Hava kararmış vakit akşamla yatsı arasındaydı. Turnikelerin önünde dikilen güvenlik görevlisine selam verdim. Başıyla selamımı aldı, sevindim. Bu devirde selamını alacak adam bulmak da zor vesselam. Merdivenlerden yavaş yavaş indim. Önce rüzgârı, sonra kornası, en son da kendisi geldi metronun. İlk duraktan bindiğim için şimdilik sakindi, bindiğim kapının hemen karşısındaki koltuğa oturdum. Çaprazıma da 60’lı yaşlarında boylu poslu, kalıplı bir bey oturdu. Modası çoktan geçmiş bir kot pantolon, uzun süredir boyanmadığı için kendi rengini unutmuş bir kundura üzerinde de dirsekleri solmuş bir deri ceket giymişti.
Akşam saatlerinde insanlar toplu taşımayı genelde mecburiyetten kullanırlar. Hepsinin ayrı bir hikâyesi olduğu aşikâr. Ben ise o hikâyeleri tahmin etmeye çalışır, kendimce çıkarımlarda bulunurum… Bu hikâyemiz de böyle bir akşamda başladı.
Çaprazımda oturan beyin ismi muhtemelen Mehmet’tir dedim önce. Yani vagondan biri ‘’Mehmet ağabey!’’ diye seslense ben önce çaprazıma bakarım, öyle bir yakıştırma. Düşkün ya da ihtiyaç sahibi değil, sadece çok fedakâr biri bu Mehmet ağabey… Malının kıymetini de biliyor ayrıca, cebinden çıkardığı 33’lük kuka tespihi öylesine güzel parlıyor ki yıllardır özenle cilalanmış gibi. ‘’Malının kıymetini bilen adam kendi kazanmıştır,’’ dedim sonra. Ee çalışmış ki kazanacak, belki hala çalışıyor işten evine dönüyordu. Yorgundu da zaten başına arkaya yasladı, gözlerini kapattı, uyumasa da dinlendi. Önünde bir poşet vardı, içi görünmüyordu. Market poşeti ama yeni değildi, kim bilir kaçıncı kullanılışı. Öyle merak ettim ki içinde ne olduğunu yol az daha uzun sürse kibarca soracaktım. Sormadım.
Ara ara içi geçecek gibi oluyor, tespihi çekişi yavaşlıyor hatta elinden tam düştü düşecek derken sakin bir irkilmeyle toparlanıyordu. Belki askerde, belki okuyan bir çocuğu vardır da onu düşünüyordur dedim önce. Ya hayırsız damattan kaçıp iki çocukla baba evine dönen kızını düşünüyorsa dedim. Onun düşüncelerini tahmin etmeye çalışırken benim düşüncelerimin acıdığını hissettim. Neyse ki ineceğim durağa yaklaşmıştım yoksa Mehmet Amca’nın başa çıkmaya çalıştığı muhtemel sorunlar yumağını dert etmek beni daha çok yoracaktı.
Yanıma oturan delikanlıya baktım, kulaklıklarını takmış telefonuyla meşguldü. Sanki ‘’Ben sizinle arama sesten bir duvar çektim,’’ der gibiydi. İnmek için biraz erken kalktım oturduğum yerden. Mehmet amcanın yanında oturduğu kapıya doğru yaklaştım. Bir iki dakika da burada beklerim diye düşündüm. Tren yavaşladı, istasyonun adı okundu, kapı açıldı. Ben tam inecekken son kez bir Mehmet amcaya bir de poşete baktım. Bu kez gördüm içini: salça… Ev salçası vardı poşetin içinde. Yürüyüp merdivenlerden çıkmaya başladığım andan itibaren o salçaya bir öykü yazmaya başladım. Onu da başka zaman anlatayım kıymetli okur.
Bu hatayı da Ferhan Şensoy ile noktalayalım;
‘’Bir gün öyle bir üfleyeceğim ki bu sigaranın dumanını pencereden,
Yerle bir olacak rutubetli duvar;
Bizim evden deniz görünecek.’’
Herkese sağlıklı, huzurlu, mutlu haftalar dilerim.
Kalın sağlıcakla.
YAZARLAR
Yayınlanma: 12 Mayıs 2022 - 10:02
Herkesin mi duvarı rutubetli?
Hava kararmış vakit akşamla yatsı arasındaydı
YAZARLAR
12 Mayıs 2022 - 10:02
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir