Saat o kadar geç olmuş ki; kendi kendime vay canına zaman nasıl da akmış dedim..
Su misali..
Hem bu an hem geçmiş zaman..başımı kaldırıp saate baktığımda 20 yıl geçtiğini çok sonra fark ettim..
Sanırım 1999 senesinin yaz sonuydu; Eylül müydü hatırlamıyorum.
Almira Otel'in terasındayız..
Sahneyi biraz çaprazdan görüyorum..
Sahne dediğime bak; 3 m² ya var ya yok..
Benim bulunduğum banko sahneye göre biraz yüksekte. Sırtımı Uludağ'ın yamaçlarına vermiş; kadehimdeki cin toniğin buzlarını koşturuyorum deli gibi..
Alkole karşı çok dayanıksızımdır; bir kadeh içince çakır olurum. İkinciyi içersem çok çok iyi olurum; hatta vay canına dünya toz pembeymiş derim..
Üçüncü kadehi de devirdiysem bende film kopmuştur..
Seni temin ederim hayatımda filmin koptuğunu hiç hatırlamıyorum (!)
Sahnede öylece sahipsizmiş gibi duran klarnete baktım..
Sonra perdesiz gitara..
Meraklısına:
Perdesiz Gitar beni çok heyecanlandırıyor. Ondan çıkan sese bayılıyorum; bir vuruyorsun vurduğun sesin ötesinde de ses çıkıyor. Bastığın an ayrı konuşuyor, vurduğun an ayrı. Klarnet de öyle; çıkan ses çok etkileyici..
Biraz ileride yüksek taburenin üzerinde duran Bendir'e baktım..arkada duran davul ve hepsinin de önünde solist için hazırlandığı belli ayaklı mikrofon..
Mikrofon yüksekliğine bakarak solistin minyon tipli; ellerini kullanmayı, mikrofonun etrafında dönmeyi seven biri olduğuna karar veriyorum.
Barda göz gezdiriyorum..
Solist acaba burada bir yerlerde birkaç kadeh bir şeyler içiyor olabilir mi ?
Aslında niye bu konuyla bu kadar ilgilendiğimi de anlamıyorum. Galiba kendi kendime vakit geçiriyorum. Yalnızlık böyle bir şey olsa gerek. Pencereden dışarıya bakıyorum; bursa ışıl ışıl..
İkinci kadehin içinde yine buzları koşturuyorum..
Bu andan itibaren her şey gözüme güzel görünüyor.
Bar oldukça kalabalık; hatta diyebilirim ki bu saatte bu kalabalık olsun hayret..
Meraklısına:
Terastaki barın ön tarafında büyük bir yüzme havuzu vardı. Düzen hala aynı mı bilmiyorum ama ben durumu beğenmiştim. Güzeldi anlayacağın Müzezeyyen..
Saat 22:00'ı geçmişti..
Görüş alanımın dışında kalan bir masadan kalkan genç bir kadın sahneye doğru yürüdü. Tam da tahmin ettiğim gibi minyon tipli. Düz saçları omuzlarından boynuna doğru inmiş; üzerinde bol bir kıyafet vardı..
Müdavimler kadını tanıyordu. Ayağa kalktığı anda alkışladılar. Zaten ben de o anda bu gece bize söyleyecek kadının bu olduğunu anladım. Tarzına, yürümesine, hareketlerine baktığımda biraz pop, biraz rock söyleyeceğini düşündüm.
Söylediği hiçbir şarkıyı hatırlamıyorum..
Nasıl söylediği hakkında hiçbir fikrim yok. Perdesiz gitarın çıkardı sesi, bendir'in tınıları, klarnetin hangi tondan gittiğini inan bilmiyorum. Hepsi silinmiş, hiç birini hatırlamıyorum.
Yalnız..
Ne zaman ki; seni sevmediğim yalan şarkısını söyledi..
Hem öyle bir söyledi ki; öyle bir kendine has seslendirdi ki..
Hayatımda bu şarkıyı hiç bu kadar güzel söyleyen birini görmedim, duymadım, bilmiyorum..
Sözler ağzından çıkarken, müziğin ritmini bedeninde hissederken kesinlikle her anını yaşıyordu; acısını, isyanını kalbinin derinliklerinden haykırıyordu..
Mola verdiğinde saat kaçtı bilmiyorum..
Yanına gittim..
Bir masada oturuyordu..
Nezaket mesafesinde durdum ve ahvalimi anlattım..özetle bu şarkıyı bir daha dinlemeyi çok isterim dedim..
Hiç itiraz etmedi..tabi dedi seve seve..
Ve sahneye çıktığında barın loşluğunu uzun uzun süzdü..herkesin konsantre olduğunu gördükten sonra seni sevmediğim yalan dedi..
20 yıl geçmiş..
Bu şarkıyı ne zaman dinlesem hep aklıma bu ahval gelir ve kendime sorarım acaba şimdi nerededir, ismi nedir, hala aynı şarkıyı söylüyor mudur; keşke bir kez daha dinleyebilseydim..
Seni sevmediğim yalanı daha iyi söyleyene şimdiye kadar hiç rastlamadım..
İsimsiz kadın, isimsiz sanatçı çok tavırlı söylemişti; hiç unutamıyorum..
Adı Müzeyyen diyesim geliyor da değil işte...
Şifre: Bazı şarkılar bazı sanatçılara çok yakışıyor..
YAZARLAR
Yayınlanma: 27 Haziran 2019 - 14:30
Dün geceydi..
Saat o kadar geç olmuş ki; kendi kendime vay canına zaman nasıl da akmış dedim
YAZARLAR
27 Haziran 2019 - 14:30
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir