Güney illerimiz de küçük ve büyük baş hayvancılık ve özellikle pamuk, Kuzey’de balıkçılık ve yanı sıra tütün, çay ile önemli derece de ormancılık, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da hayvancılık, İç Anadolu’da özellikle küçükbaş hayvancılık ve önemli ölçüde tarım, Batı’da sanayileşme, turizm, tütün, balık yetiştiriciliği ve limanlarımız ile üretim endeksli ne güzel bir ülkeydik.
Küresel ekonomi ile birlikte kapitalist düzenin saldırılarına maruz kaldık kendi kendine yeten her ülke gibi. Öyle kapıldık ki kapitalist düzenin gözleri kör eden nimetlerine, üretim değerlerimizin elimizden birer birer yitip gitmesine seyirci kaldık. Üretim ekonomisinden tüketim ekonomisine usulca, halkımızın anlayamayacağı biçimde geçtik. Hızlı değil, sindire sindire erittiler değerlerimizi. Zaman içerisinde yok olduk.
Şimdi elimizde kalan sanal ortamda ki isyan paylaşımlarımız. Kimsenin yaşamak istemediği hayatlar. Harcanmış bir gelecek. Yapmamız gereken yine üreten olmak ama nasıl? Düzeni kuran öyle bir kurgu yapmış ki, başınızı kaldıramıyorsunuz.
Ülkemizde ki döviz endeksleri sadece üretime son darbeyi indirmedi. Sağlık alanında da büyük yaralar aldık. Yaptığımız anlaşmalar gereği ilaç ithalatında bulunan kur sabitliği sebebiyle ilaç firmaları artık ülkemize yeterli miktarda ilaç göndermiyorlar. Bu durum hem ilaç fiyatlarının yüksek olmasını, hem de her ilimizde tüm ilaçların bulunamamasını sağlıyor. Yani kurgu tamamen bizim aleyhimize.
Ülkemizin dışa bağımlı ekonomisinin bize yüksek standartlı bir hayat kalitesi getirdiği muhakkak. Ancak bu durum bir müddet devam edebilirdi ki öyle de oldu. Artık yüksek standartlarda bir hayat sürebilmenin imkansızlığını ağır sanayi kuruluşlarının sahipleri bile hissetmekteler. Tüm toplum şaşkınlık içinde. Alışkanlıklardan vaz geçebilecek yapıda mıyız? Bence değiliz. Şık giyinmek, kaliteli yemek, çok para harcayıp rahatlamak! Artık ülke insanımız için küçük Amerika olmak pek mümkün görünmüyor.
Hani diyorum, ülke halkı olarak nasıl olsa zorluk çekeceğiz, hem de ciddi bir ekonomik zorluk. Yeni yaptırımlar gelecek, bu yaptırımlar sonucu yeni tavizler verilecek. Bu yaptırımlar gelmeden, tavizler verilmeden ülke olarak kapatsak kendimizi dış dünyaya. Topraklarımız verimli, denizlerimiz bereketli, daha ne istiyoruz. Hani kendi topraklarımızdan çağlayan akarsularımız da var. Petrolümüz, doğal gazımız da mevcut. Bir tek çıkartmak ve işlemek kalıyor. Çin gibi bir sanayi hamlesi, üretim hamlesi yapsak,olmaz mı? Lüks arabalarımızdan, lüks restoranlardan, pahalı televizyon dizi prodüksiyonlarından vaz geçsek. Yurtdışını gezmesek. Turizm gelirlerini önemsemesek. Dolar da onların olsa avro da. Kendi ilaç sanayimizi geliştirsek. Kenevir, haşhaş, tütün ekimine yeniden başlasak. Hayvanlarımızı yetiştirsek, yerli tohumlarımızı yeniden hayata geçirsek, kendi ekonomimizi tekrar kursak, dışarıya tamamen kapansak. Bizim olmadığımız bir dünyanın aslında hiçbir manası olmadığı gerçeğini tüm dünya halklarına uygulamalı bir biçimde göstersek. Ne güzell olur değil mi?
Bu yapılabilir mi? Yapılmadı mı? Bakın bakalım Cumhuriyet’in ilk yıllarına, neler yapılmış. Tüm dünya ülkeleri Mustafa Kemal ATATÜRK’ün etrafında nasıl pervane olmuşlar. Birisi gelmiş birisi gitmiş ülkemize. Peki ya Mustafa Kemal ATATÜRK Cumhuriyet tarihinde kaç kez yurt dışına çıkmış biliyor musunuz? Ben söyleyeyim. HİÇ. Bu ülke bize yeter.
YAZARLAR
Yayınlanma: 04 Ekim 2018 - 14:09
Bu ülke bize yeter
Güney illerimiz de küçük ve büyük baş hayvancılık ve özellikle pamuk, Kuzey’de balıkçılık ve yanı sıra tütün, çay ile önemli derece de ormancılık, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da hayvancılık, İç Anadolu’
YAZARLAR
04 Ekim 2018 - 14:09
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir