Ahmet’i size anlatan çok olur. Olur, ama onların dilleri dönmez, gözleri görmez, havsalaları almaz. Yetim Ahmet, der çekilirler kenara. İnsanoğlu kenara çekilmeyi çok iyi bilir. Hele babam bu işin piridir. Siz soracaksanız Ahmet’i benden sorun. Yürüdüğü yolları, gözlerinin aradığını, dilinin söylediğini benden sorun. Uzaklara bakıp hayale dalışını, iki söyleyip bir gülüşünü, rüzgarın yanına yatırdığı saçlarını ben diyeyim size.
Siz bana ‘’Ahmet,’’ deyin, oturun bir köşeye. Ben size neler neler anlatayım. Şiir okur gibi, türkü söyler gibi, bir demet çiçek gibi, zeytin ağacı gibi, gözümün gördüğü, aklımın yettiği güzel her şey gibi ben size Ahmet’i anlatayım.
Önceleri bilmezdim, ne Ahmet’i ne Ahmet’in yüreğindeki beni. Dikkatimi çekmezdi ya da. Sonra sonra farkına vardım. Gittiğim yerin bir kıyısına o, döndüğüm yolun bir köşesinde yine o. İlkin tesadüf dedim. Olur ya küçük yer insan insana muhakkak rastlar. Ama öyle olmadığını çok geçmeden anladım. Sonraları daha dikkatli baktım bende. Ama o, Ahmet ne güzel bakardı öyle. Gözlerine her renk boyadan çalmışlar sanki. Umudun mavisini, baharın yeşilini, neşenin pembesini… Ahmet de onları avucuna doldurmuş bana uzatıyor gibi…
Ben aldım, kabul ettim onun tüm renklerini. Amma söyleyemedim. Hem nasıl söyleyeyim? Yalnız, o bana aktıkça ben gözlerimden yollar açtım. Gözlerimle cevapladım bana sorduğu, soracağı tüm soruları. Anladı mı bilmem gayri…
Ondan habersiz onunla kavgalar ettim. Şimdi şuracıkta olması gerekirdi, gelmemiş bak, dedim. Küstüm. Bir sonraki rast gelişimizde gözümü kaçırdım. Sanki haberi varmış gibi özür dilesin istedim. Sonra kendi kendime güldüm…
Günler sessiz ama çok da gürültülü bir vaziyette geçti gitti. Benim çok önceden beri beklediğim haber bir gün, nihayet geldi. Ahmet’in dayısı babama niyetlerinin söylemiş. Babam da anama anlatmış. Anam çekti beni kenara ‘’Sen ne dersin bu işe?’’ diye sordu. Gönlüm ‘’Ne diyeceğim ana, bana bayram olur,’’ diye çırpınsa da dilim ‘’Nasipte varsa, olur,’’ diyebildi. Anam, ‘’Tamam,’’ deyip gitti ama bilirdim, şimdi o ölçüp biçecek, bizim türkümüze elli yerinden kulp takacak. Nitekim dediğim gibi oldu. Babama ‘’Rasim Ağa, bu kızın gönlü var belli, oğlanın da bir yanlışını duymadık lakin işi ne olacak? Ne zanaat öğrendi ne rençberlik eder. Biz bu kızı verince de hep birlikte anasının eline mi bakacaklar?’’ dedi. Babam anamı dinledi ‘’Vermezsek, bu kızın ahını ben çekerim dersin o zaman?’’ diye tersledi. Meğer babamın da gözüne girmiş Ahmet. Anama ‘’Sen karışma,’’ deyip konuyu kapattı.
Görücü geldikleri akşam evimiz çok sakindi. Babam anama sıkı sıkı tembih etmiş. ‘’Ne kimseye duyur, ne kimseyi çağır,’’ diye. Ahmet’in anası, dayısı, amcası çıkıp geldiler. Kaynanam olası kadın pek konuşmadı zaten. Amcasıyla dayısı pek sevdiklerinden Ahmet’i anlattılar, bir kere de onlardan dinledik. Anam başta babamla ters düştüğünden suratını astı oturdu. Dünürler gitmesine yakın babam ‘’Bu gelişinizi dillendirmeyin. Ahmet de bir işte sebat etsin,’’ deyince hem anamın hatırını yıkmamış, hem benim gönlümü kırmamış, hem de Ahmet’e kapıyı kapatmamış oldu.
Misafirler evden çıkınca anam somurtmayı kesti. Ben gözlerimle babama teşekkür ettim. Babam ise ‘’Oyalanmayın, gidin yatın,’’ deyip geceye son noktayı koydu.
İçten bir tebessümle uzandım, sanki hayalime bir adım daha yaklaşmışım gibi hissettim. Ama sonra bir durup düşündüm. Ben Ahmet’in bende gönlü var diye sezerdim, görücü yollayınca iyice emin oldum. Ya Ahmet, benim gönlümdekini nereden bilecek? Bir de benim rızam yok sanırda bu işten cayarsa diye döşekte döndüm durdum. Bir şekilde bu işe razı olduğumu ona söylemeliydim. En iyisi mektup yazmak diye aklıma koymuşken uyuya kalmışım.
Sabah uyanır uyanmaz kağıt kalemi elime aldım;
‘’Ahmet, öncelikle ailenin ziyaretlerinden oldukça mutlu oldum. Daha sonraki ziyaretlerini de heyecan ile beklemekteyim. Lakin bu ziyaretin ne zaman olacağı en çok sana bağlıdır. Babam senin yalnız başına de geçim edebilecek olmanı temenni etmektedir. Ben ise o günleri ümit ile beklemekteyim…’’ yazıp bu mektubu Ahmet’e nasıl ulaştırabileceğimi düşünmeye başladım.
Sahi mektuplar nasıl giderdi sahiplerine?
Bu haftayı da Yavuz Bülent Bakiler ile noktalayalım kıymetli okur.
‘’Sözde, senden kaçıyorum doludizgin atlarla,
Bâzan sessiz sedasız, ipekten kanatlarla,
Ama sen hep bin yıllık bilenmiş inatlarla,
Karşıma çıkıyorsun en serin imbatlarla,’’
Herkese sağlıklı, huzurlu, mutlu haftalar dilerim.
Kalın sağlıcakla.
YAZARLAR
Yayınlanma: 05 Ocak 2023 - 09:00
Bir de benden dinleyin
Ahmet’i size anlatan çok olur
YAZARLAR
05 Ocak 2023 - 09:00
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir