Biz üveyslerin altın kurallarından biri “Halkın içinde, Hak ile olmaktır.” Eski zamanlarda bazı arifler, özel bir köşeye çekilip, ilim ibadet, zikir gibi hayırlı işlerle meşgul olmuşlar ve böylece insanlarla olmaktan kendilerini korumuşlardır. Ancak günümüzde dünya telaşının içinde hem Allah’ı anmak hem de dünyalık işlerimizi yapmak durumundayız. Hepsi bir denge dahilinde olmalı. Teraziyi, ölçüyü kaçırmadan; ne bu dünyadan vazgeçmeli, ne de Rabbimizi anmayı unutmalıyız. Biz biliyoruz ki; gönderilen tüm Peygamberlerin ortak paydası “TEVHİD”dir. Üveysler tevhidi söyleyip, Halkın içerisinde Hak ile olurlar yani Tevhidi yaymak için halkın içerisine girerler.
“Onlar öyle erlerdir ki, herhangi bir ticaret ve alışveriş kendilerini Allah’ı zikretmekten, namazı kılmaktan ve zekâtı vermekten alıkoymaz.” (Nur, 37) Ayette açık bir şekilde hiçbir dünyalık sorumluluğun Allah’ı anmaktan geri bırakmayacağı, aksine onlar içindeyken Rab ile birlikte olmanın daha kıymetli olduğu ifade edilmiştir.
Peygamber Efendimiz (sav) “Dünya müminin zindanı, kâfirin cennetidir.” buyurmuştur. Bu hadisi şerifi bazı Müslüman kardeşlerimiz dünyadan sıyrılıp, ahiret saadetine kavuşmayı beklemek anlamında yorumlarlar. Asıl anlatılmak istenen ise; dünya hayatı zorludur. Zindandan kasıt, her türlü meşakkat, riya, fesatlık ve daha bir sürü fenalık peydah olmuşken, imanını muhafaza edebilmenin zorluğudur. Bu fenalıklara kapılanlar ise adeta cennette gibidirler. Keyifleri öyle bir noktadadır ki ahireti akıllarına bile getirmezler. Oysa Allah hep sevdiklerine verir sıkıntıyı, O’na sarılsınlar diye. Büyük Veli Ebu Said Harrazk.s. der ki: “Kâmil insan, kendisinden türlü kerametler meydana gelen kimse değildir. Gerçek kâmil, halkın arasında oturur, onlarla alış veriş yapar, evlenir çoluk-çocuğa kavuşur, insanlara karışır, fakat bu esnada bir an olsun Yüce Allah’tan gafil olmaz.” Hak yolcusunun iç içe yaşadığı ilk topluluk ailesidir. Sonra komşuları, mahallesi, iş çevresi ve bütün cemiyet gelir. Kalbi Yüce Allah’a bağlı mümin, bütün bu yerlerde Hakk adamı olduğunu, Allah rızası için yaşadığını göstermelidir. Bizler zikrimizle dilimizde ve gönlümüzde; her işimizde, ev işi yaparken, yemek, temizlik ile uğraşırken, işyerinde çalışırken, araba ile bir yere giderken, bir arkadaşımız ile sohbet ederken vs. O’nun huzurunda olmaya, her daim O’nu zikretmeye, Halkın içinde Hakkile olmaya gayret ediyoruz hamdolsun. Yani ne dünyevi işleri arka plana atıyor, nede Rabbimiz ile birlikte olmanın, muhabbetin tadından vazgeçiyoruz.“SEVEN, SEVDİĞİ İLE BERABERDİR” diyor Şanlı Peygamber Efendimiz (sav). Seven sevdiğini her daim aklında tutar, ona sevdiğini söyler. Bizim sevgilimiz Rabbimiz!
Muhiddin İbn Arabi der ki: “Varlıklar Hakk’ın tecelli ettiği yerlerdir. Yarattıklarına O’nun gözü ile bakarken, O’ndan uzakta kalmayasın sakın.” Her insanın özünde “O” var unutma! Karşındaki halkı, halkın içindeki Hakkı, ruhu özü de bil. Kiminle konuşursan, kiminle iş yaparsan yap özündeki Hakkı gör de O’nu duy! İşte o vakit seversin yaradılanı Yaradan’dan ötürü. Her insanın, her Halkın içindeki Hakk’ı görüp O’nunla olduğun vakit ne sen kalırsın sende, ne karşındaki kalır karşında. İşte orada tevhidi yaşar ve anlarsın işin aslını. Tevhidi yaşamak ve yaşatmak için geldik, getirildik biz bu dünyaya. Gelin sizler de tadına varın inşallah!
Ayrıntılı bilgi için: www.veyselkarane.com
Peygamber Efendimiz (sav) “Dünya müminin zindanı, kâfirin cennetidir.” buyurmuştur. Bu hadisi şerifi bazı Müslüman kardeşlerimiz dünyadan sıyrılıp, ahiret saadetine kavuşmayı beklemek anlamında yorumlarlar. Asıl anlatılmak istenen ise; dünya hayatı zorludur. Zindandan kasıt, her türlü meşakkat, riya, fesatlık ve daha bir sürü fenalık peydah olmuşken, imanını muhafaza edebilmenin zorluğudur. Bu fenalıklara kapılanlar ise adeta cennette gibidirler. Keyifleri öyle bir noktadadır ki ahireti akıllarına bile getirmezler. Oysa Allah hep sevdiklerine verir sıkıntıyı, O’na sarılsınlar diye. Büyük Veli Ebu Said Harrazk.s. der ki: “Kâmil insan, kendisinden türlü kerametler meydana gelen kimse değildir. Gerçek kâmil, halkın arasında oturur, onlarla alış veriş yapar, evlenir çoluk-çocuğa kavuşur, insanlara karışır, fakat bu esnada bir an olsun Yüce Allah’tan gafil olmaz.” Hak yolcusunun iç içe yaşadığı ilk topluluk ailesidir. Sonra komşuları, mahallesi, iş çevresi ve bütün cemiyet gelir. Kalbi Yüce Allah’a bağlı mümin, bütün bu yerlerde Hakk adamı olduğunu, Allah rızası için yaşadığını göstermelidir. Bizler zikrimizle dilimizde ve gönlümüzde; her işimizde, ev işi yaparken, yemek, temizlik ile uğraşırken, işyerinde çalışırken, araba ile bir yere giderken, bir arkadaşımız ile sohbet ederken vs. O’nun huzurunda olmaya, her daim O’nu zikretmeye, Halkın içinde Hakkile olmaya gayret ediyoruz hamdolsun. Yani ne dünyevi işleri arka plana atıyor, nede Rabbimiz ile birlikte olmanın, muhabbetin tadından vazgeçiyoruz.“SEVEN, SEVDİĞİ İLE BERABERDİR” diyor Şanlı Peygamber Efendimiz (sav). Seven sevdiğini her daim aklında tutar, ona sevdiğini söyler. Bizim sevgilimiz Rabbimiz!
Muhiddin İbn Arabi der ki: “Varlıklar Hakk’ın tecelli ettiği yerlerdir. Yarattıklarına O’nun gözü ile bakarken, O’ndan uzakta kalmayasın sakın.” Her insanın özünde “O” var unutma! Karşındaki halkı, halkın içindeki Hakkı, ruhu özü de bil. Kiminle konuşursan, kiminle iş yaparsan yap özündeki Hakkı gör de O’nu duy! İşte o vakit seversin yaradılanı Yaradan’dan ötürü. Her insanın, her Halkın içindeki Hakk’ı görüp O’nunla olduğun vakit ne sen kalırsın sende, ne karşındaki kalır karşında. İşte orada tevhidi yaşar ve anlarsın işin aslını. Tevhidi yaşamak ve yaşatmak için geldik, getirildik biz bu dünyaya. Gelin sizler de tadına varın inşallah!
Ayrıntılı bilgi için: www.veyselkarane.com