Eskileri yazdım hani bir kaç gün önce. Telefon ile haberleşmenin zorluğundan görüntülü konuşmaya dek ulaştığımızı falan yazmıştım. Yine dönelim istedim bu yazımda eskilere.
Çok eski değil, iki sene önceye gidelim. Farkında mısınız? İki senedi yağmur bir başka yağıyor. Deli gibi, sanki eline bir daha fırsat geçmeyecekmiş gibi yağıyor yağmur. Her yeri su basıyor, oysa ki altyapı aynı altyapı. Öyle uzun uza diye de yağmıyor. En fazla on dakika, sonra... Allahaısmarladık... Bitti gitti. Tabiat da bize ayak uydurdu, değişim gösteriyor.
Bilenleriniz bilir, yetmişli yıllar bu ülke insanı için Cumhuriyet tarihinin sayılabilecek en zor yılları arasında yer alır. ABD’nin tütün ve haşhaş üretimimize müdahale etme çabalarına direnen Karaoğlan ve halkını batılılar AMBARGO ile cezalandırmışlardı. Bir anda kıtlık başladı. Fırsatçılar da yaptıkları stoklarla hainlikte çığır açınca halk temel ürünleri bulamaz hale geldi. O yıllarda ilkokula giden bir çocuk olarak ailemle birlikte İstanbul Merter’de yaşamaktaydım. Bir küçük tüp için üç gün kuyruk beklediğimizi iyi hatırlıyorum ailece. Nöbet sırası yapmıştık. Ben kardeşim ve babam. Kim boştaysa hemen gidip sıra nöbetini devralıyordu diğerinden.
Şöyle bir düşünüyorum da; aslında o yıllarda, o günlerde ziyadesi ile mutluyduk. Bir kere düşmanımız adam gibi bir düşmandı. Koca ABD’ye kafa tutuyorduk milletçe. Yoklukla, kıtlıkla, imkansızlıkla alay ediyorduk. O kuyruklarda sohbet edip dostluklar kuruyorduk. Anarşinin ortasındaydık ama anarşik eylemler bile gece saati kuyruğa uğramıyordu.
Televizyonlarımız siyah beyazdı ve her evde bulunmazdı o yıllarda. Bulunanlar da hep Almanya’dan gelme. Nordmende, Grundig, Philips. Akşam altıda İstiklal Marşımızın Bayrağımız görüntülerinde okunması ile açılır ve gece saat on ikide aynı şekilde kapanırdı. Pazar günleri sabah saat onda kovboy filmi olurdu. Çünkü Pazar günleri saat sekiz de başlardı yayın ve ev halkı yayını kaçırmamak için o saatte o uyanırdı. Saat on ikide de klasik müzik konseri. Tam iki saat. Bir çokları için haftanın en çekilmez olayı, millete yapılan zulümdü. Böylesine bir zalimliği aziz Türk milletine kim, nasıl ve niye yapardı ki... Böyle konuşulurdu o yıllarda klasik müzik saati için. Dert, tasa buydu yani.
Sokaklarımızda dolaşan araçlar da çok ilginçti. Şimdinin klasik otoları o günlerin taksileri, dolmuşlarıydı. 56 chevrole, 63 pontiac, nova, oldsmobile, kuyruklu, kuyruksuz, direkli, direksiz... Bizler için onları görünce modelini, özelliklerini söylemek bir hobiydi adeta. Çoğu kişi döşemeleri zarar görmesin diye bu araçların koltuklarına şeffaf muşamba döşetirdi. Düşünebiliyor musunuz? Bir de bu araçların bazılarında ön koltuk iki adet değildi. Aynı arkada ki gibi yekpare bir kanepe vardı. Hatta dolmuş olarak kullanılanlarda arkada bir oturma gurubu daha vardı fazladan, katlanabilir bir kanepe. İki kişilik. Genelde 52 model plymounth marka araçlarda olurdu bu koltuklar. Hem zaten, artık dolmuş diye bir şey de kalmadı günümüzde. Bildiğim kadarıyla Taksim Bakırköy dolmuşu var İstanbul’da kalan sadece, onlarda resmen minibüs kullanmaktalar. Adı dolmuş yani.
Sokaklar çocukların oyun alanıydı. Rahatlıkla çocuklar sokağa bırakılırdı. Akşama dek oyunlar oynanır, yeni arkadaşlarla tanışılırdı sokaklarda. Sosyal çevre küçücükken edinilirdi yani. Şimdi ki gibi organ mafyası falan yoktu o yıllarda çocuklarımızın peşine düşecek. Birisinin yaşaması için diğerinin ölmesi düşünülemezdi o yıllarda. Toplumun büyük yaraları sadece anlamsız töre kurallarıydı. Kan davası ile berdel ile toplum üzülür, bunlara dur demeye çalışılırdı. Terör örgütü ASALA idi ve bu örgüt yurt içinde hiç eylem yapma fırsatı bulamadan seneler içinde yok olup gitti. Evetevet, Türkiye sınırları içinde tek eylem yapamadı. Hep yurt dışında faaliyet gösterdi ve eylem yaptı bu örgüt. Sebebi de işte o sevgi dolu yıllardı. Kendilerine yandaşlık edecek insan bulamadılar, insanı bulsalar bu kez de yatacak yatak, kalacak ev bulamadılar ve burada hiç bir varlık gösteremediler.
Kim ne derse desin; ben o yılları özlüyorum. Alın cep telefonlarınızı ve bu zamanı, verin siyah beyaz parazitli 37 ekran televizyonumu ve o güzelim yılları...
YAZARLAR
Yayınlanma: 17 Eylül 2018 - 09:52
Bir Zamanlar
Eskileri yazdım hani bir kaç gün önce
YAZARLAR
17 Eylül 2018 - 09:52
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir