Hep doğru hikâyeyi anlatmak ister insanoğlu. ‘’Anlatayım da karşımdaki şöyle iyi bir feyz alsın,’’ der. ‘’Gülsün, ağlasın, düşünsün, şaşırsın, hatta hepsi bir arada olsun,’’ der. Ama en çok güzel hikâyeleri anlatmak ister. Kır çiçeklerini, ikindi rüzgârlarını, mis kokuları… Uzaklardan gelen bir üveyik kuşunun, hep yolda gördüğü güzellikleri anlatışı gibi, hiç avcılardan bahsetmeden…
Yakup fabrikaya gireli 2 ay ya oldu ya olmadı. Şu güvenlik kursuna bir sürü para saydı da aldı sertifikayı. Eşten dosttan borç alındı, çalışılıp ödenirdi, öyle ya. O gün yemek molasında tek başına oturdu yazıhanede, sehpa kirlenmesin diye bulduğu eski gazeteyi serdi. Çantasından yemeğini çıkardı, karnını doyurmaya başladı. Amiri içeri girince ‘’Afiyet olsun,’’ diyecek sandı, ama demedi. Tabağını, ekmeğini sertçe sehpadan aldı, masaya koydu. Gazeteyi alıp yırttı ‘’Gazete okumak iyi güzel delikanlı! Ama bunun ne yeri ne sırası!’’ deyip kapıyı da çarpıp çıktı. Yakup neye uğradığını şaşırdı, şaşırdı da ses etmedi. Pek ses etmezdi zaten o. Akşam olunca eve vardı. Anası sofrayı kurmuş bekliyordu. ‘’Anlat bakalım yavrum işin gücün nasıl, neler yaptın bugün?’’ diye sordu. Yakup ‘’Nasıl olsun anacım, güzel çok şükür. Amirimle sohbet ettik bugün, gazete okumanın iyi, güzel bir şey olduğunu anlattı,’’ dedi. Birbirlerine karşılıklı tebessüm edip yemeklerini yediler.
Faruk bu sene 8’e geçti. ‘’Geçmeseydim iyiydi,’’ dedi. Sınav diyorlar, çalış diyorlar, oku diyorlar. Diyorlar da diyorlar. Babası, o daha iki yaşındayken cezaevine girmiş üç ay sonra da annesi koyup gitmişti. Devlet Faruk’u yurda yerleştirecekken babaannesi ‘’Gönlüm razı olmaz,’’ deyip yanına almıştı. Çok da güzel baktı, ilgilendi her bir eksiğini, ihtiyacını tas tamam yerine getirdi. Yalnız şu derslerine yetişemiyordu. Faruk gidiyor geliyor, o da arada bir defterine kitabına bakıyordu; ama pek bir şey anlamıyordu. Hayta bir çocuk değildi Faruk, aksine eski bir toprağın elinde yetiştiği her halinden belli olurdu. Gel gelelim derslerde bu çok fayda etmiyordu. Yine bir gün öğretmeni dayanamadı çekti kenara ‘’Yavrum bak çok saygılı, akıllı, terbiyeli bir çocuksun ama derslerinde daha ilgili olmalısın yazık etme kendine,’’ dedi. ‘’Anladım öğretmenim,’’ dedi sadece Faruk. O akşam eve gittiğinde ütü yaparken gördü babaannesini, sarıldı öptü. Babaannesi ‘’Okul nasıl geçti kuzum?’’ diye sorunca Yakup ‘’Çok iyi babaanne öğretmenim çağırdı ‘’Çok saygılı, akıllı çocuksun aferin sana,’’ dedi bugün bana,’’ dedi. ‘’Maşallah kuzuma,’’ dedi babaannesi de öptü alnından.
Harun lise 2’de de 6 zayıf getirince babası ‘’Bu kadar okul sana yeter,’’ deyip Oto Elektrikçi Tufan’ın yanına çırak verdi. Çıraklığı anlarım küçük yaşta verseler amenna da 15 yaşında delikanlı, öyle kolay kolay alışamadı. İlk zamanlar hep kenardan izledi, takımları karıştırdı, ustasını kızdırdı. Sonraları biraz daha açıldı. Yandaki kaportacının oğluyla ahbap oldu, dükkânın tertibine düzenine ayak uydurdu. İşi pek çözecek gibi görünmese de dükkanın angaryalarını hallediyordu. O yüzden Tufan da pek ses etmedi. Ama bir gün ampul değiştirtmek için gelen arabanın farını kırınca o da dayanamadı ‘’Ulan,’’ dedi ‘’Ses etmiyorum bak iyi çocuksun, hoş çocuksun da senden bir yol olmaz oğlum,’’ diye bağırdı. Harun sustu, Harun susardı genelde, çıraklar susardı genelde. Akşam olup eve gelince televizyon seyreden babasının yanına oturdu. ‘’İşler nasıl Harun Bey, ustanla aran nasıl?’’ diye sordu babası. ‘’İyi iyi baba,’’ dedi Harun ‘’Ustam bugün ‘’Sen iyi çocuksun, hoş çocuksun,’’ dedi hatta bana.’’
Bu haftayı da Stefan Zweig ile noktalayalım kıymetli okur.
‘’Bu onun ve benim aramda eski bir hikaye....’’
Herkese sağlıklı, huzurlu, mutlu haftalar dilerim.
Kalın sağlıcakla.
YAZARLAR
Yayınlanma: 27 Ekim 2022 - 09:00
Eski Hikaye
Hep doğru hikâyeyi anlatmak ister insanoğlu
YAZARLAR
27 Ekim 2022 - 09:00
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir