Merhaba sevgili okurlar, nasılsınız? Bugün sizinle Franz Kafka’nın Dönüşüm kitabı hakkında konuşmak istiyorum. Sahi kitabı okumuş muydunuz? Kitabı okumayanlara yazıyı okumaya devam etmemelerini tavsiye ederim çünkü yazı eser miktar spoiler içermekte...
Kitabı okuyanlar hatırlayacaktır kahramanımız Gregor Samsa her zamanki gibi işe gitmek için uyandığında yatağının içinde doğrulup kalkmaya çalışır fakat bunu yapamaz çünkü elleri yoktur elleri yerine birbirinden bağımsız hareket eden çok sayıda bacağı vardır. Samsa’nın bedeni bir böceğe dönüşmüştür fakat aklı insan gibi çalışmaya devam etmektedir ve o başına gelen bu extrem olay karşısında bile hala işe gitmeyi, işe geç kaldığını falan düşünmektedir. Ne garip değil mi?
Sizin yaşadığınız sizce extrem olan kaç olaydan sonra ilk aklınıza gelen işe nasıl gideceğiniz oldu? Herkes aslında biraz Gregor Samsa galiba zaten kitapla ilgili yapılan çoğu eleştiri de ekonomik kaygı tabanlıdır şöyle ki; Gregor Samsa sanayi toplumunun yalnız ve çaresiz bir üyesi olarak sunulmaktadır. Samsa kentin varoşunda zor şartlar altında yaşayan bir pazarlamacı olarak çalışmaktadır. Gregor böceğe dönüşmesini kendisi için önemli bir sorun olarak görmemekteydi böceğe dönüşmesine rağmen bilincinde hiçbir değişim olmamıştır. Ona göre en büyük sorun işini kaybetme riskiyle karşı karşıya kalmasıydı.
Kimler böcek kimler ev sahibi?
Kitapta ailesinin dahi Gregor Samsa’yı evde istememesinin sebebi ekonomik sebeplere dayanır aynı zamanda elalem karşısında duyulan utanca... Kitabı okuduğumda bende uyandırdığı duygu ekonomik kaygıdan ziyade kişinin standart kalıba uymayan profilinin karşı tarafta bir böcek gibi tiksinti uyandırmasıydı. Bu duruma ekonomik açıdan yaklaşılabileceği gibi sosyo-kültürel kalıplar açısından da yaklaşılabilirdi ben de öyle yaptım. Hayatta sizin için böcek olarak tanımlayabileceğiniz birileri var mı? Benim için var ne yapsam da bu önyargımı kıramıyorum: zenginler...
Zenginler içinse ben ve benim gibiler böcek sadece belli bir ırka mensup diye nefret edilen ölmesi gerektiğine inanılan insanlar ya da daha beteri “Allah onları da öyle yaratmış onlar öyle doğmak isterler mi canım? Karşılarına da kendilerine uygun insanlar çıksın bizden uzak olsunlar yeter.” lütufları... Kendilerinin belki isteseler bile değiştiremeyecekleri şekilde dünyaya gelen insanların böcek gibi yok edilmesi gereken parazitler olarak görülmeleri. Çizgili pijamalı çocuk için olan yazımda ne diyordu Bruno’nun babası çizgili pijama giymiş insanlar için? Onlar insan bile değiller Bruno yok edilmesi gereken birer parazitler... Sanırım asla ırkçılığı veya herhangi bir ayrımcılığı anlayamayacağım belki bu beni daha iyi bir insan yapar.
İnsanları nasıl ve neye göre değerlendirdiğimiz çoğunlukla büyüdüğümüz çevrede bize oluşturulan güvenli çerçevenin içinde bulunan kategorilere göre değişim gösterir. Bize farklı olanın kötü olduğu öğretilmişse sadece kendimize benzeyen insanlarla arkadaşlık etmeye meyilli oluruz. Tabii insanın yetiştiği çevrenin yanı sıra kendini nasıl yetiştirdiği de bu konuda önemlidir. Ailemiz, çevremiz bize kendi doğrularını öğretir bizse buradan yola çıkarak kendi doğrularımızı oluştururuz.
Oluşturduğumuz bu doğrular çerçevesinde farklı olanı kabul etmek insan olmanın ilk basamağını oluşturur aksi takdirde Jerzy Kosinski’nin Boyalı Kuş kitabında geçen bir hikayede olduğu gibi kuş avı sırasında yakalanan sıradan kuşun boyanmasıyla birlikte özgür bırakıldığında diğer kuşların boyalı kuşun etrafında dönmesi itip kakması sırasında diğer kuşların da avlanması gibi biz de farklı olanı itip
kakarken avcılara yakalanabiliriz. Bu arada bahsettiğim bu kitap da çok sağlam ve sert bir kitaptır filmi de yakın zamanda çıkmış ben kitabı okudum filmi de izleyeyim bir analiz de onun için yapalım ne dersiniz?