Babamı kaybettiğimizde ben henüz altı yaşındaydım. Kaybettik dediysem yok, kendisi vefat etmedi. Biz kelimenin tam olarak ihtiva ettiği şekilde babamı panayırda kaybettik. Yani annem bana uzun yıllar olayın biraz da bizim ihmalimizden olabileceğini çağrıştıran bu açıklamayı yaptı. Aslında büyüyünce anladım, babam kaybolmayı kendisi seçmişti…
Birlikte bana okul çantası baktığımız bir tezgâhın önündeyken annemin ‘’Latif şuradan elbise askısı alıver,’’ demesiyle babam arkamızdaki tezgâha yönelmiş ve bu benim onu son görüşüm olmuştu. O gün akşama kadar babamı aradık. Zabıtaya, polise, eşe dosta haber saldık. Hastaneye gittik sorup soruşturduk. Vakit iyice ilerleyince karakolda annemin kayıp başvurusunu alan polis ‘’Abla çocukla perişan oldun, biz eşinden bir haber alır almaz size bilgi veririz. Haydi, evinize bırakalım sizi,’’ dedi de öylece eve gelebildik. Sabah üç kişi çıktığımız eve iki kişi dönmüştük. Babamı bir yerlerde unutmuş gibiydik ya da o unutulmak istemişti. Bu ne yazık ki tarifsiz bir duyguydu. Annemin sürekli dizlerini dövüp ‘’Nasıl kaybettik biz seni gönlümün sahibi,’’ diye feryat edişleri zamanla ‘’Nereye gittin vicdansız’’lara daha sonra da ‘’Boyun devrilsin,’’lere dönüşmüştü.
Annem gururlu kadındı. Babamı bir ay her yerde aramamıza rağmen bulamayınca kendini kısmi olarak eve kapattı. Zaruri bir hal olmadıkça çıkmadı evden. Evinin işini halledip oturdu camın önüne geleni gideni seyretti. Aslında hep babamı bekledi. Ama babam hiç gelmedi…
Dedem olmasa biz bu süreci atlatamazdık. Çok varlıklı olmamasına karşın bizim hiçbir şeyimizi eksik bırakmadı. Annemle konuşurlarken duymuştum bir seferinde ‘’Bu kızcağız yetim sayılır, bu yetim de bize emanet. Sus kızım duymayacağım bir daha,’’ diye çekişiyordu. Dedem ömrü vefa ettiği müddetçe yanımızda oldu. Elden ayaktan düşüncede ‘’Senin bu adamdan boşanmaya bile umudun yok yavrum. Böyle iken benim maaşımın da sana faydası yok,’’ deyip köydeki tarlalarını satıp, bankadaki parasıyla denkleştirip bize iki daire almış, ‘’Benim ev ile bu iki evin kirası ben öldükten sonra size yeter,’’ demişti. Dediği gibi de oldu vallahi. Bir gün parasız kalmadan bugünlere geldik. Dedem sağ olsun.
Dedeler geldi gitti, babalar gitti gelmedi lakin biz Eflatun Sokak’tan hiç çıkmadık. Alt katlarında dükkânlar, üst katlarında ise genellikle bekârlar ya da yaşlıların yaşadığı apartmanların sıralandığı bu sokaktan hiç vazgeçemedik. Ben küçükken, babamı bizim kaybettiğimize inandığım zamanlar, annem bu sokağın çok güzel olduğunu, evimiz gibisini bulamayacağımızı söyleyip beni kandırıyordu. Ben büyüdükçe anlamıştım annemin ne sokakla ne evimizle bir bağı vardı. O, babam eğer dönerse bizi evimizde bulsun istiyordu. Ama babam dönmedi.
Annem için ne anlam ifade ettiği bilinmez ama ben Eflatun Sokağı her zaman çok sevdim. Sokağımızdaki esnaflar, komşularımız, belediyeci Kemal Amca, Bakkal Cemil Amca hepsi o kadar kıymetli insanlardı ki anlatamam. Ben, sokağı gerçekten sevdiğim için, annem de babamı beklediği için yıllar geçse de biz bu apartmandan vazgeçemedik.
Annem beklemekten, üzülmekten, sonra yine beklemekten zamana çabuk yenik düşmüştü. Hızlı yaşlandı. Tansiyonu şeker, şekeri görme kaybı kovaladı. İşin garibi her geçen gün daha az gören annem kimsenin açıklayamadığı bir şekilde her geçen gün çok daha iyi duyar olmuştu. İlk zamanlar evin içindeki en ufak bir çıtırtıyı bile duyarken zamanla Bakkal Cemil Amca’nın müşterileriyle yaptığı sohbetlerden bile haberdardı. Bu yetisi garip bir şekilde bana önce tuhaf gelmiş sonra ise bir eğlence kaynağı olmuştu. İşten geldiğim günler annem ‘’Üst kattaki oğlan işi bırakmış. Patronuyla konuştular. Tıraş parasına tasarım mı yapılır diye esti gürledi.’’ Diye üst komşumuzdan, ‘’Saim Bey’in veresiye borcu birikmiş Cemil Ağabey’in parayı istedi bir bozuştular ki sorma Aysel,’’ diyerek de alt komşumuzdan havadisleri veriyor ben de hem gülüyor hem dinliyordum.
O gün yine koştura koştura çalıştığım mağazaya gitmek için hazırlanırken ‘’Geçen gün Kemal Amca’nı amiri çok üzdü. Bağırdı çağırdı kızım. Esnaf ayaklandı da yine Kemal Amcan sakinleştirdi. Vallahi şu adamcağıza çok üzülüyorum,’’ diye anlatmaya başladı, ne kadar üzülsem de gelince dinlerim anacığım, diyerek evden çıktım. Hızlıca merdivenlerden indim Kemal Amca’yı üst komşumuz ile birlikte Bakkal Cemil Ağabeyin yanında görünce mutlu oldum. Onlara el sallayıp hızlı adımlarla yürürken karşımdan amir bey’in benden daha hızlı adımlarla geldiğini gördüm, kenara çekildim. Bu işte bir iş var ama hayrola, dedim tam köşeyi dönmeye hazırlanıyordum ki bir gürültü koptu. Bağıranlar Kemal amca ile amir beydi. Biraz duraksadım amir bey ağız dolusu küfür ile koşuyor, sanki bir şeylerden kaçıyordu. Bana doğru yaklaştığında ‘’Bittin sen Kemal bittin. Anladın mı? Seni perişan edeceğim,’’ diye bağırıyor koşmaya da devam ediyordu. Sinirden çıldıracağım zannettim ‘’Sen kimi bitireceksin ha?’’ deyip karşımdan koşarak gelen amir beye bir çelme taktım. Amir Bey güzelim takım elbisesi, ipekten göleği ve rugan ayakkabılarıyla yere serilmişti.
Akşam olduğunda ben, Kemal Amca ve amir bey karakoldan nihayet çıkabilmiştik. Ben, karşımdan koşarak gelen birini görünce heyecandan ne yapacağımı bilemediğim için amir beyle çarpıştığımı, bu durumdan çok üzgün olduğumu söyledim. Kemal amca amir beyin elinden fırçayı almaya çalıştığını ancak fırça ona zimmetli olduğundan vermek istemediğini, ikisi arasında fırçayı çekiştirmeleri nedeniyle bir anlaşmazlık olduğunu, boşa çıkan fırçanın amir beye çarptığını söyledi. Eflatun Sokak’tan gelen 5 şahit de bizim söylediklerimizi tasdik edince polis, amir beye vazgeç şikâyetten bu işten bir şey çıkmaz, dedi. Kemal amcayla karakoldan çıktık. Mahalleli bizi bekliyormuş, Saim Bey’in yeni arabasına kurulup evlerimize dağıldık.
Annem, camın önünde hiç görmediğim kadar gergin bir vaziyette oturuyordu. Önce içeri girip hiçbir şey olmamış gibi yapmaya çalıştım lakin en güçlü radarlardan daha keskin kulakları sayesinde olanı biteni duymuştu annem. ‘’Aysel ben evde kaldın diyorum sen adam dövüyorsun, şuracığa yığılıp kalacaktım. Üst kattaki reklamcı oğlan daha yeni çıktı evine o olmasa aklımı oynatacaktım,’’ diye başladı söylenmeye. Anacığım abartma dediysem de dinletemedim. Dizine uzandım, hem ağladı hem saçlarımı okşadı, ikimizde sakinleştik.
Bu sükûneti ise kapımızın zil sesi bozdu. Önce zil çaldı, ardından kapının önündeki adamın boğazını temizlemek istermiş gibi ‘’ı ı ımm,’’ şeklindeki sesi duyuldu. Ben kapıya yönelirken annem heyecanla doğruldu ‘’Açma, sakın açma kızım çalıp çalıp gitsin,’’ diyebildi. Kapının deliğinden baktım ‘’Anacığım gelen amir bey falan değil, korkma artık,’’ dedim kapıyı açtım. Annem ‘’Biliyorum,’’ dese de kapı artık açılmıştı. Elinde kıyafet askılarıyla karşımda duran babam,
‘’Ben geldim kızım,’’ dedi. ‘’Ben geldim,’’
Bu haftayı da Hakan Günday ile noktalayalım kıymetli okur,
‘’Çünkü nereye gideceğini bilen için geç kalmak yoktu. Zaten söz konusu olan, geç kalınabilen ya da erken gidilebilen bir yerse, yola çıkmaya bile değmezdi.’’
Herkese sağlıklı, huzurlu, mutlu haftalar dilerim,
Kalın sağlıcakla.
YAZARLAR
Yayınlanma: 15 Haziran 2023 - 08:00
Eflatun Sokak
Babamı kaybettiğimizde ben henüz altı yaşındaydım
YAZARLAR
15 Haziran 2023 - 08:00
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir