Kitaplara çok zam gelince halk kütüphanelerine yeniden rağbet edilir oldu. Okuyacak adam elbet bulur bir yolunu derler ya hiçbir yol bulamayan da soluğu halk kütüphanesinde alıyordu işte.
Yedi sene olmuştu ben bu kütüphanede göreve başlayalı. Öyle çok büyük bir yer de değildi. Memur kadrosu ben ve Kadir’den, hizmetli kadrosu Oya Abla’dan oluşuyordu. Bir de müdürümüz Şevket Bey vardı. Personelin hepsi tas tamam buydu.
Aslında Kadir önce hizmetli kadrosunda göreve başlamıştı. Bazı hareketleri, tutum ve davranışları bizlerinki gibi değildi. Bu nedenle de iş güç sahibi olsun diye Kadir’e öncelik tanımışlardı. Kadir hizmetli olarak üç ay çalıştı. Ancak bu süre zarfında hepimizin dikkatini çeken bir şey olmuştu. Kadir’in hafızası o kadar kuvvetliydi ki bazen bu durumu sadece şaşkınlıkla izleyebiliyorduk. Gün içinde teslim alınan kitapları hiçbir kayıta bakmadan on dakikada raflara yerleştiriyor, bu esnada da hiç hata yapmıyordu. Kitap alacak biri geldiğinde onun kütüphane kart numarasını ezbere söylüyor, teslim etmediği kitap varsa ‘’Şu kadar günü kaldı kitabın, ceza yazarız sana ha,’’ deyip gülüyordu.
Müdür bey ‘’Biz personel eksiği için ilçeye yazı yazacaktık ya Kadir’i memur kadrosuna kaydıralım, yeni bir hizmetli isteyelim,’’ deyince Kadir tam zamanlı mesai arkadaşım oluverdi.
Kadir’in hafızası çok kuvvetli olduğu gibi iş disiplini de hat safhadaydı. Her gün kırmızı motosikletiyle kütüphaneye erkenden gelir, motosikletini hep aynı yere park eder, kimseye selam vermeden masasının başına geçip çalışmaya başlardı. Oya Abla ile zaman zaman çay yüzünden tartışırlar ‘’Ben çayı ılık ve açık içmem, demli ve kaynar içerim,’’ diyen Kadir’in bu hassasiyetini, Oya Abla pek önemsemezdi.
Kadir’in bu planlı çalışma ile çok boş zamanı olurdu. Bana asla yardım etmez, Oya Abla ile muhatap bile olmazdı. Masasında sadece oturur başka bir şeyle de uğraşmazdı. Bu zamanları kitap okuyarak değerlendirmesini tavsiye ettiğim bir gün ‘’Okuyamam, kitap falan okuyamam, Aslında okuyabilirim ama okuyunca ezberliyorum kafamı böyle şeylerle meşgul edemem,’’ demişti. Çok şaşırmıştım. Sahiden okumayla kitap ezberlenir miydi? Ama buna Kadir demişler, ezberliyorum diyorsa ezberleyebilirdi.
Ama okumadı Kadir. Zaten okumak insanın içinden gelmeliydi. İçinden gelmeyerek yaptığı hiçbir işten hayır göremezdi insanoğlu. Kadir sadece okumak değil, içinden gelmeyen hiçbir şeyi yapmazdı. Müdürümüz Şevket Bey onun bu huyunu iyice bellemişti. Kadire vereceği bir vazife varsa ‘’Şunu şöyle yapsak nasıl olur?’’ diye sorar, aldığı cevaba göre hareket ederdi. Şevket beyin dikkat ettiği farklı bir husus ise Kadir ile kimsenin alaycı bir dil ile konuşmaması idi. Bizi de bu konuda sürekli tembihler ‘’Gençler, yaşlarının verdiği heyecanla bazen ne dediklerini bilemezler, Kadir’in kalbinin kırılacağı bir durum olursa siz hemen müdahale ediverin,’’ derdi.
Yaşadığımız ilçe küçük olduğundan Kadir’in kendi çapında meşhur olması uzun sürmemişti. Ahalinin diline dolanan Kadir için türlü rivayetler türetilmiş, kimisi ‘’Bu oğlan çok okumuş, okudukça okumuş. En sonunda kafası karışmış,’’ diyor. Kimisi ise ‘’ Garip çok sevmiş, sevmiş ama sevdiğini alamamış kolay mı mecnun olmak? Kim bilir hangi çöllerde kaybolmuş,’’ diyordu.
Bazen onun da kulağına gelen bu söylentileri hiç umursamayan Kadir, konuşulanlar hakkında asla yorum yapmaz, anlatılanlar sanki kendisiyle alakasızmış gibi davranırdı. Onunla ilgili iş haricinde bizim bildiğimiz tek şey ise çayı asla ılık ve açık içmediğiydi.
Oya ablamız biraz meraklıydı. Bana çevreden duyduğu söylentileri anlatır ‘’Aslı var mıdır sence bu işin? ‘’ diye sorardı. O sorulara ne Oya abla ne de ben hiç cevap bulamadık…
O akşam iş çıkışı Oya abla son kontrollerini yaparken müdür bey bize iyi akşamlar dileyip çıktı. Oya abla da kapıyı kilitledi. Ben de Oya ablaya iyi akşamlar deyip, Kadir’i kolundan yakaladım. Tanımak istiyordum, sabahtan akşama kadar yüzüne baktığım bu adam nedir, necidir, dağda mı yatar, bağda mı yatar merak ediyordum. ‘’Kadir’im açsan sana yemek ısmarlayayım, toksan kahvede oturalım mı?’’ diye sordum. ‘’Ben gelemem, sen git,’’ dedi. Israr ettim, işi yüzsüzlüğe vurup ‘’O zaman ben sana geleyim,’’ dedim. ‘’Müsait değilim, sonra gel,’’ dedi, hızlı adımlarla motoruna bindi ve uzaklaştı.
Ertesi sabah kütüphaneye doğru yürürken Oya ablayı gördüm, telaşlı görünüyordu. Nedenini sordum. ‘’Kadir gelmedi, hiç böyle yapmazdı. Ne beş dakika geç ne beş dakika erken, tam vaktinde gelirdi her gün’’ dedi. Sakin olmasını söyledim, neticede Kadir de insandı, geç kalabilirdi uyuyakalabilirdi. Ama ben ne dediysem nafile, Oya abla dayanamadı. Şevket Bey’e durumu anlattık. Personel dosyasından Kadir’in adresine baktık. Şevket Bey evine gidip bir bakmam için ricada bulundu. Kütüphaneden çıktım, adrese gittim. Gecekondudan hallice evi buldum. Kapıyı uzun uzun çaldım ama açan olmadı. Seslendim yine bir cevap alamadım. Kapının tokmağına elimi attım, şöyle çevirmemle açılması bir oldu, kilitli değildi. Ev derli toplu, her şey çok muntazam duruyordu. Sadece Kadir motosikleti oturma odasına koymuştu, sorgulamadım. Evin her köşesine baktım Kadir yoktu. Kütüphaneye geri döndüm, gördüklerimi Şevket Bey ile Oya ablaya anlattım.
O gün Kadir hiç gelmedi.
O gün Oya abla çay demlemedi.
Sonra mı? Onu da belki başka biri, başka bir zaman anlatır… Bu haftayı da Cengiz Aytmatov ile noktalayalım kıymetli okur;
‘’İnsan her şeyi anlatamaz, zaten kelimeler de her şeyi anlatmaya yetmez.’’
Herkese sağlıklı, huzurlu, mutlu haftalar dilerim.
Kalın sağlıcakla.
Yedi sene olmuştu ben bu kütüphanede göreve başlayalı. Öyle çok büyük bir yer de değildi. Memur kadrosu ben ve Kadir’den, hizmetli kadrosu Oya Abla’dan oluşuyordu. Bir de müdürümüz Şevket Bey vardı. Personelin hepsi tas tamam buydu.
Aslında Kadir önce hizmetli kadrosunda göreve başlamıştı. Bazı hareketleri, tutum ve davranışları bizlerinki gibi değildi. Bu nedenle de iş güç sahibi olsun diye Kadir’e öncelik tanımışlardı. Kadir hizmetli olarak üç ay çalıştı. Ancak bu süre zarfında hepimizin dikkatini çeken bir şey olmuştu. Kadir’in hafızası o kadar kuvvetliydi ki bazen bu durumu sadece şaşkınlıkla izleyebiliyorduk. Gün içinde teslim alınan kitapları hiçbir kayıta bakmadan on dakikada raflara yerleştiriyor, bu esnada da hiç hata yapmıyordu. Kitap alacak biri geldiğinde onun kütüphane kart numarasını ezbere söylüyor, teslim etmediği kitap varsa ‘’Şu kadar günü kaldı kitabın, ceza yazarız sana ha,’’ deyip gülüyordu.
Müdür bey ‘’Biz personel eksiği için ilçeye yazı yazacaktık ya Kadir’i memur kadrosuna kaydıralım, yeni bir hizmetli isteyelim,’’ deyince Kadir tam zamanlı mesai arkadaşım oluverdi.
Kadir’in hafızası çok kuvvetli olduğu gibi iş disiplini de hat safhadaydı. Her gün kırmızı motosikletiyle kütüphaneye erkenden gelir, motosikletini hep aynı yere park eder, kimseye selam vermeden masasının başına geçip çalışmaya başlardı. Oya Abla ile zaman zaman çay yüzünden tartışırlar ‘’Ben çayı ılık ve açık içmem, demli ve kaynar içerim,’’ diyen Kadir’in bu hassasiyetini, Oya Abla pek önemsemezdi.
Kadir’in bu planlı çalışma ile çok boş zamanı olurdu. Bana asla yardım etmez, Oya Abla ile muhatap bile olmazdı. Masasında sadece oturur başka bir şeyle de uğraşmazdı. Bu zamanları kitap okuyarak değerlendirmesini tavsiye ettiğim bir gün ‘’Okuyamam, kitap falan okuyamam, Aslında okuyabilirim ama okuyunca ezberliyorum kafamı böyle şeylerle meşgul edemem,’’ demişti. Çok şaşırmıştım. Sahiden okumayla kitap ezberlenir miydi? Ama buna Kadir demişler, ezberliyorum diyorsa ezberleyebilirdi.
Ama okumadı Kadir. Zaten okumak insanın içinden gelmeliydi. İçinden gelmeyerek yaptığı hiçbir işten hayır göremezdi insanoğlu. Kadir sadece okumak değil, içinden gelmeyen hiçbir şeyi yapmazdı. Müdürümüz Şevket Bey onun bu huyunu iyice bellemişti. Kadire vereceği bir vazife varsa ‘’Şunu şöyle yapsak nasıl olur?’’ diye sorar, aldığı cevaba göre hareket ederdi. Şevket beyin dikkat ettiği farklı bir husus ise Kadir ile kimsenin alaycı bir dil ile konuşmaması idi. Bizi de bu konuda sürekli tembihler ‘’Gençler, yaşlarının verdiği heyecanla bazen ne dediklerini bilemezler, Kadir’in kalbinin kırılacağı bir durum olursa siz hemen müdahale ediverin,’’ derdi.
Yaşadığımız ilçe küçük olduğundan Kadir’in kendi çapında meşhur olması uzun sürmemişti. Ahalinin diline dolanan Kadir için türlü rivayetler türetilmiş, kimisi ‘’Bu oğlan çok okumuş, okudukça okumuş. En sonunda kafası karışmış,’’ diyor. Kimisi ise ‘’ Garip çok sevmiş, sevmiş ama sevdiğini alamamış kolay mı mecnun olmak? Kim bilir hangi çöllerde kaybolmuş,’’ diyordu.
Bazen onun da kulağına gelen bu söylentileri hiç umursamayan Kadir, konuşulanlar hakkında asla yorum yapmaz, anlatılanlar sanki kendisiyle alakasızmış gibi davranırdı. Onunla ilgili iş haricinde bizim bildiğimiz tek şey ise çayı asla ılık ve açık içmediğiydi.
Oya ablamız biraz meraklıydı. Bana çevreden duyduğu söylentileri anlatır ‘’Aslı var mıdır sence bu işin? ‘’ diye sorardı. O sorulara ne Oya abla ne de ben hiç cevap bulamadık…
O akşam iş çıkışı Oya abla son kontrollerini yaparken müdür bey bize iyi akşamlar dileyip çıktı. Oya abla da kapıyı kilitledi. Ben de Oya ablaya iyi akşamlar deyip, Kadir’i kolundan yakaladım. Tanımak istiyordum, sabahtan akşama kadar yüzüne baktığım bu adam nedir, necidir, dağda mı yatar, bağda mı yatar merak ediyordum. ‘’Kadir’im açsan sana yemek ısmarlayayım, toksan kahvede oturalım mı?’’ diye sordum. ‘’Ben gelemem, sen git,’’ dedi. Israr ettim, işi yüzsüzlüğe vurup ‘’O zaman ben sana geleyim,’’ dedim. ‘’Müsait değilim, sonra gel,’’ dedi, hızlı adımlarla motoruna bindi ve uzaklaştı.
Ertesi sabah kütüphaneye doğru yürürken Oya ablayı gördüm, telaşlı görünüyordu. Nedenini sordum. ‘’Kadir gelmedi, hiç böyle yapmazdı. Ne beş dakika geç ne beş dakika erken, tam vaktinde gelirdi her gün’’ dedi. Sakin olmasını söyledim, neticede Kadir de insandı, geç kalabilirdi uyuyakalabilirdi. Ama ben ne dediysem nafile, Oya abla dayanamadı. Şevket Bey’e durumu anlattık. Personel dosyasından Kadir’in adresine baktık. Şevket Bey evine gidip bir bakmam için ricada bulundu. Kütüphaneden çıktım, adrese gittim. Gecekondudan hallice evi buldum. Kapıyı uzun uzun çaldım ama açan olmadı. Seslendim yine bir cevap alamadım. Kapının tokmağına elimi attım, şöyle çevirmemle açılması bir oldu, kilitli değildi. Ev derli toplu, her şey çok muntazam duruyordu. Sadece Kadir motosikleti oturma odasına koymuştu, sorgulamadım. Evin her köşesine baktım Kadir yoktu. Kütüphaneye geri döndüm, gördüklerimi Şevket Bey ile Oya ablaya anlattım.
O gün Kadir hiç gelmedi.
O gün Oya abla çay demlemedi.
Sonra mı? Onu da belki başka biri, başka bir zaman anlatır… Bu haftayı da Cengiz Aytmatov ile noktalayalım kıymetli okur;
‘’İnsan her şeyi anlatamaz, zaten kelimeler de her şeyi anlatmaya yetmez.’’
Herkese sağlıklı, huzurlu, mutlu haftalar dilerim.
Kalın sağlıcakla.