“Her şeyin bir sebebi, bir görevi vardır.”
Geçen gün erken saatlerde yürüyüş yaparken depozitolu şişeleri ve teneke kutuları toplayanları gördüm de, herkesin gerekli bir görev dağılımı olduğunu anladım. Biz ötekileştirmeye meyilliyiz. Özellikle üretimin olmadığı, hayatlarına mana arayan kasaba toplumlarında bu böyle. İnsanları etnik yapısına, inancına hatta memleketine göre ayırırız. Sebebi, dayanışma grupları oluşturmak ya da her neyse. Hiçbir ayrım yapamazsa, ekonomik durumuna ya da mesleğine göre ayrım yaparlar. Hepsi iyi icra edilip hakkı teslim edildikten sonra, iyi ya da kötü meslek diye bir ayrımı neye dayanarak yaparlar onu da hiç anlamam ya! Çingene, Roman diye küçümsedikleri kişilerin müzikleriyle tüm yaz boyu düğünlerde göbek atarlar.
O hayran olduğu, saygıda kusur etmekten korktuğu, bir gün gelir de işime yarar diye “network”üne kattığı (nüfus sahibi) zenginlerle değil de; küçümsediği, ucuz lakaplar taktığı esnafla ilişki kurmak durumunda kalır. Buna istinaden, bir mekanda çalışana, hizmet eden değil de saygıyı hak eden kişi olarak davranmak çok önemli. Şimdilerde bu dediklerime örnek olabileceğini düşündüğüm bir çok komik deyim duyuyorum. Bir tanesini paylaşayım.
“Eve Ronaldo’nun posterini asarsın, cenazene Sabri gelir.”
Bizim halkımızın bütün idealistliği, kültürü, erdemi filan menfaatinin olduğu yer kadardır. Menfaati gereği bir yerel yönetimle yakınlaşan, işler yapan, işlerini gördüren bir kişi; yarın aynı kamu kuruluşunun bir yanlışını dillendiremez. İleri görüşlülüğü, iş bilirliği hep oraya kadardır.
Bütün bu “kasaba oportünizmi” en küçükten en büyük topluluklarımıza kadar nüfuz etmiş durumda. O özendiğimiz, demokrasilerinin işlerliğine hayran olduğumuz toplumlar gibi yaşayabilmemiz için bu tip küçük akılları aşmamız gerektiği kanaatindeyim.
Bütün bu “kasaba oportünizmi” en küçükten en büyük topluluklarımıza kadar nüfuz etmiş durumda. O özendiğimiz, demokrasilerinin işlerliğine hayran olduğumuz toplumlar gibi yaşayabilmemiz için bu tip küçük akılları aşmamız gerektiği kanaatindeyim.