Merhaba sevgili okurlar, nasılsınız? Bugün sizlere, günlük rutinlerimize nasıl baktığımızla ilgili küçük bir senaryo üzerinden belki de çok duymadığımız bir kavramdan bahsetmek istiyorum: Depresif realizm.
Sabah gün daha tam ağarmadan uyanmışsınız ve ne giymeniz gerektiğine karar vermeye çalışıyorsunuz. Geçici bir süreliğine girdiğinizi düşündüğünüz işte 5. yılınızı doldurmuşsunuz. Evden çıkmaya hazır hale geldiğiniz on beş dakika içinde aynı rutinler, aynı beğenmediğiniz sistem, aynı sıkıcı ve boş günlük yaşam meşgaleleri zihninize boca oluyor. Zaten kahvaltı yapmıyorsunuz. Giderken bir simit alır, iş yerinde de bir hazır kahve içersiniz olur biter. Esasında kahvaltıyı seviyorsunuz ama bu şekilde değil. Hafta sonundaki geç ve uzun kahvaltılara bayılıyorsunuz. Zaten düşündüğünüzde, yapmaktan zevk aldığınız hemen her şeyi hafta sonu yapıyorsunuz. O bile tam değil, çünkü pazar günü öğleden sonra başlayan pazartesi sendromu, o gününüzün de yarısını götürüyor.
“Bir buçuk gün” diye düşünüyorsunuz, “tüm hafta yaptığım her şey, katlandığım her şey, her sıkıntı bir buçuk günümü kazanmak için.”
*
Psikolojide psikolojik sağlığı yerinde olan insanların gerçeği olduğu gibi algıladığı kabul edilir. Mutlu ve doyurucu bir yaşamın ön koşulu, hayatı, kendimizi ve çevremizi olduğu gibi algılamaktır. Bu noktadan hareketle psikolojik sağlığı bozulmuş insanların ise gerçekliği çarpık biçimde algıladığı öngörülür. Buna göre bir insan gerçekliği ne ölçüde çarpık biçimde algılıyorsa, o insanın ruh sağlığında da o ölçüde bozukluk vardır demektir.
*
Nihayetinde hazırlanıp evden çıktınız. Hava soğuk ve yağmurlu, yerler çamurlu, herkesin suratı asık. Otobüs ise alıştığınız gibi sıkış sıkış, tek yapabildiğiniz kendinize ayakta göreli rahat bir yer bulup, şoförün hoyrat frenlerinde düşmeyeceğiniz bir yer tutabilmek. Bu sıkışıklıkta ineceğiniz yere kadar vakit geçirebilmek için telefonunuzu elinize alabileceğiniz kadar bile konforunuz yok. Canınız sıkılıyor, bunalıyorsunuz. Sevmediğiniz işinize, istemediğiniz bir şekilde gitmeye çalışıyorsunuz.
Otobüste giderken, bu gibi toplu taşıma araçlarının olmazsa olmazı rahatsız edici biçimde yüksek sesle bir konuyu tartışan iki yaşlı insanın sohbetine, ister istemez kulak kabartıyorsunuz. Biri diğerine diyor ki:
“Benim yeğen depresyona girmiş. Doktora götürmüşler, ilaç vermiş. Evden çıkmıyormuş. Hiçbir şeyden zevk almıyormuş. İşe de gitmek istemiyormuş. Hayatını anlamsız buluyormuş. Eltime sordum, birkaç aya geçer, dedi.”
Diğeri: “Çok yaygınlaştı artık. Bizim zamanımızda yoktu böyle şeyler. Hayat aslında ne kadar güzel. Gençler kıymetini bilmiyor. İnsan isterse her şeyi başarır, her zorluğun üstesinden gelir. Yeter ki insan zevk almasını bilsin. Bu kadar karamsarlık da hastalık artık!” diyor.
Kendi durumunuzu düşünüyorsunuz. İki aydır devam ettiğiniz psikoterapi seanslarını, yaşama tutunmanızda bir süredir en büyük yardımcınız olan haplarınızı düşünüyorsunuz.
Hayatınız gerçekten anlamlı mı? Siz de hasta mısınız acaba?
Teyzeler konuyu yeğenin depresyonundan kısır yapmanın inceliklerine geçirirken “hayır, hasta değilim” diye düşünüyorsunuz. Terapistinizin söylediklerini hatırlıyorsunuz. Bakış açınızı düzeltmelisiniz.
Düzeltiyorsunuz. Sabahın köründe başınıza yağan yağmurun, üstünüzdekileri ıslatıp çamur içinde bırakan, soğuk ve yapışkan bir doğa olayı değil; romantik bir ambiyansın olmazsa olmazı, pıt pıt sesleriyle kulaklarınızı şenlendiren bir doğa harikası olduğunu düşünüyorsunuz.
Beş yıldır aynı sıkıcı işi haftada bir buçuk gün için yapmanıza neden olan şeyin kendi korkularınız, motivasyon eksikliğiniz, güvensizliğiniz değil; azimli olmanız, kararlı ve disiplinli olmanız, hemen yılmamanız olduğunu düşünüyorsunuz. Elbette ileride kariyer yapacak, çok para kazanacak, mutlu olacak ve bugünleri sevimli bir tebessümle anacaksınız.
Zaten bu karamsar düşüncelerinizin nedeni de içinde bulunduğunuz bu ana odaklanmamaktan kaynaklanıyor.
Otobüste başkalarını rahatsız edeceğini düşünmeden neredeyse bağırarak konuşan insanlar düşüncesizliğin ve saygısızlığın göstergeleri değil; sosyal hayatınızın ne kadar renkli ve canlı, insanlarınızın ne kadar samimi olduğunun somut örneğidir.
Çünkü insanlar özünde iyi, çalışkan, özverili, ufak şeylerden bile koca mutluluklar çıkarabilen varlıklar.
Çünkü dünya, evrende özel ve önemli bir yer teşkil eden en güzel yaşam yeri.
Çünkü yaşadığınız ülke, dünyanın en güzel, en yaşanılır, en ferah ülkesi.
Çünkü siz aslında önemli, değerli, özel bir insansınız.
Çünkü hayat, mutsuz olamayacak kadar kısadır...
Mukaddes GEZER
YAZARLAR
Yayınlanma: 19 Ağustos 2022 - 09:00
Depresif realizm: Depresyon gerçeklik algımızı nasıl etkiliyor?
Merhaba sevgili okurlar, nasılsınız? Bugün sizlere, günlük rutinlerimize nasıl baktığımızla ilgili küçük bir senaryo üzerinden belki de çok duymadığımız bir kavramdan bahsetmek istiyorum: Depresif rea
YAZARLAR
19 Ağustos 2022 - 09:00
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir