Ordu çürük raporu olan birini neden askere almaz biliyor musunuz? Çünkü o kişi çürük raporu olduğu için iş göremez, hizmet edemez. Eğer o kişiyi ordu alıp cepheye gönderirse başarısız olur o adı üstünde hizmet etmek için çürüktür. Gel gör ki çürük raporu olan apartmanlarda insanlar yaşayabilir, yaşamaya zorlanabilir, gidecekleri yeri yoktur, bazı kişilerin önceliği rantçılık fırsatçılıktır. Sonuç bir deprem olur çürük binalar çöker ve insanlar ölür.
***
2020 yılının felaketleri bir türlü bitmek bilmiyor. Geçtiğimiz hafta İzmir’de 6.6 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi ve bir kez daha içimiz yandı. Depremin hemen ardından video ve fotoğraflar sosyal medyaya düşünce endişe ve kaygılar daha çok artı. Yıkılan apartmanlar vardı. Hemen deprem bölgesine yurdun her yerinden arama kurtarma ekipleri sevk edildi. Sonraki süreci biliyorsunuz. Deprem sonrası bir birine kenetlenen İzmirlileri öncelikle kutluyorum. Oteller depremzedeler için ücretsiz kapılarını açtı, lokanta ve restoranlar ücretsiz yemek verdiler, çay ocakları bile 24 saat açık tutuldu. Aileler dışarıda kalanları misafir etti. Wifi şifrelerinin parolaları kaldırıldı. Bütün bunlar depremin olduğu günün akşamında oldu.
***
Bütün televizyon kanalları ve ajansların canlı yayın araçları yıkılan apartmanların yakınlarında canlı yayın yapmak için yerlerini aldılar. Enkaz altından çıkarılanları canlı yayında izledi herkes. Aynı anda sosyal medyada fotoğraf ve görüntüler paylaşıldı. Peki bu kadar görüntüler nasıl oluyor da anında ekranlara geliyor. Çünkü herkesin elinde bir telefon var ve kayıt yapıyorlar. Canlı yayınlar sürekli olunca kurtarma ekipleri arasında da bir rekabet başlıyor. Bazı ekipler çalışırken diğerleri ellerinde cep telefonlarıyla çekim yapıp yayınlıyor. İşin daha da vahim boyutu sessizlik anında canlı yayına bağlanan muhabirler anons yaparken bas bas bağırıyor. Bu bir kurtarma şovuna dönüşüyor. Üst düzey bir yetkilinin de molozların üzerine çıkarak enkazın altında irtibata geçilen biriyle konuşuyor.
***
Kurtarma ekiplerine minnettarız çok can kurtardılar ama neyin yarışını yapıyorsunuz. Önce ben çıkarayım, kahraman olayım, canlı yayınlara çıkayım telaşında mısınız? Çocuk enkazdan çıkarılıyor başında 20-30 kişi var ve sağlık ekipleri rahat çalışamıyor. Hiç mi dikkat etmiyorsunuz. Çocuk can derdinde, bir itfaiye eri çocuğa hangi şehirden geldiğini söyletmeye çalışıyor, çoğu çok eğitimsiz bunların. Şov ve reklam için mi oradasınız? Ayda 91 saat sonra enkazın altından çıkarılmış, etrafında onlarca kişi yok onun sedyesine alalım yon bunun sedyesine alalım itiş kakışması. Dünya tatlısı, kocaman yürekli Ayda daha sakin ve gümlüyor. Bir fotoğraf karesinde Ayda sedyede taşınırken etrafında 35 kişi olduğunu gördüm. Oysa daha rahat nefes alması için, etraf açılmalı biraz sakin ve soğukkanlı olunmalı. Hiç kimse düşünmüyor mu enkaz altındaki o çocuğun şok haldeki görüntüleri internette kalacak ve 15-20 yıl sonra o çocuk onları izleyince yaşadığı aynı travmayı hatırlayacak.
Ben isterdim ki, bazı televizyon kanalları çürük raporu olan apartmanlarda neden insanların hala oturduklarını, bunların sorumlularının kimler olduğunu, bina yapılırken malzemeden çalan müteahhitleri bulup soru yağmuruna tutsunlar. Ama nerdeee... Aha işte şuraya yazıyorum, gözaltına alınanlar 2-3 ay sonra serbest bırakılır. Her şey unutulup gider. Zaten unutulmaya bile başladı, medya artık ABD seçimlerine yöneldi. KORONA KABUSU DEVAM EDİYOR…
Bu koronavirüsü ben bir türlü anlayamıyorum, bulaşırken sanki insan ayrımı, çalışan çalışmayan ayrımı yapıyor. Toplu taşıma araçlarında, iş yerlerinde, toplu çalışma alanlarında, AVM’lerde, lingir lingir çarşılarda dolaşanlara bulaşmıyor, haaa… bir de akşam 22’ye kadar bulaşmıyor o saaten sonra bulaşıyor. Yeni alınan kararlara göre akşam 22’den sonra birçok işletmeye kısıtlama getirildi. Çalışacağız, ulaşım için toplu taşıma araçlarını kullanacağız hem de virüs bulaşmaması için gerekli önlemleri alacağız. Allah aşkına maske takmaktan başka ne önlemi alabiliyor insanlar. Bakalım önümüzdeki kışı nasıl geçireceğiz.
***
2020 yılının felaketleri bir türlü bitmek bilmiyor. Geçtiğimiz hafta İzmir’de 6.6 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi ve bir kez daha içimiz yandı. Depremin hemen ardından video ve fotoğraflar sosyal medyaya düşünce endişe ve kaygılar daha çok artı. Yıkılan apartmanlar vardı. Hemen deprem bölgesine yurdun her yerinden arama kurtarma ekipleri sevk edildi. Sonraki süreci biliyorsunuz. Deprem sonrası bir birine kenetlenen İzmirlileri öncelikle kutluyorum. Oteller depremzedeler için ücretsiz kapılarını açtı, lokanta ve restoranlar ücretsiz yemek verdiler, çay ocakları bile 24 saat açık tutuldu. Aileler dışarıda kalanları misafir etti. Wifi şifrelerinin parolaları kaldırıldı. Bütün bunlar depremin olduğu günün akşamında oldu.
***
Bütün televizyon kanalları ve ajansların canlı yayın araçları yıkılan apartmanların yakınlarında canlı yayın yapmak için yerlerini aldılar. Enkaz altından çıkarılanları canlı yayında izledi herkes. Aynı anda sosyal medyada fotoğraf ve görüntüler paylaşıldı. Peki bu kadar görüntüler nasıl oluyor da anında ekranlara geliyor. Çünkü herkesin elinde bir telefon var ve kayıt yapıyorlar. Canlı yayınlar sürekli olunca kurtarma ekipleri arasında da bir rekabet başlıyor. Bazı ekipler çalışırken diğerleri ellerinde cep telefonlarıyla çekim yapıp yayınlıyor. İşin daha da vahim boyutu sessizlik anında canlı yayına bağlanan muhabirler anons yaparken bas bas bağırıyor. Bu bir kurtarma şovuna dönüşüyor. Üst düzey bir yetkilinin de molozların üzerine çıkarak enkazın altında irtibata geçilen biriyle konuşuyor.
***
Kurtarma ekiplerine minnettarız çok can kurtardılar ama neyin yarışını yapıyorsunuz. Önce ben çıkarayım, kahraman olayım, canlı yayınlara çıkayım telaşında mısınız? Çocuk enkazdan çıkarılıyor başında 20-30 kişi var ve sağlık ekipleri rahat çalışamıyor. Hiç mi dikkat etmiyorsunuz. Çocuk can derdinde, bir itfaiye eri çocuğa hangi şehirden geldiğini söyletmeye çalışıyor, çoğu çok eğitimsiz bunların. Şov ve reklam için mi oradasınız? Ayda 91 saat sonra enkazın altından çıkarılmış, etrafında onlarca kişi yok onun sedyesine alalım yon bunun sedyesine alalım itiş kakışması. Dünya tatlısı, kocaman yürekli Ayda daha sakin ve gümlüyor. Bir fotoğraf karesinde Ayda sedyede taşınırken etrafında 35 kişi olduğunu gördüm. Oysa daha rahat nefes alması için, etraf açılmalı biraz sakin ve soğukkanlı olunmalı. Hiç kimse düşünmüyor mu enkaz altındaki o çocuğun şok haldeki görüntüleri internette kalacak ve 15-20 yıl sonra o çocuk onları izleyince yaşadığı aynı travmayı hatırlayacak.
Ben isterdim ki, bazı televizyon kanalları çürük raporu olan apartmanlarda neden insanların hala oturduklarını, bunların sorumlularının kimler olduğunu, bina yapılırken malzemeden çalan müteahhitleri bulup soru yağmuruna tutsunlar. Ama nerdeee... Aha işte şuraya yazıyorum, gözaltına alınanlar 2-3 ay sonra serbest bırakılır. Her şey unutulup gider. Zaten unutulmaya bile başladı, medya artık ABD seçimlerine yöneldi. KORONA KABUSU DEVAM EDİYOR…
Bu koronavirüsü ben bir türlü anlayamıyorum, bulaşırken sanki insan ayrımı, çalışan çalışmayan ayrımı yapıyor. Toplu taşıma araçlarında, iş yerlerinde, toplu çalışma alanlarında, AVM’lerde, lingir lingir çarşılarda dolaşanlara bulaşmıyor, haaa… bir de akşam 22’ye kadar bulaşmıyor o saaten sonra bulaşıyor. Yeni alınan kararlara göre akşam 22’den sonra birçok işletmeye kısıtlama getirildi. Çalışacağız, ulaşım için toplu taşıma araçlarını kullanacağız hem de virüs bulaşmaması için gerekli önlemleri alacağız. Allah aşkına maske takmaktan başka ne önlemi alabiliyor insanlar. Bakalım önümüzdeki kışı nasıl geçireceğiz.