Yağmurlu günlerde hava; buğulu, puslu ve biraz da buna bağlı olarak gizemli olur. Ya da olurdu. Ben her mevsimin, her kendine özgü havasını severim. “Of lodos var. Başım ağrıyor. İçim sıkıldı alçak basınçtan.” Diyenlerden değilim. Kaldı ki Çanakkale’deysek buna alışmış olmalıyız. Böyle havalarda deniz seyrinin zevki bir başka çıkar. Balıkçıların yüzü güler.
Amma velakin son yıllarda bu tip havalar epey değişti. Hava bir garip, sanki sarılık olmuş gibi. Lodos bile lodos gibi değil. Şehrin üstüne yağmur bulutu değil de kir bulutu çökmüş gibi. Annelerimiz yağmur suyuyla yıkarlardı çamaşırlarını. Saf su diye. Şimdilerde bu yağmur sularının aynı saflıkta olduğunu düşünenler var mı bilmiyorum. Su kuşlarının tedirgin ve canhıraş oluşu tesadüf olabilir mi? Konu hakkında hassas olduğum için duygusallaşıyorumdur belki de.
*****
Yeni yılla birlikte naçizane bazı şeyler önermiş, salık vermiştim ya; hatırladınız mı? Hani şu “listeler”. Nasıl gidiyor? Sevdiğimiz, kişisel gelişimimizi artıracak şeyler, rutinler…
Ben kendimce yeni şeyler kattım yaşamıma. Belgesel izlemeye bayılıyorum. Bazı doğal yaşam belgesellerindeki hayvanların isimlerini bile biliyorum. Doğal yaşamdaki hayvanların ismi mi olur diye sormayın. Oluyor. Çünkü doğal yaşamda değil, parktalar. Korumanın bir yolu olsa da büyükçe bir kafesten başka bir şey değil. Konuyu burada kesmeliyim, zira bunun sonu “dünya da biz insanlara kafes”e kadar gider. TRT’nin belgesel kanalı var. Onu da izliyorum. Ülkemizin belgesel kanalı var. Bu harika. Yakın zamanda belgesel ödülleri verildi. TRT belgesel kanal koordinatörü konuştu. Sektörün nabzını tutmaktan, sektörü desteklemekten filan bahsetti. Çok izleniyorsa, kitleye ulaşıyorsa amacına hizmet ediyor; dolayısıyla “başarılı”. Kanalın çok izlendiği saatlerde programların neredeyse tamamı zor yaşamları konu alan, azap çeken, kıt kanaat geçinen insanları konu alıyor. Zor hayatlar, çetin koşullar, zorlu okul yolları, “kötü inançlara sahip olanlar”… Bu nedir yahu! Sürekli bunların yayınlanması tesadüf olabilir mi? Yoksa devletimizin kanalı halimize şükredelim diye durmadan aciz insanların zor yaşamlarını mı pompalıyor bize. İyi de, daha iyi yaşamlar da var. Programların objektif olmaları, belge niteliği taşımaları gerekmiyor mu? Biz onlara bu yüzden belgesel demiyor muyuz? Neyse bakalım. İzlemeye devam. Neler gösterecekler daha.
Esnaflarla konuşmaya korkar olduk. Bir dokun bin ah işit durumundalar. İş yerlerini devredenler, kışı atlatmaya çalışanlar, batanlar, çıkanlar, intiharlar bile çoğaldı. Bunlar tesadüf olabilir mi?
Bir süredir bir Osmanlıya dönüş furyası var. Bu çok doğal. Kökenimiz sonuçta. Böylesine özel, görkemli bir birikimden faydalanmamak olur mu? Olmaz elbette. Hükümete yeni Osmanlıcılar deniyor. Ben demiyorum. Osmanlı, bir imparatorluğu yüzlerce yıl yönetti. Bu tesadüf olabilir mi? Sosyolojik çeşitliliği yönetmeyi, politikayı, özellikle dış politikayı çok iyi biliyorlardı. Örnek almak; sadece prestij sağlamak, görkemi kendine mal etmek, ideolojilerini körüklemek değildir. Eğer Osmanlının azıcık dış politikası örnek alınsaydı her şey daha farklı olurdu.
“Zeki insanları işe alıp sonra onlara ne yapacaklarını söylemek mantıklı gelmiyor. Biz zeki insanları, onlara emir vermek için değil, onlar bize ne yapacağımızı söylesinler diye işe alırız.” Bu sözler Steve Jobs’a ait. Bu iş adamının başarısı tesadüf olabilir mi? Hayır sanmıyorum.
Son olarak demem o ki; tesadüf gibi görünenlere bir kez daha bakın. Onların arka planlarına bakın. Olmadı yakından bakın. Hoşçakalın.
YAZARLAR
Yayınlanma: 09 Şubat 2019 - 12:19
Bunlar tesadüf olabilir mi?
Yağmurlu günlerde hava; buğulu, puslu ve biraz da buna bağlı olarak gizemli olur
YAZARLAR
09 Şubat 2019 - 12:19
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir