Merhaba sevgili okurlar, nasılsınız? Bugün sizlerle kalemimin doğrulduğunca oy verme, demokrasi vb. içerikler doğrultusunda biraz konuşmak istiyorum. Bildiğiniz üzere modern ülkelerde demokrasi, fazlasıyla el üstünde bir konudur.
Demokrasinin anavatanı olan Antik Yunan da demokrasiyle adeta eş anlamlıdır ve Antik Yunan’ın meşhur tapınağı olan Parthenon Tapınağı, demokratik değerler için bir sembol haline gelmiştir. Tam da bu nedenle demokratik ülkelerin liderleri bu tapınak önünde fotoğraflar çektirip paylaşmaktan çok hoşlanırlar. Ancak Antik Yunan’ın en büyük başarılarından biri olan felsefenin, diğer en büyük başarısı olan demokrasi hakkında son derece büyük bir şüphe duyduğunu öğrenmek birçok insan için şaşırtıcı olacaktır. Ben de bugün size Antik Yunan felsefesinin babası olarak kabul edilen Sokrates’in demokrasi için duyduğu endişelerden bahsetmek istiyorum.
Platon’un 10 kitaptan oluşan meşhur Cumhuriyet (Republic) adlı eserinin 6. kitabında Sokrates, Ademantus isimli bir diğer karakter ile demokrasi hakkında sohbet eder. Sokrates bu kısımda Ademantus’a demokrasinin eksiklerini ve hatalarını göstermeye ve anlatmaya çalışır. Bunu yapmak için Sokrates, toplumu bir gemiye benzetir. Sokrates şöyle sorar: “Eğer ki deniz yoluyla bir yolculuk yapmak isteseydin, geminin kontrolünün kimde olacağına nasıl karar verilmesini isterdin? Rastgele ve herhangi bir grup insan tarafından mı, yoksa deniz seyahatlari konusunda deneyimli, bilgili ve eğitimli insanlar tarafından mı?” Ademantus’un cevabı ise çok açıktır: Elbette ki ikincisi! Sokrates’in buna cevabı şu şekildedir: “Peki bu durumda nasıl olur da, bir ülkedeki yetişkin insanların rastgele ve herhangi bir grubunun bir ülkeyi kimin yöneteceğine karar verebilecek donanımda olduğunu düşünebilmekteyiz?”
Sokrates’in bahsetmeye çalıştığı şey, seçimlerde oy kullanmanın bir “yetenek” olduğudur. Sokrates’e göre oy kullanmak, “rastgele bir sezgi” olarak görülemez. Dolayısıyla oy kullanmanın da, diğer her yetenek gibi insanlara sonradan, dikkatle ve sistematik bir biçimde öğretilmesi gerekmektedir. Demokrasi ve Demagoglar Demagogluk yani bizdeki karşılığı halk avcılığı, demokrasiler içerisindeki bazı liderlerin halk arasındaki önyargıları ve cehaleti kötüye kullanarak, onları manipüle ederek popülerlik ve liderlik kazanmasına verilen isimdir. Demagoglar, kitlelerin tutkularını coşturarak ve duygusal taraflarına oynayarak onların mantıklı bir şekilde karar alma yetisini körelten kişilerdir. Demagogların en temel vaadi, toplumsal sorunlara “ani bir şekilde” ve “vahşi bir biçimde” tepki gösterecekleridir. Bu tablo size biraz tanıdık geldi mi? Hani var ya ülke gündemine düşen her olay sonrası televizyon ekranlarında boğazı yırtılırcasına bağıran, tehditler savuran politikacılar onlar işte bildiniz değil mi? Sesi geldi kulağıma valla! Hatırlayamayanlar için açıklamaya devam edelim. Sorunların çözümlerine kendi öfke ve tepkilerinin cevap olacağı fikrini halka öyle güzel pazarlarlar ki… Bu kişiler, genellikle orta yolcu, bilim ve veri odaklı, düşünüp taşınarak karar alma taraftarı olan rakiplerini “zayıflık” ve “hainlik” ile suçlarlar. Demagogların halk tepkisini yanına almak konusundaki en temel taktikleri arasında, halihazırda yerleşik bir biçimde süregelen politik işleyişi baş aşağı etme çabası, sözü veya tehdidi bulunmaktadır. “Ben yaparım.” “Ben tek çözümüm.” Tarzında ben-merkezci ve keskin görüşler, halkın gözündeki değeri arttırmak için kullandıkları yaklaşımlar arasında yer almaktadır. Tarih boyunca seçimle başa gelen demagogların hemen hepsi, demokrasileri öyle ya da böyle, er ya da geç bir çeşit diktatörlüğe dönüştürmüş veya dönüştürme yoluna sokmuştur. Yunanlar da Sokrates’in gördüğü bu sıkıntıdan, yani demagogların yönetime gelmesinden genel olarak korkmuşlardır. Ancak ne yazık ki demagogların sebep olabileceği sancılı ve yıkıcı deneyimlerden de kurtulamamışlardır. Örneğin; Zengin, karizmatik, tatlı dille insanların aklını çelmek konusunda becerikli ve varlıklı bir adam olan Alcibiades, insanların en temel haklarını elinden alarak ya da onlara erişimi kısıtlayarak, Yunanlar’ın Sicilya Adası’na yaptıkları son derece yıkıcı olan askeri müdahalelerin önünü açmış ve bu saldırıların başını çekmiştir. Demagogun sözlerine kanan halk, bu saldırılara onay vermiş ve Alcibiades’i desteklemiştir. Bu, Antik Yunan için ölümcül bir hata olmuştur.
Demagoglarsız günlere…
Sokrates’in bahsetmeye çalıştığı şey, seçimlerde oy kullanmanın bir “yetenek” olduğudur. Sokrates’e göre oy kullanmak, “rastgele bir sezgi” olarak görülemez. Dolayısıyla oy kullanmanın da, diğer her yetenek gibi insanlara sonradan, dikkatle ve sistematik bir biçimde öğretilmesi gerekmektedir. Demokrasi ve Demagoglar Demagogluk yani bizdeki karşılığı halk avcılığı, demokrasiler içerisindeki bazı liderlerin halk arasındaki önyargıları ve cehaleti kötüye kullanarak, onları manipüle ederek popülerlik ve liderlik kazanmasına verilen isimdir. Demagoglar, kitlelerin tutkularını coşturarak ve duygusal taraflarına oynayarak onların mantıklı bir şekilde karar alma yetisini körelten kişilerdir. Demagogların en temel vaadi, toplumsal sorunlara “ani bir şekilde” ve “vahşi bir biçimde” tepki gösterecekleridir. Bu tablo size biraz tanıdık geldi mi? Hani var ya ülke gündemine düşen her olay sonrası televizyon ekranlarında boğazı yırtılırcasına bağıran, tehditler savuran politikacılar onlar işte bildiniz değil mi? Sesi geldi kulağıma valla! Hatırlayamayanlar için açıklamaya devam edelim. Sorunların çözümlerine kendi öfke ve tepkilerinin cevap olacağı fikrini halka öyle güzel pazarlarlar ki… Bu kişiler, genellikle orta yolcu, bilim ve veri odaklı, düşünüp taşınarak karar alma taraftarı olan rakiplerini “zayıflık” ve “hainlik” ile suçlarlar. Demagogların halk tepkisini yanına almak konusundaki en temel taktikleri arasında, halihazırda yerleşik bir biçimde süregelen politik işleyişi baş aşağı etme çabası, sözü veya tehdidi bulunmaktadır. “Ben yaparım.” “Ben tek çözümüm.” Tarzında ben-merkezci ve keskin görüşler, halkın gözündeki değeri arttırmak için kullandıkları yaklaşımlar arasında yer almaktadır. Tarih boyunca seçimle başa gelen demagogların hemen hepsi, demokrasileri öyle ya da böyle, er ya da geç bir çeşit diktatörlüğe dönüştürmüş veya dönüştürme yoluna sokmuştur. Yunanlar da Sokrates’in gördüğü bu sıkıntıdan, yani demagogların yönetime gelmesinden genel olarak korkmuşlardır. Ancak ne yazık ki demagogların sebep olabileceği sancılı ve yıkıcı deneyimlerden de kurtulamamışlardır. Örneğin; Zengin, karizmatik, tatlı dille insanların aklını çelmek konusunda becerikli ve varlıklı bir adam olan Alcibiades, insanların en temel haklarını elinden alarak ya da onlara erişimi kısıtlayarak, Yunanlar’ın Sicilya Adası’na yaptıkları son derece yıkıcı olan askeri müdahalelerin önünü açmış ve bu saldırıların başını çekmiştir. Demagogun sözlerine kanan halk, bu saldırılara onay vermiş ve Alcibiades’i desteklemiştir. Bu, Antik Yunan için ölümcül bir hata olmuştur.
Demagoglarsız günlere…