Genç nüfusun ülkeyi terk etmek isteme nedenlerine değinmeden önce, gitmek isteyenlere karşı geliştirilen ön yargıdan bahsetmek istiyorum. Daha eski kuşaklar, ülkeden gitmek istemeyi bile ‘vatan hainliği’ olarak görmekte. Birçok işveren ise genç nüfusun şımarıklığından yakınmakta. Belki de çalışarak ev-araba alabilmiş son nesil olan Y kuşağı, bir ömür çalışsa dahi bir ev, kendine ait sıfır bir arabayı borçsuz (ki borçlu almak istese bile bankalar tarafından yeterli görülemeyecek ama bu başka bir konu başlığının konusu) alamayacak olan nesli ‘şımarıklık’ ile itham ediyor. Bu ne yazık ki çok büyük bir haksızlık. Çünkü hiç kimse alıştığı, bildiği, büyüdüğü kültürü ‘zorunda bırakılmasa’ terk etmek istemez. 40 yaşında emekliliğine hak kazanan bir neslin de 65 yaşına kadar çalışmak zorunda olan bir nesli ve bu neslin önündeki engelleri yeterince anlayabileceğine inancım yok maalesef.
Gelelim şimdi genç nüfusun ülkeyi terk etme isteklerinin sebeplerine. Bu sebeplerin en başında elbette ekonomik koşullar yer alıyor. Zaten bir önceki kuşağın da çoğu eleştirisi bu sebeple ortaya çıkıyor. Genç nüfus ise ekonomik sebepleri başta tutuyor gibi dursa da Türkiye’de de çok iyi ücretler kazanırken yine de gidiyor olmalarının başka sebebi olmalı.
Emeği ve zamanı değersizleştirmek
Emeğini ve zamanını bir ücret karşılığında başkasına satan herkes işçidir. Bu mühendis için de geçerli doktor için de geçerli. Maaş denilen kavramı sadece para-ekonomi ile ilişkilendirmek ise doğru olmayacaktır. Genç nesil emeğini satıyor, zamanını satıyor. Ki zaman dediğimiz kavram parayla değer biçilecek bir şey bile değil. Ama en nihayetinde belirli bir ücret karşılığında emek ve zaman veriyoruz. Hal böyle olunca işçisine yeterli ‘maaş’ vermeyen patron aslında sadece ekonomik zorluk yaşamasına sebep olmuyor. Bunun daha sosyolojik kökenleri var. Patron aslında emeği değersizleştiriyor. Zamanı değersizleştiriyor. Genç nüfusun gitmek istemesinin en büyük sebebi benim gözlemlerime göre budur. Çünkü kimse emeğini ve zamanını değersizleştirmeyi tercih etmek istemiyor.
Benliği değersizleştirmek
Bizim ülkemizde çok yanlış bir algı var. Mesai sonrası da çok yoğun şekilde iş ile uğraşan insanlar yakınlarına, arkadaşlarına ‘çok yoğunum’ şeklinde yakınırlar. Bu algı insanın kendi benliğini değersizleştirmesine sebep olmaktadır. İş yerine sattığı zamanın bile karşılığını hakkıyla alamayan insanlara bir de üstüne ‘satmadığı’ zamanı için de bedava zaman ve emek isteyerek iş yükü bindiriliyor. Çalışan ise ilk zamanlar ‘çok yoğunum’ edalarına bürünse da bir zaman sonra bu duruma isyan ediyor ama iş işten geçmiş oluyor. Çünkü kendi benliğini, kendi saf zamanını ‘bedava’ vermeye iş vereni alıştırmış oluyor. İşte genç nüfus, benliğini değersizleştirmek istemediği için yurtdışına gitmek istiyor. Çünkü Türkiye’deki patronların %90’lık bir kısmı ‘Biz bir aileyiz’ yalanları ile işçisine ‘aile’ ile geçirmesi gereken zamanda da iş yaptırmaya çalışıyor.
Ekonomi
Bu başlıkta ‘değersizleştirmek’ yazamadım, açıkçası elim gitmedi. Şahsen artık ekonomi kavramının daha fazla değersizleşebilecek bir şey olduğunu düşünmüyorum. Gelelim ekonomik sebeplere. Her ne kadar diğer başlıklar da ekonomik sebepler gibi görünse de onlar daha çok genç nüfusun sosyo-psikolojik durumunu etkileyen sebeplerdi. Ekonomik sebeplerde ise birçok faktör daha giriyor oyuna: kira, sağlık, ulaşım, eğlence, eğitim gibi. Evet bunların hepsi ekonomiye bağlı. Mesela tüm işverenler kendini geliştirmiş işçiler ister ama neredeyse hiçbir işveren bir işçinin kendini geliştirebileceği eğitimleri alabilmesi için yeterli ekonomik koşulları sağlamaz.
Birçok işveren ‘prezantabl’ çalışan arar. Ama neredeyse hiçbir işveren bir işçinin kendini prezantabl hissedebileceği görünüme kavuşturabilecek ürünleri satın alabileceği ekonomik koşulları sağlamaz.
İşverenler sürekli bir şeyler talep eder ama kendi talep ettiklerini karşılayabilecekleri bir ekonomik koşulu bile işçilerine hak görmezler.
Hal böyleyken genç nüfusun yurtdışına gitmek istemesini ‘şımarıklık’ olarak gören 40 yaş emekli olmuş nüfus gerçekten haklı olabilir mi? Bence olamaz.
Yaşamın değersizleştirilmesi
Sadece işçi-işveren bandında bakmamak lazım bu konu başlığına. Genç nüfusun büyük bir kesimi ise daha özgür, daha rahat bir yaşam tarzı için gitmek istiyor.
Kadınlar ve LGBT+ vatandaşlar ‘YAŞAYABİLMEK’ için gitmek istiyor.
Sorsak eminim ki sokak hayvanları bile gitmek isteyecektir. Çünkü onların da yaşam hakkını kendi ellerinde gören bir toplulukla bir arada yaşıyoruz.
Kalabalık bir yerde yürürken bile her an biri cinnet geçirir diye korkuyoruz. Bu kadar korkmadan yaşayabilmek için gitmek istiyor genç nüfus.
Kalsan bir dert, gitsen bir dert
Çemberin giderek daraldığı Türkiye’de her şeye rağmen gitmek de zor geliyor. Çünkü dediğim gibi bu kadar probleme ve sıkıntıya rağmen yine de insan bildiği, alışık olduğu havayı, tadı, kültürü, dili bırakmakta psikolojik olarak zorlanıyor.
Yani genç nüfusun üzerine çok fazla gitmeyin. Onlar artık öyle bir durumda ki; kalsalar bir dert, gitseler bir dert…
İLKİM ERGENE ÇALIK
GÜNCEL
Yayınlanma: 24 Aralık 2024 - 12:28
Güncelleme: 24 Aralık 2024 - 12:50
Kalsan bir dert, gitsen bir dert
Son yıllarda en çok konuşulan, en çok duyulan konulardan biri haline geldi yurtdışına gitmek. Genç ve eğitimli nüfusun önemli bir çoğunluğu yurtdışına gitti. Kalanların ise yine çok büyük bir kısmı gitmek için çabalıyor. Peki ama neden?
GÜNCEL
24 Aralık 2024 - 12:28
Güncelleme: 24 Aralık 2024 - 12:50
Kaleminize sağlık, çok güzel yerlere değinmişsiniz.