İnsanlık, tarihi boyunca bilgiyi saklamaya ve onu yeni kuşaklara aktarmayaçalışmıştır. Yazının bulunmasına kadar geçen uzun yıllar ve hatta sonrasında bu, sözlü kültür aktarımı şeklinde gelenekselleşmiş, sözü saklama yöntemleri olarak kafiyeli ve hatta kimi zaman müzikli ezgiler barındıran lirik destanlar tercih edilir olmuştur.
Destan söyleme geleneği, yazılı kültürle birlikte sekteye uğramışsa da edebi gücü ve kadim geleneği sayesinde etkinliğini günümüze değin sürdürmeyi başarmıştır. Bununla beraber eski ihtişamlı günlerinden uzaklaşmış, kültür aktarımının çağdaş türleri karşısında, özellikle de roman karşısında yenik düşmüştür. Bilhassa yazılı anlatımın kalıcılığından güç alan roman; geleneksel destan anlatımının yerini almış, süper kahramanların efsanevi olayörgülerinde kazandıkları başarılarını abartılı ifadelerle aktaran ak saçlı destancılar da güçlerini, gerçek hayatın aynası olarak kalem oynatan romancılar karşısında yitirmişlerdir.
Romanlar, destanların aksine kahramanlık öykülerinden çok sıradan insanların günlük yaşantılarından fotoğrafladığı kareleri, Kaf Dağı gibi efsanevi mekanların yerine evlerden, sokaklardan seçtiği mekanlarda birleştirerek anlatır. Hepimizin sorularını içinde büyütür roman. “KaramazovKardeşler”in kahramanları misali kendimize yeni sorular sorma cesareti verir. Sormaya cesaret ettiğimiz her yeni soru bizi yeni bir sorgulamaya iter ve sorguladıkça arayışımız farklılaşır, kavrama yeteneğimiz gelişir. Yeni kavrayışlar yeni sorulara kapı aralar. Bir müddet sonra bu sarmalda cevaplar önemsizleşirken soru kıymetini artırır.
Kıymetli olanı nasıl ölçümleriz? Modern insanın kapital üzerinden yürüttüğü ölçme bizi nereye götürür? İşte size efsanevi bir soru. Nedir modernite? Anlık olan, geçip giden midir? Yoksa makineleşmeyle birlikte tüm ahlak ve doğa sınırlarını yok eden bir sermaye festivali midir ? Yahut hemen her şeyin kullanım değerinden değişim değerine evrildiği bir dünyada, kıymetli olan parayla ölçülmeli ve her şey parasal olarak hesaplanabilir mi olmalıdır?
Çevremizdeki insanların günlerini ölçüp biçmeyle, hesaplamayla ve saymaylageçirdiklerini gördükçe insanın öyle galiba diyesi geliyor. Doğayı ve insanı okurken efsane karakterlerine özlem artarken, romanın iki kapak arasında yıllar yılı bekleyen durgunluğundan daha cazip geliyor her dilde yeniden canlanan destan. Katı olan ve duran her şeyin buharlaşırken değişim arıyor gözler bildik hikayelerde. Teknolojiyle çepeçevre kuşatılırken insan, ruhundaki çöl büyüyor.
Heyhat! Şekillendirdiğimizi sandığımız teknoloji bizi yönetir oldu. “Frankestein” filminin başrole yazılı gibi insanlık. Kim bilir, belki de biz talihsiz dönemine denk geldik sürecin. Belki destansı sorularımıza efsanevi cevapları bulacak ortak bilinç günügelecektir. Roman okurunun bireyselliğini kıracak ve karşılıksız paylaşacak bir nesle gebedir internet. McLuhan’ın kehaneti doğru çıkacaktır belki de.
Peki bizim ödevimiz ne olacak gelişen ortak bilinçte? Birilerinin hayatınıgüzelleştirmek, bir buse, bir tebessüm hediye etmek… bir merhaba demek tüm insanlığa. Alabildiğine tüketirken dünyayı, bu değirmenin suyu nereden geliyor diye yeniden ve yeniden sormak… ortak bilinç çorbasına tuz katmak,hesabi değil de hasbi olmak. Vereni unutmamak, verilenlere de nimet gözüyle bakmak.
YAZARLAR
Yayınlanma: 13 Mayıs 2020 - 14:58
Destansı sorulara efsanevi çözümler
İnsanlık, tarihi boyunca bilgiyi saklamaya ve onu yeni kuşaklara aktarmayaçalışmıştır
YAZARLAR
13 Mayıs 2020 - 14:58
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir