Totalin izlediklerinin hepsi bir kurgudan ibaret. Ama sosyal yaşamın kurgusundan. İzlenenler, sosyal yaşantımızı kurguluyor. Biraz Murat Soner gibi girdim konuya fakat Sinema-Televizyon alanında uzmanlık almış biri olarak bu konuya değinmediğim bir ‘ludovico’ köşesi olmasın istedim.
Her gün yayınlanan reyting sonuçlarına itinayla bakıyorum. Eski diziler gibi diziler artık yok evet ama, toplum değiştiği için mi eski aile-mahalle-mutlu-komik kavramları üzerinde kurgulanmış diziler artık yok, yoksa diziler değiştiği için mi toplum da değişti hala tam konduramıyorum. Ama vurdulu-kırdılı mafya dizilerinden sonra bireysel silahlanmanın, kadına şiddetin had safhada gösterildiği dizilerden sonra kadın cinayetlerinin, uyuşturucunun gırla gezdiği gençlik dizilerinden sonra ise uyuşturucu kullanımının arttığını gördükten sonra artık dizilerin hayatımızı kurguladığına emin oldum.
Kaybettiğimiz değerler
Diziler, sadece bir eğlence aracı değil, aynı zamanda bireylerin dünyaya bakış açısını şekillendiren birer araç haline gelmiş durumda. Mesela, 2000’lerin başındaki aile dizileri, mahalle kültürünü, geleneksel değerleri, komik ama içten karakterleri, saf mutluluğu işlerken, günümüz dizilerinde bu anlayışlar neredeyse tamamen kaybolmuş durumda. Aile içindeki değerler, arkadaşlık ilişkileri, mahalle hayatı gibi unsurların yerini mafya dizilerinin, silahların, çatışmaların ve şiddetin aldığı bir ortamda buluyoruz kendimizi. Bu değişim, toplumsal yapıyı gözler önüne seriyor, fakat bu da bir çarkın parçası gibi görünüyor; medyanın gösterdiği dünya ile, o dünyayı gerçek sanarak yaşadığımız bir kısır döngü.
Şiddetin sansürsüzlüğü
Bir örnek üzerinden gidecek olursak, son yıllarda ekranlarda hızla yayılan "mafya dizileri" ve buna bağlı olarak oluşan bir kültür var. Dizilerdeki güçlü erkek karakterler, silahlarla ilgili öğeler, kanlı çatışmalar ve psikolojik şiddet, izleyicinin zihninde norm haline geliyor. Bir tarafta mafya patronları, diğer tarafta sık sık şiddete uğrayan karakterler…
Mafya dizisi olarak geçmese de bir dönemin ‘Çukur’ furyasına da bakmak lazım bu başlıkta. Her yerde görülen o ‘çukur’ işaretleri, sadece dizide değil gerçek hayatta da sürekli duvarlarda karşımıza çıkmadı mı? Hatta kendini ‘Yamaç Koçovalı’ ya da ‘Vartolu’ sanan zihniyetler türeyip, ‘çatapat’ güzellemesi yapmaya başlamadılar mı? Evet hepsi yaşandı. Yaşanmaya da devam ediyor.
Bu tür diziler, aslında toplumdaki şiddet eğilimlerinin bir yansıması olabilir mi? Cevap belki de evet. Birçok araştırma, şiddet içeren medya içeriklerinin, şiddeti normalleştiren, hatta onu özendirici etkiler yaratabileceğini gösteriyor. Bu tür yapımların yoğunluğunun arttığı bir dönemde, şiddet olaylarının daha fazla yaşanması tesadüf mü? Gerçekten de toplumun tepkisini, düşünce ve davranışlarını kurgulayan bir mecra haline geldiği söylenebilir.
Kadınlara dizilerde de rahat yok
Kadına yönelik şiddet meselesi de bir başka önemli örnek. Televizyondaki dizilerde şiddet içeren ilişkiler ve kadına yönelik psikolojik şiddet sahnelerinin yoğunlukla işlendiğini gözlemliyoruz. Bu tür içerikler, kadına yönelik şiddetin gündelik hayatta daha fazla görüldüğü ve normalleşmeye başladığı bir toplumsal gerçeklik yaratıyor.
