Kahve tadında yaşanmalı hayat, çiçekler gibi mis kokmalı, çikolata gibi tatlı, eşsiz bir manzara görselliğinde kusursuz olmalı ama tüm bunları görebilmek için illa da kahve tadında yaşanmalı hayat. Uyarmalı insanı hayat, etrafında ki tüm güzellikleri görebilsin diye. Yaşayabilmeli insan evrenin kendisine kusursuz ve cömertçe sunduğu eşsiz anları. Kimse düşünmemeli sınırları, silahları, askerleri… Her dünyaya gelen, tüm dünyanın güzellikleri ile baş başa kalabilmeli dilediğince; sınırsız, hesapsız, bir başına ya da sevdikleriyle ama illa da kuralsız. Çocuklar korkmamalı askerlerden, oyuncakları olmamalı tanktan, tüfekten, askerden… Hayvanlarla büyümeli çocuklar, birlikte büyümeli, sevmeli ve sevilmeli çocuklar ama illa da hayvanlarla büyümeli çocuklar. Öğrenmeliler ki; bu dünyayı paylaşıyoruz onlarla, bu dünya kendilerinin değil sadece, öğrenmeliler.
Kapanmalı tütün fabrikaları, sigara sarmamalı narin parmaklar, durmalı makinalar, insanı zehirlememeli güzelim ağaçlardan elde edilen kağıtlar, pamuklar. Doğanın ruhuna aykırı bu, doğa kendisini ve kendisini var kılan canlıları kirletmez, zehirlemez, doğanın dengesine aykırı bu.
Hiçbir canlı avlanmak için doğanın gücüne etki edecek bir yapıya bürünmez insandan başka. İnsan katlederken doğayı, bir taraftan diğer ev sahipleri onarmaya çalışırlar doğayı. İnsana rağmen, hayvanca bir güdü ile bitkisel bir yaşam ile yaparlar bunu hem de. Bazen insana; “keşke biraz hayvan olabilsen” denmez mi tarafımızdan. Denir tabi ki; birçok hayvan insana örnektir doğayı koruma noktasında. Özellikle aslanlar iyi bir örnektir bu duruma. Koca bir antilop sürüsünden sadece birini avlarlar ve diğerlerine dokunmazlar acıkana dek. Birini avladıklarında hepsi beraber o avdan beslenirler. Her bir aslan bir antilop peşinde koşmaz. Diğer antiloplar da içlerinden biri av olduğunda rahat ederler ve artık kaçmayıp onlar da otları avlarlar dişleriyle. Yani doğa dengesini insan dışında sürekli olarak bulur ama insan hiçbir zaman hakkına razı gelmez ve besin için çiftlikler kurar, tarlalar sürer, insan için doymak diye bir duygu söz konusu bile değildir. Oysa ki; insan sanatla ilgilenir ve özellikle görsel sanat bazen doğanın kendi güzelliğinden daha fazla değer bulur insan nezdinde. Tuhaf bir biçimde doğaya çıkıp kırların tadına varmak dururken insan evine astığı tabloya bakarak düşler kendisini kırlarda. Anlaşılmaz olan bu durum insanı insan yapan değerlerin nasıl da zaman zaman önemsizleştiğini gösterir aslında. İnsan, insanı hapsetmiştir zaman içinde hayata televizyon ile. Aptal kutusundan kaldıramaz insan başını ve ekran görüntüsü günümüzde hayatın tek gerçeği olmuştur insan için. Televizyon ekranı, bilgisayar ekranı, telefon ekranı… Artık özel araçlarınızda, seyahat ettiğiniz otobüslerde, uçaklarda bile ekrana bakmaktasınız. Doğayı seyretmek yerine seyahat esnasında, ekrana bakmak daha cazip gelmekte artık. Oysa ki; “Kahve tadında yaşanmalı hayat, çiçekler gibi mis kokmalı, çikolata gibi tatlı, eşsiz bir manzara görselliğinde kusursuz olmalı ama tüm bunları görebilmek için illa da kahve tadında yaşanmalı hayat”.
Hiçbir canlı avlanmak için doğanın gücüne etki edecek bir yapıya bürünmez insandan başka. İnsan katlederken doğayı, bir taraftan diğer ev sahipleri onarmaya çalışırlar doğayı. İnsana rağmen, hayvanca bir güdü ile bitkisel bir yaşam ile yaparlar bunu hem de. Bazen insana; “keşke biraz hayvan olabilsen” denmez mi tarafımızdan. Denir tabi ki; birçok hayvan insana örnektir doğayı koruma noktasında. Özellikle aslanlar iyi bir örnektir bu duruma. Koca bir antilop sürüsünden sadece birini avlarlar ve diğerlerine dokunmazlar acıkana dek. Birini avladıklarında hepsi beraber o avdan beslenirler. Her bir aslan bir antilop peşinde koşmaz. Diğer antiloplar da içlerinden biri av olduğunda rahat ederler ve artık kaçmayıp onlar da otları avlarlar dişleriyle. Yani doğa dengesini insan dışında sürekli olarak bulur ama insan hiçbir zaman hakkına razı gelmez ve besin için çiftlikler kurar, tarlalar sürer, insan için doymak diye bir duygu söz konusu bile değildir. Oysa ki; insan sanatla ilgilenir ve özellikle görsel sanat bazen doğanın kendi güzelliğinden daha fazla değer bulur insan nezdinde. Tuhaf bir biçimde doğaya çıkıp kırların tadına varmak dururken insan evine astığı tabloya bakarak düşler kendisini kırlarda. Anlaşılmaz olan bu durum insanı insan yapan değerlerin nasıl da zaman zaman önemsizleştiğini gösterir aslında. İnsan, insanı hapsetmiştir zaman içinde hayata televizyon ile. Aptal kutusundan kaldıramaz insan başını ve ekran görüntüsü günümüzde hayatın tek gerçeği olmuştur insan için. Televizyon ekranı, bilgisayar ekranı, telefon ekranı… Artık özel araçlarınızda, seyahat ettiğiniz otobüslerde, uçaklarda bile ekrana bakmaktasınız. Doğayı seyretmek yerine seyahat esnasında, ekrana bakmak daha cazip gelmekte artık. Oysa ki; “Kahve tadında yaşanmalı hayat, çiçekler gibi mis kokmalı, çikolata gibi tatlı, eşsiz bir manzara görselliğinde kusursuz olmalı ama tüm bunları görebilmek için illa da kahve tadında yaşanmalı hayat”.