını yürüdü İzmir'e doğru. En önde o koşuyor kanlı siperlere ilk o dalıyordu. 9 Eylül'de İzmir önlerinde bir kurşun da onu buldu. Mehmet, babası ile yaşarken gideremediği hasretliğini, şehitlik mertebesinde onunla buluşarak giderecekti artık. Bunun gibi yüzlerce hikayesi vardı Büyük Taarruz'un. Mustafa Kemal gibi bir komutanın aklı ve ileriyi görüşü ile Miralay Reşat Bey gibi onurlu paşaların, Ali Çavuş, oğlu Mehmet Onbaşı gibi çalışkan askerlerin ve adsız bilerce kahramanın yazdığı destandır. Bu yüzden;
-1921'de Kastamonu'dan Ankara'ya cephane taşırken cephaneler ıslanmasın diye kazağını çıkartıp cephanenin üstünü örten, o sırada çocuğu ölmesin diye onun üzerine kapanan ve bu sırada kendisi soğuktan donarak ölen Şerife Bacı'ya...
-1922'de Yunanlar tarafından işgal edilen Çanakkale Bigadiç'te Yunan askerine bilgi vermeyi reddeden, ağır işkenceler sonrasında fırına atılarak yakılan Nazife Kadın'a...
-Annesi veremden öldüğü için 9 yaşındayken babasıyla Çanakkale'ye gitmek zorunda kalan, küçük yaşına rağmen onbaşı rütbesi alan, savaştığı cephelerde 100'den fazla düşman askerini öldüren, yenik durumda olduğumuz cepheden kaçan askerleri "Ben babamın yanına ölmeye gidiyorum, siz nereye gidiyorsunuz?" diyerek savaşa geri döndüren 12 yaşındaki Nezahat Onbaşı'ya...
-Saçını kazıtıp erkek gibi giyinerek askerlere cephane taşıyan, vücuduna isabet eden bir kurşunla yaralanmasına rağmen görevini yerine getirmeye devam eden Halime Çavuş'a...
-Çanakkale'de eşini kaybettikten sonra çocuklarıyla birlikte Aydın'daki köyüne dönen, Yunanların bu toprakları işgali üzerine düşman askerleriyle savaşan Çete Ayşe'ye...
-Sadece kadınlardan oluşan birliği ile Yunan askerlerine saldırı düzenleyerek bir Yunan subayı ve beraberinde 25 askeri esir alan Erzurumlu Kara Fatma'ya...
-Kadınları toplayarak askerlere çorap, fanila ören Hafız Selman İzbeli'ye...
-1 yıllık evliyken eşiyle beraber milli mücadeleye katılan, Yunan kuvvetleriyle çatışan, geri çekilen silah arkadaşlarına cesaret vermek için öne atılan ve o sırada başından vurularak şehit düşen Gördesli Makbule'ye... Ve onlar gibi yüz binlerce isimsiz kahramana teşekkürü borç biliyorum. Başta Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları ile vatanı uğruna canlarını feda eden aziz şehitlerimizi bir kere daha saygı ve minnetle anıyor, Türk Milleti'nin ZaferBayramı'nı sonsuza dek kutluyorum.