Kadın karakterler, sıklıkla güçlü bir erkeğin şiddetli baskılarına maruz kalırken, izleyiciye bu tür davranışların olağan ve kabul edilebilir birer sonuç olarak sunuluyor. Örneğin, bir kadın karakterin psikolojik şiddet gördüğü sahnelerde, erkek karakterin "onu sevdiği için" kontrol etme isteği veya kadının "yaşadıklarına rağmen" erkeğe duyduğu sevgiyi sorgulamaması bekleniyor. Bu tarz sahneler, kadına yönelik şiddeti, izleyicinin gözünde daha az tepki veren ve normalleşmiş bir durum haline getiriyor.
Dizilerde kadının sürekli olarak edilgen, pasif ve sürekli şiddete maruz kalan bir figür olarak tasvir edilmesi, bu tür şiddet olaylarının hayatın her alanında artmasına yol açabiliyor. Gerçek hayatta kadına yönelik şiddet oranlarının giderek arttığını göz önüne aldığımızda, dizilerde bu tür temaların sürekli işlenmesi, toplumsal cinsiyet rollerinin pekişmesine ve kadınların hala eşitlikten uzak bir şekilde sistemin ve toplumun "zayıf" unsuru olarak görülmesine neden olabiliyor. Her ne kadar bazı diziler, kadınları bu şiddet döngüsünden kurtarma çabalarını anlatmaya çalışsa da, genellikle bu çabalar oldukça dramatik ve abartılı bir şekilde sunuluyor. Örneğin, "intikam" almak amacıyla kadın karakterin başına gelenler genellikle hikayenin ana odağı olurken, gerçek hayatta şiddet mağdurlarının birçoğu bu süreçten sağ çıkamayabiliyor.
Gençliğin vah haline
Son yıllarda, özellikle gençler arasında uyuşturucu kullanımı, bağımlılık ve bununla mücadele gibi temalar çok sık işleniyor. Bu dizilerde, uyuşturucunun genellikle "popüler" bir seçenek olarak sunulması ve genç karakterlerin içki, uyuşturucu gibi maddelere karşı duyduğu "merak"ın teşvik edilmesi, toplumda bu tür alışkanlıkların bir norm haline gelmesine neden olabiliyor. Hatta bazı diziler, uyuşturucu kullanan karakterleri "gizli kahramanlar" olarak sunarak, bu davranışları romantize ediyor. Bu tür içerikler, gençlerin psikolojik gelişimleri üzerinde uzun vadeli etkiler bırakabilir, çünkü gençlik döneminde kimlik arayışı ve kimlerle özdeşleşileceği oldukça kritik bir yer tutar. Eğer gençler, televizyon dizilerinde uyuşturucu kullanımını "normal" veya "merak uyandırıcı" bir davranış olarak görürlerse, bu onların kendi yaşamlarına da bir şekilde yansıyabilir.
Ve kurgulanan hayatlarımız
Dizilerin yaşamı kurgulayan bir araç olduğu düşüncesi, özellikle sosyal medyada ve genç kuşaklar arasında daha da pekişiyor. Hedef kitlenin özellikle belirli içeriklere çekildiği bir dönemde, medyanın yalnızca anlatmak istediği hikayeyi değil, toplumsal algıları da şekillendirdiği unutulmamalıdır.
Sinema ve televizyonun gücü, izlediğimiz her bir sahnede bir parçamızı hatta belki vicdani değerlerimizi, insani becerilerimizi ve topluma bakış açımızı alıp götürmesiyle de ilgilidir. Bunu unutmamak, medya içeriklerini sorgulamak ve neyin neyi kurguladığını anlamaya çalışmak belki de yapmamız gereken en önemli şey.
Kısacası evet, her şey bir kurgudan ibaret, bizim hayatımız da dahil…
İLKİM ERGENE ÇALIK
GÜNCEL
Yayınlanma: 02 Şubat 2025 - 13:00
Her şey bir kurgudan ibaret. Mi?
Televizyon kanallarını prime saatte 15 dakika boyunca ardı ardına geçin. Kaçında şiddet ögeleri ardı ardına gelecek? Dizilerin girişinde yazan ufak yazılardaki gibi ‘her şey bir kurgudan ibaret’, Mi? Yoksa izlediklerimizin izinde mi gidiyoruz?
GÜNCEL
02 Şubat 2025 - 13:00