Yakın zamanda İstanbul CNR Kitap Fuarı’nda tanık olduğum bir tablo, dâhil olduğum bir muhabbet ve bu iki konunun sonuçlarından bahsetmek istiyorum.
Mart 2017. Fuarda imzası olan dostlarım ve büyüklerimi ziyaret için salondayım. Büyük yayınevleri, kalın abiler ve çok satan (okunan değil, satan) kitapların olduğu stantların önünde izdiham…İnstagram aksesuarları da revaçta! Kahve kupaları, kitap ayraçları, renkli kalemler-kâğıtlar… Daha çok beğeni getirecek fotoğraflar için bir nevi ön hazırlık çalışmaları. Ne hoş!
Kulak tırmalayan çığlık yankılanıyor salonlar arasında. Çatallaşan, gırtlakta tıkanan sesler… Hava almak için dışarı yöneldiğim sırada önümden, boy ortalaması bir buçuk metre olan bir kalabalık geçiyor koştura koştura. Dikkatimi çekiyor: Erkekler tek tip. Fotokopi makinesinden çıkmış gibi… Topluluk lideri ise kanunen henüz sürücü ehliyeti almaya hak kazanmamış bir birey.
Kendime bir tenha buluyor ve çörekleniyorum. Az sonra yanıma benim gibi hava almak isteyen iki ebeveyn geliyor. Biri anne, oğlunu getirmiş fuara. Diğeri ise baba ve kızını getirmiş. Konuşmalarını dinliyorum. “Siz de mi falanca yazar için geldiniz?” diye soruyor anne. Onaylıyor baba. “Biz getirmesek, kitabını almasak tabletten okuyor. Mecburen getiriyoruz, çok seviyor falancayı!”
Yukarıdaki betimlemelerim kimseyi küçümsemek yahut kınama kaygısı taşımıyor. Yanlış anlaşılmasın.
Mevzunun hasına gelecek olursak:
Henüz on yedi yaşında olan bir yazardan bahsediyorum. Kurgusuna kitapçılarda sıkça rastlayacağımız türden bir kitap yazan… Yanında bir genç daha. Kitap kapağındaki yakışıklı. Fotokopi makinesinden çıkan çocuklarımız ise aynı onun gibi giyinmişler, onun gibi saçlarını tıraşlamışlar. Hepsi birbirinin aynısı. Anne ve babalar ise olumsuzluğun farkında ancak ne yazık ki –ne yazık ki mi?- ellerinden bir şey gelmiyor.
Tam da kimliklerini bulma yaşlarında, karakterlerini oturtma çağında olan gençlerimiz, gerek ailevi gerekse sosyal ortamlarında bulamadıkları tatminleri, sahte hayatların kurgulandığı kitaplarda buluyorlar. Kahramanları bir hayal ürünü ve aynı hayaldeki dünyada yaşamaya çalışıyorlar. Kültürel ahlakın metabolizmasını bozarak kimlik kırılmasına sebep olan bu tür çalışmalar ne yazık ki gençlerimizin “okuyoruz” dedikleri tek tür.
Bir büyüğüm örnek veriyor: “Kızımın akşamları tüm odaların lambalarını açarak evde kaldığını fark ettim. Nedenini sorduğumda ise bir Japon animesindeki duvarlardan geçebilen ve sadece gölge halinde vücut bulan bir canavardan korktuğunu söyledi. Korkularımız dahi bizim kültürümüzden değil!” diyor.
Bizden olana, bizi anlatana, bu topraklarda mayalanmış eserlere… Sahip çıkalım!
YAZARLAR
Yayınlanma: 24 Nisan 2019 - 11:12
Kayda Değer Şeyler/Bizden Olan
Yakın zamanda İstanbul CNR Kitap Fuarı’nda tanık olduğum bir tablo, dâhil olduğum bir muhabbet ve bu iki konunun sonuçlarından bahsetmek istiyorum
YAZARLAR
24 Nisan 2019 - 11:12
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir