Sonunda kendi başıma saç tıraşı olmayı da öğrendim. Makinaya istediğin ölçüde tarak takıyorsun. Gerisi saç tarar gibi... Fazlalık kalmayana kadar devam ediyorsun. Evde yapılacak, gereklilikten doğan o kadar fazla şey oluyor ki, fazladan hobi arayanlara şaşıyorum doğrusu. Evde yasaklı geçirdiğimiz zamanlardan mütevellit ben de herkes gibi bir iki eksik tespit ettim. Ancak hiç biri zorunlu değil. Kar ve soğuğun hakim olduğu ülkelerde geçen bir iki belgesel film izledim. O güzelim ilahi enstelasyonu televizyondan bile izlesem iyi geliyor. Birazcık olsun sıradan günlük heyuladan uzak tutuyor beni. Bir bakıma kış masalı dinler gibi... Tabi bir iki kar resmi yaptım. Islak, parlak zeminli caddeler... kaldırımlarda yağmur birikintileri ve güz yaprakları da yaptım. Doğanın mevsimlik güzelliklerine anında tepki verip konuşur gibi...
Eve kapanıp ev eksiklerini düşünürken, mağara duvarına ilk resmi yapan o muhteşem insanı da düşündüm. Mesele sanat tarihi derslerinde öğretilenler gibi değil sanırım. Hele Göbekli Tepenin sırrından sonra sanat tarihinin değiştiğini düşünecek olursak. Mağara duvarına çizilen resimlerde, dini inançlardan korkudan fazlası var bence. Avlarken zorlandığı, gücüne erişemediği hayvanlara duyulan hayranlık şimdiki avcılarda da var. Düşünün uzun kış günlerinde günlerce ve aylarca eviniz olan o mağarada kapalı kalıyorsunuz. (Tıpkı bir iki günlük de olsa bizim olduğumuz gibi) yapılacak en iyi şey evin dekorasyonuyla uğraşmak. Ben de hayran olduğum süper kahramanların resimlerini karalamakla başlamıştım bir şeyler çizmeye. Aslında ilk insandan beri pek bir şey değişmemiş. Bir de insan oğlunun da hala insansı ve ilkel olduğunu düşünecek olursak... Hani derler ya; Çok ütopik ve biraz da amiyane olacak ama; “bir anlığına zamanda yolculuk yapsanız hangi ana gidersiniz” diye. Gidilmesi gereken yerler epey çok. Ama ben o ilk resmi yapan Altamira’da ki atamızı, pirimizi görmeyi isterdim. Bir de bize haksızlık yapan, üzerimizden para kazandığı halde işini yapmayan, dahası zorba şakalarıyla travmalar yaratan, genç ömrümüzden çalan tutkusuz insanlara bir iki çift şey demeyi çok isterdim. Sahi çocukları çocuk sananlar var değil mi? Bir gün gelip geçmişi sorgulayacakları, dahası anılarını çağırıp, bu günmüş gibi hesaplaşacakları kimin aklına gelir ki? Münzevi bir iki gün bile iyi geldi. Bir bakıma yolculuk... Hani ne der dervişler: “içkiden sarhoşu ayaz, aşktan sarhoşu yolculuk, açarmış" şu bir iki yasaklı gün bir bakıma tefekkür gibi. Tabi yalnız kalabilenler için.
Sanırım biz her şeyi düzünden okuyoruz. Bu da ne demek şimdi. Tersinden mi okuyacağız. Evet bazen tersinden okuyacağız. Yıllar yılı, dini, maddeler ve kurallar olarak anlayan ve öğretenler biraz alt okuma, biraz mecaz, biraz metafor bilselerdi, ‘oku' nun anlamını daha iyi bilirlerdi. Bu kez de akıllarına ve menfaatlerine göre yorarlardı değil mi? Evet haklısınız. İstismarcılar her yerde. Bu gün biraz mistik biraz da ince şeylerden söz ettik. Bunları her yerde anlatmayın pişman olursunuz. Bunlar aramızda. Ya da DonKişot olmayı, kimsenin uğramadığı o tutucu mahallelerde tezgahınıza koyup salyangoz satmayı göze alacaksınız. Onunda kendine has gizli bir zevki ve eğlencesi vardır. Hoşça kalın.
Eve kapanıp ev eksiklerini düşünürken, mağara duvarına ilk resmi yapan o muhteşem insanı da düşündüm. Mesele sanat tarihi derslerinde öğretilenler gibi değil sanırım. Hele Göbekli Tepenin sırrından sonra sanat tarihinin değiştiğini düşünecek olursak. Mağara duvarına çizilen resimlerde, dini inançlardan korkudan fazlası var bence. Avlarken zorlandığı, gücüne erişemediği hayvanlara duyulan hayranlık şimdiki avcılarda da var. Düşünün uzun kış günlerinde günlerce ve aylarca eviniz olan o mağarada kapalı kalıyorsunuz. (Tıpkı bir iki günlük de olsa bizim olduğumuz gibi) yapılacak en iyi şey evin dekorasyonuyla uğraşmak. Ben de hayran olduğum süper kahramanların resimlerini karalamakla başlamıştım bir şeyler çizmeye. Aslında ilk insandan beri pek bir şey değişmemiş. Bir de insan oğlunun da hala insansı ve ilkel olduğunu düşünecek olursak... Hani derler ya; Çok ütopik ve biraz da amiyane olacak ama; “bir anlığına zamanda yolculuk yapsanız hangi ana gidersiniz” diye. Gidilmesi gereken yerler epey çok. Ama ben o ilk resmi yapan Altamira’da ki atamızı, pirimizi görmeyi isterdim. Bir de bize haksızlık yapan, üzerimizden para kazandığı halde işini yapmayan, dahası zorba şakalarıyla travmalar yaratan, genç ömrümüzden çalan tutkusuz insanlara bir iki çift şey demeyi çok isterdim. Sahi çocukları çocuk sananlar var değil mi? Bir gün gelip geçmişi sorgulayacakları, dahası anılarını çağırıp, bu günmüş gibi hesaplaşacakları kimin aklına gelir ki? Münzevi bir iki gün bile iyi geldi. Bir bakıma yolculuk... Hani ne der dervişler: “içkiden sarhoşu ayaz, aşktan sarhoşu yolculuk, açarmış" şu bir iki yasaklı gün bir bakıma tefekkür gibi. Tabi yalnız kalabilenler için.
Sanırım biz her şeyi düzünden okuyoruz. Bu da ne demek şimdi. Tersinden mi okuyacağız. Evet bazen tersinden okuyacağız. Yıllar yılı, dini, maddeler ve kurallar olarak anlayan ve öğretenler biraz alt okuma, biraz mecaz, biraz metafor bilselerdi, ‘oku' nun anlamını daha iyi bilirlerdi. Bu kez de akıllarına ve menfaatlerine göre yorarlardı değil mi? Evet haklısınız. İstismarcılar her yerde. Bu gün biraz mistik biraz da ince şeylerden söz ettik. Bunları her yerde anlatmayın pişman olursunuz. Bunlar aramızda. Ya da DonKişot olmayı, kimsenin uğramadığı o tutucu mahallelerde tezgahınıza koyup salyangoz satmayı göze alacaksınız. Onunda kendine has gizli bir zevki ve eğlencesi vardır. Hoşça kalın.