İçine daha fazla koltuk sığdırmak için olabildiğince dar yapıyorlar şu uçak koridorlarını diye içimden geçirdim. Biniş kartımda yazan koltuk numarama baktım ‘’17B’’. Koltuğun hizasında durdum, İçindekilerin çok fazla ehemmiyeti olmayan çantamı baş üstünde yer alan bagaja yerleştirdikten sonra oturmak için hamle yaptım. Cam kenarında oturan, bu kısa yolculukta omuz omuza vermek zorunda olduğumuz beyefendiyi nazikçe, gözlerimle selamladım.
Bu tiplere aslında aşinaydım. Uçak ile seyahat etmek onlar için ayrı bir prestij katacakmış havalarında olup, uçakta yapılacak, eşten dosttan duydukları, televizyondan internetten gördükleri ne varsa yapmaya gayret gösterirlerdi. Bu beyefendi de gecenin bir yarısında hareket edecek bu tarifeli uçakta cam kenarından bir koltuk seçmiş, bu koltuktaki yerini erkenden almış, elinde içerisinde muhalif göndermelerin bolca olduğu şu meşhur edebiyat dergilerinden biri, kulağında kulaklık o da gözleriyle beni selamladı.
Bir aralık kulağından kulaklıkları çıkardı, göz ucuyla bana baktı. Kendimi tutamadım, biraz da muzipçe ‘’Sizin ilk uçuşunuz mu oluyor?’’ diye sordum. ‘’Yok efendim, umreye giderken uçmuştum daha önce,’’ diye yanıtladı sorumu. Biraz şaşkın biraz mahcup ‘’Oh ne iyiymiş,’’ gibisinden bazı saçma sözcüklerle bu sohbet girişimimi toparladım. Yanımdaki bey gayet ciddi elindeki dergiyi okuyor, bazı yerlerin altını çiziyor, bazı yerlerde ise düşüncelere dalıyordu. Nihayet bir arka sayfaya geçtiğinde ciddiyetinin masum bir sevince dönüştüğünü hissedebilmiştim. Yeni açtığı sayfanın sol üst köşesindeki fotoğrafı işaret ederek ‘’Bakın bu yazar daha önce ‘’Edebiyat karın doyurmaz, en fazla çay içirtir’’ demiş, yazmayı bırakmıştı. Şimdi geri dönmüş,’’ dedi.
İlk defa gördüğüm resmi biraz inceledim. Yol arkadaşımın heyecanı, sevinci kursağında kalmasın diye ‘’Güzel söz söylemiş,’’ diyebildim. Bu yeni arkadaşım da sanırım sohbet etmek istiyor olacak ‘’Evet, sözün göze, kulağa hoş geldiği aşikâr. Peki muhteviyatı hakkında düşünsek… Yani bu çay içimi, edebi bir eser neticelendikten sonra en fazla elde edilebilecek bir mükafat mıdır? Yoksa edebi eser ortaya konmaya çalışılırken çekilen çile ve zorlukların yumuşatıcısı olması için ara ara sığınılacak liman mıdır?’’ diye konuyu genişletip söz sırasını bana bıraktı. ‘’İlk dediğiniz görüşe katılıyorum,’’ diyerek cevabı kısa tuttum.
Tebessüm ederek beni süzdü, ‘’Bence her ikisi de’’ dedi. ‘’İkinci fikri onaylamamanızdaki neden neydi?’’ diye yeni sorusunu üzerime saldı. Cevap veremeyerek başımı sakince iki yana salladım. Gece gece konudan konuya atlayan bu adama nereden de rastladım diye düşündüm. Beyefendi kulaklıklarını takacakken duraksadı ‘’Yere indiğimizde bir çay içip bu konuyu değerlendirebiliriz,’’ teklifini iletti. Belki daha geniş bir zamanda olabileceğini, çok çok teşekkür ettiğimi söyledim. Herkese sağlıklı, huzurlu, mutlu haftalar dilerim.
Selametle…
Bu tiplere aslında aşinaydım. Uçak ile seyahat etmek onlar için ayrı bir prestij katacakmış havalarında olup, uçakta yapılacak, eşten dosttan duydukları, televizyondan internetten gördükleri ne varsa yapmaya gayret gösterirlerdi. Bu beyefendi de gecenin bir yarısında hareket edecek bu tarifeli uçakta cam kenarından bir koltuk seçmiş, bu koltuktaki yerini erkenden almış, elinde içerisinde muhalif göndermelerin bolca olduğu şu meşhur edebiyat dergilerinden biri, kulağında kulaklık o da gözleriyle beni selamladı.
Bir aralık kulağından kulaklıkları çıkardı, göz ucuyla bana baktı. Kendimi tutamadım, biraz da muzipçe ‘’Sizin ilk uçuşunuz mu oluyor?’’ diye sordum. ‘’Yok efendim, umreye giderken uçmuştum daha önce,’’ diye yanıtladı sorumu. Biraz şaşkın biraz mahcup ‘’Oh ne iyiymiş,’’ gibisinden bazı saçma sözcüklerle bu sohbet girişimimi toparladım. Yanımdaki bey gayet ciddi elindeki dergiyi okuyor, bazı yerlerin altını çiziyor, bazı yerlerde ise düşüncelere dalıyordu. Nihayet bir arka sayfaya geçtiğinde ciddiyetinin masum bir sevince dönüştüğünü hissedebilmiştim. Yeni açtığı sayfanın sol üst köşesindeki fotoğrafı işaret ederek ‘’Bakın bu yazar daha önce ‘’Edebiyat karın doyurmaz, en fazla çay içirtir’’ demiş, yazmayı bırakmıştı. Şimdi geri dönmüş,’’ dedi.
İlk defa gördüğüm resmi biraz inceledim. Yol arkadaşımın heyecanı, sevinci kursağında kalmasın diye ‘’Güzel söz söylemiş,’’ diyebildim. Bu yeni arkadaşım da sanırım sohbet etmek istiyor olacak ‘’Evet, sözün göze, kulağa hoş geldiği aşikâr. Peki muhteviyatı hakkında düşünsek… Yani bu çay içimi, edebi bir eser neticelendikten sonra en fazla elde edilebilecek bir mükafat mıdır? Yoksa edebi eser ortaya konmaya çalışılırken çekilen çile ve zorlukların yumuşatıcısı olması için ara ara sığınılacak liman mıdır?’’ diye konuyu genişletip söz sırasını bana bıraktı. ‘’İlk dediğiniz görüşe katılıyorum,’’ diyerek cevabı kısa tuttum.
Tebessüm ederek beni süzdü, ‘’Bence her ikisi de’’ dedi. ‘’İkinci fikri onaylamamanızdaki neden neydi?’’ diye yeni sorusunu üzerime saldı. Cevap veremeyerek başımı sakince iki yana salladım. Gece gece konudan konuya atlayan bu adama nereden de rastladım diye düşündüm. Beyefendi kulaklıklarını takacakken duraksadı ‘’Yere indiğimizde bir çay içip bu konuyu değerlendirebiliriz,’’ teklifini iletti. Belki daha geniş bir zamanda olabileceğini, çok çok teşekkür ettiğimi söyledim. Herkese sağlıklı, huzurlu, mutlu haftalar dilerim.
Selametle…