Eğitim-iş Çanakkale Şube Başkanı Serkan Serbes, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü dolayısıyla bir açıklamada yayımladı.
Serbes’in açıklamasında şu ifadeler yer aldı: “8 Mart 1857 yılında New York’ta tekstil sektöründe çalışan yüzlerce kadın düşük ücretlerini, uzun çalışma saatlerini ve insanlık dışı çalışma koşullarını protesto etmek için greve gitti. Greve müdahale edilmesi sonucu 129 kadın işçi yanarak öldü. 1910 yılında 2. Enternasyonal Kadın Konferansı’nda, 17 Mart 1970 yılında ise Birleşmiş Milletler tarafından 8 Mart “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak ilan edilmiştir.
O günden beri tüm dünyada, 8 Mart Emekçi Kadınların sömürüye, baskıya ve eşitsizliğe karşı öfkelerini haykırdığı mücadele günü olarak anılmaktadır.
Ancak aradan geçen 166 yıla rağmen Türkiye’de 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü bir kez daha ayrımcılık ve şiddete karşı eşitlik mücadelesindeki kadınların seslerini duyurma çabalarının gölgesinde kalmaktadır. İktidara geldiği günden bu yana Türkiye'deki demokrasi ortamını giderek daraltan AKP, kuşkusuz en büyük darbelerden birini kadın hakları konusunda vurmuştur.
Kadına nasıl giyineceğini, nasıl güleceğini, ne kadar doğuracağını dayatan, dayatabileceğini düşünen zihniyetin yönettiği 2023 Türkiye'sinde karşımıza çıkan acı tablo şudur:
- Kadın cinayetleri giderek artmış, katillerin sadece takım elbise giydiği için ceza indirimleri alması, bu artışta hatırı sayılır bir rol oynamıştır. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında 66 kadın cinayetlere kurban gitmişken, ardan geçen 21 yılda katledilen kadın sayısı 8 bine dayanmıştır.
- Kadına şiddet oranlarında, insanlığın utançtan boynunu bükeceği kadar büyük bir artış yaşanmıştır. Tehdit aldığını, canından endişe duyduğunu devletin kolluk kuvvetlerine bildiren kadınların bile katledilmesi, umursamazlığın acı göstergeleri olmuştur. Türkiye, kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri konusunda OECD ülkeleri arasında ilk sırada gelmektedir. OECD ülkeleri ortalaması yüzde 21,6 iken, Türkiye’de bu oran yüzde 38’dir.
- Kadınların uğradığı tacizler ve cinsel saldırılar da maalesef artık kanıksanır hale gelmiştir. Tecavüzlere bile "orada ne işi vardı?" diye yorum yapan karanlık bir güruh türemiştir. 2023 Türkiye'sinde kadınlar, maruz kaldıkları cinsel saldırıları duyurup, yargıya taşıyacakken bile hedef olmaktan korkar hale gelmiştir.
-Kadınları korumak bir yana, onları kendi iktidarı için tehdit olarak gören siyasi iktidar, kadınların her türlü şiddet ve ayrımcılıktan korunması, kadınlarla erkekler arasında eşitliğin yaygınlaştırılmasını hedefleyen İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmiştir. Şiddete uğrayan kadınlar için başvuru ve sığınma evlerinin sayısının artırılması, ücretsiz danışmanlık, psikolojik ve tıbbi destek ve yasal yardımın yapılması, cinsiyet ayrımcı politikalar, yasalar ve uygulamaların kaldırılması gerekirken İstanbul Sözleşmesi’nden çekilen iktidar, kadınların daha fazla şiddete maruz kalmasına ve katledilmesine ön ayak olmuştur.
- "Kadının yeri evidir" diyen, onun dünyaya gelme amacının sadece çocuk doğurup yemek pişirmek olduğunu sanan çağdışı zihniyet, kadınların adeta hapsedildikleri evlerdeki emeklerini de değersizleştirmeye çalışmaktadır.
-Kadınlar sadece aile içinde değil iş yerinde de sömürüye, adaletsizliğe ve ölümlere kurban gitmektedir.
Sadece 2022 yılında adına kader dedikleri, fıtrat dedikleri sömürü düzeninde en az 108, 2023 yılının ilk iki ayında en az 30 kadın emekçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetmiştir.
Ekonomik kriz en çok kadınları etkilemiş, Kadın istihdamı azalmıştır. TÜİK’e göre de kadın işsizliği tüm işsizlik türlerinde en yüksek kategori olmaya devam etmektedir. Mevsim etkisinden arındırılmış dar tanımlı işsizlik oranı erkeklerde yüzde 8,8 iken kadınlarda yüzde 12,9 olarak gerçekleşmiştir.
Kadınlar iş hayatında da sürekli ayrımcılığa maruz kalmış, aynı işi yapmalarına rağmen kadınlar erkeklerden daha az gelir elde etmiştir.
Kısacası AKP iktidarında kadınlar çalışma hayatında daha fazla sömürülmüş, daha fazla baskıya maruz kalmıştır.
Böylesi bir çağdışılık ancak eğitim ve devletin doğru politikalar üretmesiyle son bulacakken, hem eğitim hem de devlet politikaları bu hapsedilmeyi, bu görünmezliği körükleyecek şekilde dizayn edilmiştir.
- Kadın-Erkek ayrımcılığının en kesin çözümü olan eğitim de ne yazık ki AKP iktidarında bu problemin kanıksatılma laboratuvarı yapılmıştır. Kız çocuklarının okuma oranı hala istenen seviyeye gelmemiştir. Bugün kız çocukları 4+4+4 eğitim sistemiyle birlikte örgün eğitim dışına itilmiş ve çocuk gelin, çocuk işçi sayısında artış yaşanmıştır. MEB’in okullaşma istatistiklerine göre 900 bine yakın kız çocuğu eğitimden uzakta. Okul çağında olan 866 bin kız çocuğu eğitimin dışında yer alıyor. TÜİK’in verilerine göre ise 15-19 yaşları arasında bulunan her dört kız çocuğundan biri ne okulda ne de işte bulunmaktadır. Ancak bu rakamlar buz dağının görünen kısmıdır.
Okula gitmesi gereken yaşta kız çocuklarının hala gelin yapıldığı ülkemizde, ders kitaplarına dahi kadının toplumdaki rolünün evden ibaret olduğuna ilişkin çağdışı safsatalar girmiştir.
Deprem bölgesindeki tüm yurttaşların temel insan hakları ihlal edilirken, özellikle kadınlar ve çocuklar bu süreçten daha fazla etkilendi. Güvenlik riskiyle karşı karşıya kaldılar. Hatay’da, bir kadın, depremde evi hasarlı olduğu için 2 çocuğuyla birlikte evine dönmek zorunda kaldığı eski eşi tarafından üzerine uyurken kaynar su dökülerek yakıldı. Tek yaşayan kadınlara aile olmadıkları gerekçesiyle çadır verilmeyerek barınma hakları ihlal edildi ve ayrımcılık yaşadılar. Güvenlik şüphesiyle çadırkentlerde kalmak istemeyen kadınlara güvenli alan sağlanmadı. Devlet ve kolluk kuvvetleri acilen bu güvenlik riskini ortadan kaldırmalı kadınlar ve çocuklar için güvenli alanlar oluşturmalıdır.
Eğitim-İş olarak vurguluyoruz: Kadın-erkek eşitliği, sadece kadınların sorunu değil, uygarlaşmada bir eşiktir. Kız çocuklarının okumalarına ayrıca önem veren, onları sosyal hayata katan, onlara dünya ülkelerinin birçoğundan önce seçme ve seçilme hakkı vererek eşit bireyler olduğunu ilan eden Mustafa Kemal Atatürk ve yol arkadaşlarının kurduğu Cumhuriyete yakışmayan tabloyu değiştirmek, Cumhuriyet devrimlerini rotası kabul eden her yurttaşın görevidir.
Bu nedenle acilen:
-İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanun etkin bir biçimde uygulanmalı,
-Kamu kurumları ve yerel yönetimler tarafından kreş, gündüz bakım evi, hasta ve yaşlı bakım evleri gibi merkezler açılarak tüm kadın ve erkeklerin ücretsiz yararlanabileceği bir hak olarak tanımlanmalı,
-Kamu-özel ayrımı olmaksızın, zorunlu hizmet ve üretim alanında çalışan ebeveynlere dönüşümlü ve eşit olarak ücretli izin verilmeli,
-Kadınlar için tam zamanlı ve güvenceli istihdam olanakları yaratılmalı,
-Kız çocuklarının okullaşma oranını artıracak önlemler alınmalı,
Biz inanıyoruz ki gerçek bir demokrasi, kadın erkek eşitliği sağlanmadan gerçekleşemez. Kadınların hayatın her alanında ve erkeklerle eşit haklara sahip olduğu, her türlü şiddetin ortadan kalktığı, kadın cinayetlerinin son bulduğu, çocuk yaşta evliliklerin ve çocuk istismarının olmadığı bir dünya için mücadeleyi sürdüreceğiz!
Yeryüzüne barışı, çağdaşlığı, inceliği ve sayısız güzelliği kadınların getireceğine inanıyoruz, yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü!”
O günden beri tüm dünyada, 8 Mart Emekçi Kadınların sömürüye, baskıya ve eşitsizliğe karşı öfkelerini haykırdığı mücadele günü olarak anılmaktadır.
Ancak aradan geçen 166 yıla rağmen Türkiye’de 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü bir kez daha ayrımcılık ve şiddete karşı eşitlik mücadelesindeki kadınların seslerini duyurma çabalarının gölgesinde kalmaktadır. İktidara geldiği günden bu yana Türkiye'deki demokrasi ortamını giderek daraltan AKP, kuşkusuz en büyük darbelerden birini kadın hakları konusunda vurmuştur.
Kadına nasıl giyineceğini, nasıl güleceğini, ne kadar doğuracağını dayatan, dayatabileceğini düşünen zihniyetin yönettiği 2023 Türkiye'sinde karşımıza çıkan acı tablo şudur:
- Kadın cinayetleri giderek artmış, katillerin sadece takım elbise giydiği için ceza indirimleri alması, bu artışta hatırı sayılır bir rol oynamıştır. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında 66 kadın cinayetlere kurban gitmişken, ardan geçen 21 yılda katledilen kadın sayısı 8 bine dayanmıştır.
- Kadına şiddet oranlarında, insanlığın utançtan boynunu bükeceği kadar büyük bir artış yaşanmıştır. Tehdit aldığını, canından endişe duyduğunu devletin kolluk kuvvetlerine bildiren kadınların bile katledilmesi, umursamazlığın acı göstergeleri olmuştur. Türkiye, kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri konusunda OECD ülkeleri arasında ilk sırada gelmektedir. OECD ülkeleri ortalaması yüzde 21,6 iken, Türkiye’de bu oran yüzde 38’dir.
- Kadınların uğradığı tacizler ve cinsel saldırılar da maalesef artık kanıksanır hale gelmiştir. Tecavüzlere bile "orada ne işi vardı?" diye yorum yapan karanlık bir güruh türemiştir. 2023 Türkiye'sinde kadınlar, maruz kaldıkları cinsel saldırıları duyurup, yargıya taşıyacakken bile hedef olmaktan korkar hale gelmiştir.
-Kadınları korumak bir yana, onları kendi iktidarı için tehdit olarak gören siyasi iktidar, kadınların her türlü şiddet ve ayrımcılıktan korunması, kadınlarla erkekler arasında eşitliğin yaygınlaştırılmasını hedefleyen İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmiştir. Şiddete uğrayan kadınlar için başvuru ve sığınma evlerinin sayısının artırılması, ücretsiz danışmanlık, psikolojik ve tıbbi destek ve yasal yardımın yapılması, cinsiyet ayrımcı politikalar, yasalar ve uygulamaların kaldırılması gerekirken İstanbul Sözleşmesi’nden çekilen iktidar, kadınların daha fazla şiddete maruz kalmasına ve katledilmesine ön ayak olmuştur.
- "Kadının yeri evidir" diyen, onun dünyaya gelme amacının sadece çocuk doğurup yemek pişirmek olduğunu sanan çağdışı zihniyet, kadınların adeta hapsedildikleri evlerdeki emeklerini de değersizleştirmeye çalışmaktadır.
-Kadınlar sadece aile içinde değil iş yerinde de sömürüye, adaletsizliğe ve ölümlere kurban gitmektedir.
Sadece 2022 yılında adına kader dedikleri, fıtrat dedikleri sömürü düzeninde en az 108, 2023 yılının ilk iki ayında en az 30 kadın emekçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetmiştir.
Ekonomik kriz en çok kadınları etkilemiş, Kadın istihdamı azalmıştır. TÜİK’e göre de kadın işsizliği tüm işsizlik türlerinde en yüksek kategori olmaya devam etmektedir. Mevsim etkisinden arındırılmış dar tanımlı işsizlik oranı erkeklerde yüzde 8,8 iken kadınlarda yüzde 12,9 olarak gerçekleşmiştir.
Kadınlar iş hayatında da sürekli ayrımcılığa maruz kalmış, aynı işi yapmalarına rağmen kadınlar erkeklerden daha az gelir elde etmiştir.
Kısacası AKP iktidarında kadınlar çalışma hayatında daha fazla sömürülmüş, daha fazla baskıya maruz kalmıştır.
Böylesi bir çağdışılık ancak eğitim ve devletin doğru politikalar üretmesiyle son bulacakken, hem eğitim hem de devlet politikaları bu hapsedilmeyi, bu görünmezliği körükleyecek şekilde dizayn edilmiştir.
- Kadın-Erkek ayrımcılığının en kesin çözümü olan eğitim de ne yazık ki AKP iktidarında bu problemin kanıksatılma laboratuvarı yapılmıştır. Kız çocuklarının okuma oranı hala istenen seviyeye gelmemiştir. Bugün kız çocukları 4+4+4 eğitim sistemiyle birlikte örgün eğitim dışına itilmiş ve çocuk gelin, çocuk işçi sayısında artış yaşanmıştır. MEB’in okullaşma istatistiklerine göre 900 bine yakın kız çocuğu eğitimden uzakta. Okul çağında olan 866 bin kız çocuğu eğitimin dışında yer alıyor. TÜİK’in verilerine göre ise 15-19 yaşları arasında bulunan her dört kız çocuğundan biri ne okulda ne de işte bulunmaktadır. Ancak bu rakamlar buz dağının görünen kısmıdır.
Okula gitmesi gereken yaşta kız çocuklarının hala gelin yapıldığı ülkemizde, ders kitaplarına dahi kadının toplumdaki rolünün evden ibaret olduğuna ilişkin çağdışı safsatalar girmiştir.
Deprem bölgesindeki tüm yurttaşların temel insan hakları ihlal edilirken, özellikle kadınlar ve çocuklar bu süreçten daha fazla etkilendi. Güvenlik riskiyle karşı karşıya kaldılar. Hatay’da, bir kadın, depremde evi hasarlı olduğu için 2 çocuğuyla birlikte evine dönmek zorunda kaldığı eski eşi tarafından üzerine uyurken kaynar su dökülerek yakıldı. Tek yaşayan kadınlara aile olmadıkları gerekçesiyle çadır verilmeyerek barınma hakları ihlal edildi ve ayrımcılık yaşadılar. Güvenlik şüphesiyle çadırkentlerde kalmak istemeyen kadınlara güvenli alan sağlanmadı. Devlet ve kolluk kuvvetleri acilen bu güvenlik riskini ortadan kaldırmalı kadınlar ve çocuklar için güvenli alanlar oluşturmalıdır.
Eğitim-İş olarak vurguluyoruz: Kadın-erkek eşitliği, sadece kadınların sorunu değil, uygarlaşmada bir eşiktir. Kız çocuklarının okumalarına ayrıca önem veren, onları sosyal hayata katan, onlara dünya ülkelerinin birçoğundan önce seçme ve seçilme hakkı vererek eşit bireyler olduğunu ilan eden Mustafa Kemal Atatürk ve yol arkadaşlarının kurduğu Cumhuriyete yakışmayan tabloyu değiştirmek, Cumhuriyet devrimlerini rotası kabul eden her yurttaşın görevidir.
Bu nedenle acilen:
-İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanun etkin bir biçimde uygulanmalı,
-Kamu kurumları ve yerel yönetimler tarafından kreş, gündüz bakım evi, hasta ve yaşlı bakım evleri gibi merkezler açılarak tüm kadın ve erkeklerin ücretsiz yararlanabileceği bir hak olarak tanımlanmalı,
-Kamu-özel ayrımı olmaksızın, zorunlu hizmet ve üretim alanında çalışan ebeveynlere dönüşümlü ve eşit olarak ücretli izin verilmeli,
-Kadınlar için tam zamanlı ve güvenceli istihdam olanakları yaratılmalı,
-Kız çocuklarının okullaşma oranını artıracak önlemler alınmalı,
Biz inanıyoruz ki gerçek bir demokrasi, kadın erkek eşitliği sağlanmadan gerçekleşemez. Kadınların hayatın her alanında ve erkeklerle eşit haklara sahip olduğu, her türlü şiddetin ortadan kalktığı, kadın cinayetlerinin son bulduğu, çocuk yaşta evliliklerin ve çocuk istismarının olmadığı bir dünya için mücadeleyi sürdüreceğiz!
Yeryüzüne barışı, çağdaşlığı, inceliği ve sayısız güzelliği kadınların getireceğine inanıyoruz, yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü!”