Esasen köy yerinde okumak kolaydır. Vakitlice git, vakitlice gel, yazı çizi işine dikkat et, bir parça da ödevleri yaparsan eğer en birinci öğrenci sen olursun. Bunlar kız kısmı için kolay, ama erkekler bu okumak işinin üstüne pek düşmezler. Kimisi topa kaçar, kimisi torpille, kız kaçıranla uğraşır. Kız kısmını da babası 5. Sınıftan sonra okuldan alır çık çıkabilirsen işin içinden…
Bizim okulda böyleydi tabi ya, nasıl başka olsun? Ama ben diğer oğlanlar gibi okulu çok boşlamazdım. Bilhassa öğretmene ayrı bir hürmet ederdim. Dedem akşamdan akşama ‘’Bak yavrum öğretmen kısmıyla, imam kısmı köyde devletin eli kolu gibidir. İstersen muhtarın önünde teneke çal ama öğretmene sakın ha saygıda kusur etme,’’ diye tembih ederdi. Dede bu, cesaretin varsa sözünü çiğne… Ben de dedemin bu öğütlerinin dışına katiyen çıkmazdım. Ama diğer çocuklar çıkardı. Türlü türlü şaklabanlıklarla öğretmeni de çileden çıkarırlardı. Yapacaklarını yaptıktan sonra da öğretmenin gözünün içine bakarlardı. Eğer öğretmen kızarsa iyi, iyi tabi ya öğretmen biraz bağırır çağırır, öfkesi çabuk geçer. Allah etmeye babalarına söylerse, işte o zaman durumları vahim…
Ben o sene 4. sınıftaydım, ilk üç sene rüzgar gibi geçtiğinden hatırımda pek bir şey kalmamıştı. Bizi üç sene okutan öğretmen de o rüzgara kapılıp gitmiş. Yeni öğretmen gelecek dediklerinde anlamıştım. Eskisi köyü pek sevmezdi, kara tren gibi pek ofuldardı. Dediydim dedeme de ‘’Bu bir fırsatını bulsa kaçacak gibi,’’ diye ya çok sürmemiş, şehre gitmiş.
Yeni öğretmeni ilk görüşte gözüm tuttu ama. Selahattin Öğretmen… Selahattin öğretmen pek ofuldamazdı. Gelir gelmez birleri bir köşeye çekti, ikilerle üçleri ortaya aldı, dörtlerle beşleri de başka köşeye çekti. Her bir öğrenciyle tek tek ilgilenirdi. Yalnız çok da sessiz sakindi. Öğrenci kısmı sessiz öğretmen oldumuydu pek dinlemez, bazen bizim okuldakiler de dinlemezdi. Ama öğretmen yine de kızmazdı onlara. Vallaha bu kadar da sessiz olursa birlere okumayı belletemeyecek diye de korktum bir ara ama yanılttı beni. Çok da güzel öğretti… Çok çalışkandı Selahattin öğretmen. Sabah erkenden gelir, eski üstleriyle okulu süpürür, içeri odun çeker sobayı yakardı. Ders başlamasına yakın odasına gider, kıyafetini değiştirir jilet gibi olurdu. Sordum bir gün ‘’Öğretmenim, neden kendine eziyet edersin? Sabahki kıyafetinle derse de gir hiç üşenmez misin?’’ diye. ‘’Olur mu öyle Salihçiğim, bir öğretmen öğrencilerine de saygılı olmalı,’’ diye yanıtladı. ‘’Aman öğretmenim bu pasaklı dadalara ne saygısı? Bunlar daha kendi donlarını çekemez,’’ dedim. Önce güldü, sonra ‘’Duymamış olayım, her öğrenci kıymetlidir, hepsi saygıya layıktır.’’ dedi.
Kimsenin getirdiği yemeği ekmeği de almazdı Selahattin Öğretmen ‘’Devlet bizim iaşemizi görür, siz zahmet etmeyin ama çocuklara ikram edebilirsiniz,’’ derdi. Öğlenleri evden erken gelince odasının camından bakardım da kendisi yumurta yerdi, içimden ‘’Sabah iki yumurta, öğlen üç yumurta, akşam ne yiyeceksin Selahattin Öğretmenim?’’ derdim.
Bir sene bizi okuttu öğretmenimiz, beni de pek sevdi. Arada evden götürdüğüm yemekleri de kabul etti. Sıkı sıkı tembihledi ama ‘’Arkadaşların duymasın, üzülürler,’’ dedi. Okulda da ne kadar işe yaramaz öğrenci varsa hepsini adam etti. Dedem ‘’Öğretmen kıymetlidir ama bu Selahattin Öğretmen çok başkadır,’’ dedi. Okulun sonlarına doğru bir gün bütün öğrencileri sınıfta topladı Selahattin Öğretmen ‘’Yavrularım, bir seneyi birlikte tamam ettik. Ben hepinizi ayrı ayrı çok sevdim. Ancak bizler de üst amirlerimizin emirlerine riayet etmekle sorumluyuz. Önümüzdeki yıldan itibaren ilçede ki bir okulda müdür muavini olarak görev yapmam lüzumlu görüldü. Buradaki görevim de sona erdi. Hakkınızı helal edin,’’ deyiverdi. O saatten sonrasını ben hatırlayamıyorum. Selahattin Öğretmenin paçasına sarılan mı istersiniz, olmaz öğretmenim seni salmayız diyeni mi?
Aradan biraz vakit geçince Muhtar araya girmek istedi fakat nafile. Devlet karar vermiş, bizim muhtarı kim dinler… Bu yoldan dönüş olmayacağını anlayınca el birliğiyle Selahattin Öğretmenin eşyalarını bir traktöre yükledik, ağladık, ağlaştık, yolcu ettik.
Bizim köyden bir Selahattin Öğretmen geçti…
Bu haftayı da Şükrü Erbaş ile noktalayalım kıymetli okur;
‘’Taşranın masalı yine taşra olacaktır Rüyası kendinde gerçekleşecektir. İnsan kendisini sevmeden ne kadar yaşayabilir?’’
Herkese sağlıklı, huzurlu, mutlu haftalar dilerim.
Kalın sağlıcakal.
Bizim okulda böyleydi tabi ya, nasıl başka olsun? Ama ben diğer oğlanlar gibi okulu çok boşlamazdım. Bilhassa öğretmene ayrı bir hürmet ederdim. Dedem akşamdan akşama ‘’Bak yavrum öğretmen kısmıyla, imam kısmı köyde devletin eli kolu gibidir. İstersen muhtarın önünde teneke çal ama öğretmene sakın ha saygıda kusur etme,’’ diye tembih ederdi. Dede bu, cesaretin varsa sözünü çiğne… Ben de dedemin bu öğütlerinin dışına katiyen çıkmazdım. Ama diğer çocuklar çıkardı. Türlü türlü şaklabanlıklarla öğretmeni de çileden çıkarırlardı. Yapacaklarını yaptıktan sonra da öğretmenin gözünün içine bakarlardı. Eğer öğretmen kızarsa iyi, iyi tabi ya öğretmen biraz bağırır çağırır, öfkesi çabuk geçer. Allah etmeye babalarına söylerse, işte o zaman durumları vahim…
Ben o sene 4. sınıftaydım, ilk üç sene rüzgar gibi geçtiğinden hatırımda pek bir şey kalmamıştı. Bizi üç sene okutan öğretmen de o rüzgara kapılıp gitmiş. Yeni öğretmen gelecek dediklerinde anlamıştım. Eskisi köyü pek sevmezdi, kara tren gibi pek ofuldardı. Dediydim dedeme de ‘’Bu bir fırsatını bulsa kaçacak gibi,’’ diye ya çok sürmemiş, şehre gitmiş.
Yeni öğretmeni ilk görüşte gözüm tuttu ama. Selahattin Öğretmen… Selahattin öğretmen pek ofuldamazdı. Gelir gelmez birleri bir köşeye çekti, ikilerle üçleri ortaya aldı, dörtlerle beşleri de başka köşeye çekti. Her bir öğrenciyle tek tek ilgilenirdi. Yalnız çok da sessiz sakindi. Öğrenci kısmı sessiz öğretmen oldumuydu pek dinlemez, bazen bizim okuldakiler de dinlemezdi. Ama öğretmen yine de kızmazdı onlara. Vallaha bu kadar da sessiz olursa birlere okumayı belletemeyecek diye de korktum bir ara ama yanılttı beni. Çok da güzel öğretti… Çok çalışkandı Selahattin öğretmen. Sabah erkenden gelir, eski üstleriyle okulu süpürür, içeri odun çeker sobayı yakardı. Ders başlamasına yakın odasına gider, kıyafetini değiştirir jilet gibi olurdu. Sordum bir gün ‘’Öğretmenim, neden kendine eziyet edersin? Sabahki kıyafetinle derse de gir hiç üşenmez misin?’’ diye. ‘’Olur mu öyle Salihçiğim, bir öğretmen öğrencilerine de saygılı olmalı,’’ diye yanıtladı. ‘’Aman öğretmenim bu pasaklı dadalara ne saygısı? Bunlar daha kendi donlarını çekemez,’’ dedim. Önce güldü, sonra ‘’Duymamış olayım, her öğrenci kıymetlidir, hepsi saygıya layıktır.’’ dedi.
Kimsenin getirdiği yemeği ekmeği de almazdı Selahattin Öğretmen ‘’Devlet bizim iaşemizi görür, siz zahmet etmeyin ama çocuklara ikram edebilirsiniz,’’ derdi. Öğlenleri evden erken gelince odasının camından bakardım da kendisi yumurta yerdi, içimden ‘’Sabah iki yumurta, öğlen üç yumurta, akşam ne yiyeceksin Selahattin Öğretmenim?’’ derdim.
Bir sene bizi okuttu öğretmenimiz, beni de pek sevdi. Arada evden götürdüğüm yemekleri de kabul etti. Sıkı sıkı tembihledi ama ‘’Arkadaşların duymasın, üzülürler,’’ dedi. Okulda da ne kadar işe yaramaz öğrenci varsa hepsini adam etti. Dedem ‘’Öğretmen kıymetlidir ama bu Selahattin Öğretmen çok başkadır,’’ dedi. Okulun sonlarına doğru bir gün bütün öğrencileri sınıfta topladı Selahattin Öğretmen ‘’Yavrularım, bir seneyi birlikte tamam ettik. Ben hepinizi ayrı ayrı çok sevdim. Ancak bizler de üst amirlerimizin emirlerine riayet etmekle sorumluyuz. Önümüzdeki yıldan itibaren ilçede ki bir okulda müdür muavini olarak görev yapmam lüzumlu görüldü. Buradaki görevim de sona erdi. Hakkınızı helal edin,’’ deyiverdi. O saatten sonrasını ben hatırlayamıyorum. Selahattin Öğretmenin paçasına sarılan mı istersiniz, olmaz öğretmenim seni salmayız diyeni mi?
Aradan biraz vakit geçince Muhtar araya girmek istedi fakat nafile. Devlet karar vermiş, bizim muhtarı kim dinler… Bu yoldan dönüş olmayacağını anlayınca el birliğiyle Selahattin Öğretmenin eşyalarını bir traktöre yükledik, ağladık, ağlaştık, yolcu ettik.
Bizim köyden bir Selahattin Öğretmen geçti…
Bu haftayı da Şükrü Erbaş ile noktalayalım kıymetli okur;
‘’Taşranın masalı yine taşra olacaktır Rüyası kendinde gerçekleşecektir. İnsan kendisini sevmeden ne kadar yaşayabilir?’’
Herkese sağlıklı, huzurlu, mutlu haftalar dilerim.
Kalın sağlıcakal.