Bu haftaki yazımda sizlere yaşadığım bir olaydan bahsetmek istiyorum. Bilmeyenler olabilir Çanakkale’mizde çarşı içerisinde ara sokaklardan birinde Allah’a ve Resul’e sevgili olan Mersin Dede’mizin kabri şerifi bulunmaktadır. Çarşıya gittiğinizde mutlaka uğrayın derim. Sultanımız memnuniyetini dile getirip çok güzel kokularla karşılıyor ziyaretçilerini. Dün fark ettim ki Sultanımızı çok özlemişim. Hızlıca çarşıya gidip huzuruna vardım. Söylediğim salavatları Mersin Dede’mize hediye edecekken 6 aydır beklediğim, ancak kim olduğunu bilmediğim, tarikat mensubu olduğunu dile getiren biri geldi Sultanımızın yanına. Rüyada bu kişinin geleceği 6 ay öncesinden bildirilmişti. Bildirilen olayı yaşarken, hemen rüya aklınıza gelir ve kalbiniz Rabbe teslim olur hamdolsun. Ayaküstü tanıştık. Tanışma faslından sonra Üveys Veysel Karane zikir kitapçığını takdim ettim. Tarikat ehli olduğunu yineledikten sonra, bir arkadaşının bizim yolumuzu Peygamber Efendimizin onaylamadığını ve doğru yol olmadığını söylediğinden bahsetti ve kendince yanlış olan zikrimizi kendisininkiyle düzeltmek istedi. Halbuki, hiç okumamış, araştırmamış ve ne olduğunu dahi bilmeden, sadece üveys kelimesini birilerinden duymuş ve konuşuyordu. O kadar. Bizler, her kim olursa olsun tebliğ görevimizi yapalım da, zikri yaptırmak Rabbimizin işi elbet. Kendisine tarikat ya da cemaat olmadığımızı, bu zikrin Peygamber Efendimizin zikri olduğunu ve veyselkarane.com sitesini incelemesini önerdim. “Siteyi incelemek nefsinize ağır geliyorsa, aradan beni çıkarın ve Allah'a sorun” dedim. Bu yol hak yol mu? Bir cahil gelmiş bana kitapçık veriyor, kuran, sünnet diyor ve hiç bir ücret de istemiyor, nedir bu işin iç yüzü diye Rabbe sormasını söyledim ve ayrıldık. Biz üveysler birçok kez bu ve bunun gibi daha nice manzaralarla karşılaşıyoruz. Bugün bilmiyorlar, ancak yarında çok bilen olacak, bu zikri çok yapan olacak inşallah. Allah sevip seçtiği kullarını kapısına getirecek ve kula kulluk yaptırmayacak inşallah. Ön yargıyı bir kenara bırakarak anlamak isteyenler için bu bir Halil İbrahim sofrasıdır. Rızkı olan alır. Bizler size bu zikri verirken amacımız Allah'ı sevme ve tanımaya giden bu yolda, zikir kapısını açmak ve ışığı yakmaktan ibarettir. Yani yolcuyu Allah'a giden yolda Rabbi, Resul'ü ve evliyaları ile baş başa bırakırız. Ne gerekiyorsa bir elden öğrenir ve yaşarsınız eğer nasibinizde varsa. Allah’a ulaşmak için araya aracı koymayan üveysler yolculuk boyunca gerekli olan eğitimi nereden ve nasıl alırlar? Az önce bahsettiğim gibi, Rabbimizin sevgili kulları olan evliyalar, geceleri ruhumuza ders vermeye başlarlar. Bizlere ders veren öğretmenlerin bu alemde eşi benzeri yoktur. Her biri Allah ve Resul'ünün çok sevdikleri ve yaşadıkları zamanın sultanlarıdırlar. Sizlere ders verecek olan manevi öğretmenleriniz genellikle rüyada bildirilir. Verilen ilk öğretmen kıyamete kadar zikir sahibinin asıl öğretmenidir. Daha sonraları her dersin öğretmeni değişir. Hani ilköğretime başladığımızda sadece sınıf öğretmenimiz ders verir ya, ileriki sınıflarda da branş öğretmenleri derse girmeye başlar ve eğitim bir ömür boyu devam eder. Manevi eğitim de aynı zahirdeki eğitim gibidir.
