Bugün yürürken aniden aklıma gelen bir düşünceydi bu ve bende bu konuda yazmak istedim. Sonra kendime dönüp baktım. Ben ne yapıyorum, neye göre karar alıyorum, nelerden etkileniyorum? Yürürken uzun uzun düşündüm… Hangi noktadan sonra kararlarımı daha net almaya başladığımı ve gerçek rehberimin kendi iç sesim mi yoksa dışarıdan duyduklarım, etrafımdaki insanların söyledikleri mi olduğu üzerinde oldukça odaklandım.
Net olmak, irade sahibi olmak, yaşadıklarımızın sebeplerini ve sonuçlarını analiz ederek hayatımızın bütün sorumluluğunu almak ve bütün bunların sonucunda karar vermek… İnsan olmak zor iş, daha doğrusu İNSAN olmak derken “gerçek insan” diye tanımlanan vicdan sahibi, merhametli, bilinçli, farkındalıklı, öngörüleri ve kendi görüşleri olan, düşünen, sorgulayan ve tekamül etmiş insan olmaktan bahsediyorum tabi. Beden almak, bir bedenin içine girip yaşamaktan değil! Her şeyin bir seviyesi olduğu gibi insan olmanın da seviyeleri var. İşte karar vermek, güçlü bir iradeye sahip olmak ve iç kaynağımızdan gelen sese göre (vicdanımızın, içimizdeki yaratıcının sesine göre) karar vermek önemli bir nokta. Bu noktaya gelebilmek için bir sürü evreden geçiyoruz, sınavlar aşıyoruz, düşüyoruz, kalkıyoruz, sendeliyoruz ama bir şekilde hayatın ve olayların içinde yoğurularak, pişerek, ve gerek yanarak öğreniyoruz.
Kendi irademize sahip olana kadar dışarıdaki seslerden, ailemizden, çevremizden, ordan burdan duyduklarımızla kararlar alıyoruz ve yolumuzu çiziyoruz. Çünkü hayatımızın sorumluluğunu alabilecek seviyeye gelene kadar dışardaki sesler bizim için rehber oluyor. Tabi tahmin edersiniz ki bazı zamanlar bu sesler bizi istediğimiz yere götürmüyor, yanıltıcı olabiliyor. İstediğimiz olmadığında da suçu onlara atarak işin içinden çıkabiliyoruz :) Annem söyledi bende yaptım, öğretmenim bunu önerdi bende bunu seçtim…vs. Ama bizim asıl ihtiyaçlarımızı biz biliriz. Dolayısıyla ne zaman kendi iç sesimizi duymaya ve hayatımızı o sese göre yönetmeye başlarsak o zaman kendimiz olup kendi hayatımızın ve düşüncelerimizin sorumluluğunu alıyoruz. Bu noktaya gelmek uzun bir yol zaten… Ancak asıl güzellikler ve sürprizler de bu noktadan sonra görünmeye başlıyor bence.
Yaşamımızın bütün sorumluluğunu alabilmek büyük bir eşik. Bu noktadan sonra her şeyi iyisiyle kötüsüyse sahipleniyoruz ve “BEN” kavramımız oldukça gelişiyor. Bu seviyede zihnimiz daha net olurken irade gücümüz de yüksek oluyor ve kendi düşüncelerimiz ve analizlerimiz doğrultusunda kolaylıkla karar alabilecek noktada oluyoruz. Her şey daha net görebiliyor ve analiz edebiliyoruz.
Tekrar kendime dönersem eğer… 30’lu yaşlarımın ortalarına kadar etrafımdan oldukça etkilendiğimi ama son noktada yine kararlarımı kendime göre verdiğimi keşfettim. 35 yaş sonrasında ise etrafımı sadece dinlediğimi ama etkilenmeden kendi iç sesim doğrultusunda daha net ve kararlı şekilde davranıp, zihnimi çok bulandırmadan direk iç sesime göre karar verdiğimi ve bu durumun beni daha da güçlendirdiğini, duruşumu sağlamlaştırdığını fark ettim. İyi ya da kötü… Sonuç ne olursa olsun kendi iç sesimin ve aldığım kararların peşinden gittiğim için daha mutluyum. Hayatımın sorumluluğunu komple almak bana daha iyi hissettiriyor. Sonuç bazen kötü de olsa yaşayacağım deneyimleri de hayatıma kendimin çektiğimin farkındayım çünkü. Bu hayat iyisiyle kötüsüyle ben ve benim kararlarımdan oluşuyor. Suçlayacak, kızacak kimsem yok ama ben böyle mutluyum… Öğrenmeyi, keşfetmeyi seviyorum. Bu yolda düşmekte kalkmakta koşmakta var ve ben hepsini AN içinde keyifle kabul ederek yaşıyorum. Ve fark ettim ki gerçek özgürlük buymuş… ; )
Sevgiyle, umutla ve coşkuyla… Emel Uğur Kırıcı
Net olmak, irade sahibi olmak, yaşadıklarımızın sebeplerini ve sonuçlarını analiz ederek hayatımızın bütün sorumluluğunu almak ve bütün bunların sonucunda karar vermek… İnsan olmak zor iş, daha doğrusu İNSAN olmak derken “gerçek insan” diye tanımlanan vicdan sahibi, merhametli, bilinçli, farkındalıklı, öngörüleri ve kendi görüşleri olan, düşünen, sorgulayan ve tekamül etmiş insan olmaktan bahsediyorum tabi. Beden almak, bir bedenin içine girip yaşamaktan değil! Her şeyin bir seviyesi olduğu gibi insan olmanın da seviyeleri var. İşte karar vermek, güçlü bir iradeye sahip olmak ve iç kaynağımızdan gelen sese göre (vicdanımızın, içimizdeki yaratıcının sesine göre) karar vermek önemli bir nokta. Bu noktaya gelebilmek için bir sürü evreden geçiyoruz, sınavlar aşıyoruz, düşüyoruz, kalkıyoruz, sendeliyoruz ama bir şekilde hayatın ve olayların içinde yoğurularak, pişerek, ve gerek yanarak öğreniyoruz.
Kendi irademize sahip olana kadar dışarıdaki seslerden, ailemizden, çevremizden, ordan burdan duyduklarımızla kararlar alıyoruz ve yolumuzu çiziyoruz. Çünkü hayatımızın sorumluluğunu alabilecek seviyeye gelene kadar dışardaki sesler bizim için rehber oluyor. Tabi tahmin edersiniz ki bazı zamanlar bu sesler bizi istediğimiz yere götürmüyor, yanıltıcı olabiliyor. İstediğimiz olmadığında da suçu onlara atarak işin içinden çıkabiliyoruz :) Annem söyledi bende yaptım, öğretmenim bunu önerdi bende bunu seçtim…vs. Ama bizim asıl ihtiyaçlarımızı biz biliriz. Dolayısıyla ne zaman kendi iç sesimizi duymaya ve hayatımızı o sese göre yönetmeye başlarsak o zaman kendimiz olup kendi hayatımızın ve düşüncelerimizin sorumluluğunu alıyoruz. Bu noktaya gelmek uzun bir yol zaten… Ancak asıl güzellikler ve sürprizler de bu noktadan sonra görünmeye başlıyor bence.
Yaşamımızın bütün sorumluluğunu alabilmek büyük bir eşik. Bu noktadan sonra her şeyi iyisiyle kötüsüyse sahipleniyoruz ve “BEN” kavramımız oldukça gelişiyor. Bu seviyede zihnimiz daha net olurken irade gücümüz de yüksek oluyor ve kendi düşüncelerimiz ve analizlerimiz doğrultusunda kolaylıkla karar alabilecek noktada oluyoruz. Her şey daha net görebiliyor ve analiz edebiliyoruz.
Tekrar kendime dönersem eğer… 30’lu yaşlarımın ortalarına kadar etrafımdan oldukça etkilendiğimi ama son noktada yine kararlarımı kendime göre verdiğimi keşfettim. 35 yaş sonrasında ise etrafımı sadece dinlediğimi ama etkilenmeden kendi iç sesim doğrultusunda daha net ve kararlı şekilde davranıp, zihnimi çok bulandırmadan direk iç sesime göre karar verdiğimi ve bu durumun beni daha da güçlendirdiğini, duruşumu sağlamlaştırdığını fark ettim. İyi ya da kötü… Sonuç ne olursa olsun kendi iç sesimin ve aldığım kararların peşinden gittiğim için daha mutluyum. Hayatımın sorumluluğunu komple almak bana daha iyi hissettiriyor. Sonuç bazen kötü de olsa yaşayacağım deneyimleri de hayatıma kendimin çektiğimin farkındayım çünkü. Bu hayat iyisiyle kötüsüyle ben ve benim kararlarımdan oluşuyor. Suçlayacak, kızacak kimsem yok ama ben böyle mutluyum… Öğrenmeyi, keşfetmeyi seviyorum. Bu yolda düşmekte kalkmakta koşmakta var ve ben hepsini AN içinde keyifle kabul ederek yaşıyorum. Ve fark ettim ki gerçek özgürlük buymuş… ; )
Sevgiyle, umutla ve coşkuyla… Emel Uğur Kırıcı