Çanakkale Eğitim Sen, erkek şiddeti sonrası hayatını kaybeden Aylin Sözer, Vesile Dönmez ve Selda Taş isimli üç kadını anarak yaşananlara tepki gösterdi. Yapılan yazılı açıklamada, ''Kadına yönelik şiddet münferit değil, politiktir'' ifadelerine yer verildi.
Çanakkale Eğitim Sen tarafından yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: “İsyanımız büyük! Üç kadının daha erkek şiddetiyle aramızdan alındığının haberini aldık. Aylin Sözer’i eski erkek arkadaşı tarafından boğazı kesilip yakılarak, Selda Taş Kocası tarafından tabancayla kafasından vurularak, Vesile Dönmez oğlu tarafından pompalı tüfekle vurularak öldürüldü. Dün bu ülkede kadınlar öldürüldü. Kim oldukları, ne oldukları, ne iş yaptıkları ve kaç yaşında oldukları fark etmedi. Evlattılar, anneydiler, eştiler, eğitimciydiler, öğrenciydiler, çocuktular, insandılar… Dün bu ülkede kadınlar, erkekler tarafından öldürüldü. Eski sevgilisi, eşi, eski eşi, babası, amcası, abisi, oğlu, erkek arkadaşı, kim olduğu fark etmez. Evde, sokakta, iş yerinde, tarlada, nerde olduğu fark etmez. İstanbul’da, Malatya’da, Gaziantep’te, Muğla’da, Çanakkale’de hangi şehirde olduğu fark etmez bu ülkede kadınlar öldürülüyor. Türkiye’de kadın olmayı eğitimimiz, mesleğimiz, kendi seçimlerimiz ve kararlarımız belirlemiyor. Türkiye’de kadın olmayı uygulanan devlet politikaları belirliyor. “Kazanımlarımız yok edilmek isteniyor”
“Aylin Sözer, Selda Taş ve Vesile Dönmez ile birlikte bir yılda 271 kadınımızı kaybettik artık adını doğru koymak lazım bu ülkede kadın katliamı var. Her güne kadın katliamları haberleriyle uyanıyoruz. İktidar sözcüleri ise kadınların şiddete karşı acil önlem taleplerine kulak verip harekete geçmek yerine, öfkenin büyüdüğü her cinayette “Şiddete karşı sıfır tolerans”, “davanın takipçisiyiz” diyerek halkın karşısına çıkıyor. Ama gerçekte iktidar, tüm aygıtlarıyla hayatın her alanında erkek egemen zihniyeti pekiştirerek kadın katillerini kolluyor. Yıllardır erkek şiddeti kamusal alandan özel alana bir denetim aracı olarak kullanılıyor ve artarak adeta yönetim biçimi haline getirilerek kampüslerde, hastanelerde, adliye koridorlarında, iş yerlerinde ve yaşadığımız evlerde kullanılmaya devam ediyor. Kadın cinayetlerine karşı acil önlem taleplerini görmezden gelinerek, imzaladığı uluslararası sözleşmelerin gereğini yerine getirilmiyor. OECD ülkeleri içinde kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri sıralamasında birinci durumda olan ülkemizde erkek şiddeti her gün daha da vahşileşirken kadınlara, yönelik şiddette ve çocuk istismarında cezasızlık özel bir politika olarak uygulanıyor. Eril yargı kararlarıyla birleşen iktidarın kadın düşmanlığı, şiddet faillerini cesaretlendirmeye devam ediyor. Devletin tüm olanakları şiddeti önlemek için seferber edilmesi gerekirken infaz düzenlemeleriyle failler pandemi koşullarında hiç bir önlem alınmadan evlerine gönderiliyor. Kadınları şiddete karşı koruyan yasalar esnetiliyor, sığınma evlerine erişim zorlaştırılıyor. İstanbul sözleşmesi ve 6284 gibi yaşam güvencemiz sayılabilecek kazanımlarımız yok edilmek isteniyor.”
“Kadına yönelik şiddet münferit değil, politiktir! Şiddeti önlemenin yolu Toplumsal cinsiyet eşitliğinin yaşamın her alanında sağlanmasından geçer. İktidarların şiddeti besleyen gerici, kadın düşmanı, ayrımcı politikalarından vazgeçmesinden geçer. Caydırıcı yargı kararlarından, yeterli sayıda sığınma evinin açılmasından geçer. İstanbul sözleşmesinin tüm maddeleriyle birlikte hayata geçirilmesinden geçer. Tüm bunların hayata geçirilmesinin tek yolu da kadın mücadelesinden ve kadın dayanışmasından geçer. İstanbul Sözleşmesi yaşatır.”
Çanakkale Eğitim Sen tarafından yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: “İsyanımız büyük! Üç kadının daha erkek şiddetiyle aramızdan alındığının haberini aldık. Aylin Sözer’i eski erkek arkadaşı tarafından boğazı kesilip yakılarak, Selda Taş Kocası tarafından tabancayla kafasından vurularak, Vesile Dönmez oğlu tarafından pompalı tüfekle vurularak öldürüldü. Dün bu ülkede kadınlar öldürüldü. Kim oldukları, ne oldukları, ne iş yaptıkları ve kaç yaşında oldukları fark etmedi. Evlattılar, anneydiler, eştiler, eğitimciydiler, öğrenciydiler, çocuktular, insandılar… Dün bu ülkede kadınlar, erkekler tarafından öldürüldü. Eski sevgilisi, eşi, eski eşi, babası, amcası, abisi, oğlu, erkek arkadaşı, kim olduğu fark etmez. Evde, sokakta, iş yerinde, tarlada, nerde olduğu fark etmez. İstanbul’da, Malatya’da, Gaziantep’te, Muğla’da, Çanakkale’de hangi şehirde olduğu fark etmez bu ülkede kadınlar öldürülüyor. Türkiye’de kadın olmayı eğitimimiz, mesleğimiz, kendi seçimlerimiz ve kararlarımız belirlemiyor. Türkiye’de kadın olmayı uygulanan devlet politikaları belirliyor. “Kazanımlarımız yok edilmek isteniyor”
“Aylin Sözer, Selda Taş ve Vesile Dönmez ile birlikte bir yılda 271 kadınımızı kaybettik artık adını doğru koymak lazım bu ülkede kadın katliamı var. Her güne kadın katliamları haberleriyle uyanıyoruz. İktidar sözcüleri ise kadınların şiddete karşı acil önlem taleplerine kulak verip harekete geçmek yerine, öfkenin büyüdüğü her cinayette “Şiddete karşı sıfır tolerans”, “davanın takipçisiyiz” diyerek halkın karşısına çıkıyor. Ama gerçekte iktidar, tüm aygıtlarıyla hayatın her alanında erkek egemen zihniyeti pekiştirerek kadın katillerini kolluyor. Yıllardır erkek şiddeti kamusal alandan özel alana bir denetim aracı olarak kullanılıyor ve artarak adeta yönetim biçimi haline getirilerek kampüslerde, hastanelerde, adliye koridorlarında, iş yerlerinde ve yaşadığımız evlerde kullanılmaya devam ediyor. Kadın cinayetlerine karşı acil önlem taleplerini görmezden gelinerek, imzaladığı uluslararası sözleşmelerin gereğini yerine getirilmiyor. OECD ülkeleri içinde kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri sıralamasında birinci durumda olan ülkemizde erkek şiddeti her gün daha da vahşileşirken kadınlara, yönelik şiddette ve çocuk istismarında cezasızlık özel bir politika olarak uygulanıyor. Eril yargı kararlarıyla birleşen iktidarın kadın düşmanlığı, şiddet faillerini cesaretlendirmeye devam ediyor. Devletin tüm olanakları şiddeti önlemek için seferber edilmesi gerekirken infaz düzenlemeleriyle failler pandemi koşullarında hiç bir önlem alınmadan evlerine gönderiliyor. Kadınları şiddete karşı koruyan yasalar esnetiliyor, sığınma evlerine erişim zorlaştırılıyor. İstanbul sözleşmesi ve 6284 gibi yaşam güvencemiz sayılabilecek kazanımlarımız yok edilmek isteniyor.”
“Kadına yönelik şiddet münferit değil, politiktir! Şiddeti önlemenin yolu Toplumsal cinsiyet eşitliğinin yaşamın her alanında sağlanmasından geçer. İktidarların şiddeti besleyen gerici, kadın düşmanı, ayrımcı politikalarından vazgeçmesinden geçer. Caydırıcı yargı kararlarından, yeterli sayıda sığınma evinin açılmasından geçer. İstanbul sözleşmesinin tüm maddeleriyle birlikte hayata geçirilmesinden geçer. Tüm bunların hayata geçirilmesinin tek yolu da kadın mücadelesinden ve kadın dayanışmasından geçer. İstanbul Sözleşmesi yaşatır.”