Evliyalardan ders alma vaktiniz geldiğinde, adını bildiğiniz ya da bilmediğiniz sultanların ismini söyleyerek uyanırsınız. Çanakkale'de Radar Tepesi’nde Sarı Baba adında bir evliyamız olduğunu, Rabbimiz bu zikre girdikten sonra sultanımızın adını vererek ve yol tarifi yaparak öğretti. Sarı Baba’mızı üveysler olarak ziyarete gittik ve kokulara gark olduk hamdolsun. Abdülkadir Geylani Hz., Hacı Bektaşi Veli Hz., Hace Ahmet Yesevi Hz., Mevlana Hz., Yunus Emre Sultanımız, Çanakkale’mizde bulunan Cahidi Ahmet Sultanımız, Kaşıkçı Dedemiz gibi bir çok Allah dostu sizlere mana öğretmeni olarak verilir zamanı geldiğinde. Bu kuluna ise Şems-i Tebrizi Sultanımız öğretmen olarak verildi. Zikirle ruhunuz doğduktan ve ruh temizliğe erdirildikten sonra, zikreden kul kemale ermeye başlar. Yani ruhumuz Melekut Alemi’nden ders almaya başlar. Rabbimiz Zümer Suresi 42. ayeti gereği “Allah, o canları öldükleri zaman, ölmeyenleri de uyuduklarında alır. Sonra haklarında ölüm hükmü verdiklerini alıkoyar, diğerlerini de takdir edilmiş bir süreye kadar salıverir. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için nice ibretler vardır." buyurmaktadır.
Rabbimiz ayette, Allah bazı kullarının canlarını öldüklerinde alır demekle, ölüm zamanı gelen kişilerden bahsederken, ölmeyenlerinde canlarını uykularında alır diyor. Biz marifette öğrendik ki, uykuda canların alınması demek, ruhun her gece öğretmeninden ders alması için bedenden ayrılması demektir. Zikre ilk başladığım dönemlerde bir gece uyumadan önce “Rabbim merak ediyorum, ben nereye ders almaya gidiyorum?” diye sorup uyumuştum. O gece rüyamda, deniz kenarına götürmüşlerdi beni, ayaklarım kumlu olarak eve gelmiştim. Sabah namazını kılmak için abdest alırken uyandım. Böylece sorduğum sorunun cevabını ilk elden, Rabbimizden öğrenmiştim hamdolsun. Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim. Tarikat ve cemaat mensubu kişilerin bizlere en çok saldırdığı konulardan biridir. Sizin şeyhiniz yok, tek başınıza ilerleyemezsiniz, yanlışa saparsınız diye uyarırlar bizi. Biz de deriz ki, evet zahirde şeyhimiz yok ancak, bizlere verilen şeyh de alemde yok! Bizler yaşayan, nefs sahibi bir insandan değil, Allah ve Resul’ünü çok sevmiş, Rabbimiz tarafından görevlendirilmiş evliyalardan ders alıyoruz ve sizlere de diyoruz ki önyargıyı, nefsi kaldırın aradan. Yaşatsın size Yaradan!
Üveyslik hakkında ayrıntılı bilgi için; www.veyselkarane.com sitesini inceleyebilirsiniz.
YAZARLAR
Yayınlanma: 08 Mayıs 2020 - 12:54
Geceleri ruhumuzun evliyalardan ders alması
Bu haftaki yazımda sizlere yaşadığım bir olaydan bahsetmek istiyorum
YAZARLAR
08 Mayıs 2020 - 12:54
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir