Geçtiğimiz hafta Gelibolu yarımadasında çıkan yangın gerçekten çok acı vericiydi. Ciğerlerimiz yandı denir ya daha fazlası... Söndürme çalışmalarını endişe içinde takip ettik. Dev yangın uçağının boğazdan aldığı suyu kısa zamanlar içinde defalarca yangın bölgesine boşalttığına tanık olduk. İlgililer tarafından başarılı kontrol altına alma operasyonu haberleri duyduk. İha’larla yapılan termal yangın noktası analizleri filan...
Yanan bölgenin eski halini alma sürecinin bizzat takipçisiyim. Umarım ömrüm vefa eder. İnşaat alanı haline filan geldiğini düşünmek bile istemiyorum. En büyük handikapımız balık hafızalı oluşumuz. Her şeyi çok çabuk ve kolay unutuyoruz. Ve alışıyoruz.
***
Güncel ve önemli olan bir başka konudan da söz etmek isterim. Çarşı esnafı turistik turların başlamasını dolayısı ile işlerinin açılmasını da dört gözle bekliyor. Amma ve lakin başka illerden gelebilecek salgın tehlikesinden de endişeliler. Yakın zamanda özellikle Gaziantep’ten gelen turların denetlenmediğinden şikayetçiler. Zabıta tarafından giriş çıkışların denetlenmesi yerinde olacaktır. İlgililere duyurulur. Haklısınız sanatsal gezi turları tasvirleri ve tarifleri yapmak varken ilk cümleleri güvenlik konusuna ayırmak durumunda olmak bence de sıkıcı. Ama temel ihtiyaçlar olmayınca her şeyin lüks olacağı da aşikar. İletişim çağında, Mars'ta koloni kurmaya çalışıldığı şu günlerde en başa temel ihtiyaca dönmek zorunda oluşumuz, ilahi bir şaka gibi... Her gün kendiliğinden olan, sıradanlaşan temel şeyler, ihtiyaçlar sorun olunca sarsıldık. Geçenlerde 2019 yapımı distopik bir film izledim. Dünya'yı kaplayan ve nereden geldiği belli olmayan bir gaz nefes almayı imkansızlaştırıyor. Halbuki öncesinde sıradan bir eylemdi nefes almak. Filmin ismi de “Bir Nefes Ötede”idi. Bu tip filmlerin yapılması beni korkutuyor aslında. Kendini gerçekleştiren kehanet misali sonradan başımıza gelenlere teori oluşturuyor ve bizi alıştırıyor gibi. Komplo teorilerini düşünmek bile istemiyorum. Dün radyo da bir anket duydum. Distopik filmleri izleyenler bu gibi salgın durumlarından psikolojik olarak daha az etkileniyorlarmış. Yani bir bakıma gerçekten de hazırlandıkları söylenebilir. Epey bir süredir bilgisayar oyunları da zaten bu doğrultuda. Şimdi bir soru: Bu oyun ortamını gerçekliği haline getiren kişiler, distopik kurgularla pandemi gibi durumlarda hazırlıklı ve güçlü oluyorlarsa bu bir nevi şizofreni değil mi? Neyse bunun cevabını ve tahlilini uzmanlara bıraksam iyi olacak. Sonraki yazılarımda kopkoyu bir deniz üzerinde, ileri geri sallanan ışıklı bir martının, denizden yükselirken sıçrattığı suların güneşten kırılan damlalarındaki gök kuşağında buluşmak umuduyla.
Yanan bölgenin eski halini alma sürecinin bizzat takipçisiyim. Umarım ömrüm vefa eder. İnşaat alanı haline filan geldiğini düşünmek bile istemiyorum. En büyük handikapımız balık hafızalı oluşumuz. Her şeyi çok çabuk ve kolay unutuyoruz. Ve alışıyoruz.
***
Güncel ve önemli olan bir başka konudan da söz etmek isterim. Çarşı esnafı turistik turların başlamasını dolayısı ile işlerinin açılmasını da dört gözle bekliyor. Amma ve lakin başka illerden gelebilecek salgın tehlikesinden de endişeliler. Yakın zamanda özellikle Gaziantep’ten gelen turların denetlenmediğinden şikayetçiler. Zabıta tarafından giriş çıkışların denetlenmesi yerinde olacaktır. İlgililere duyurulur. Haklısınız sanatsal gezi turları tasvirleri ve tarifleri yapmak varken ilk cümleleri güvenlik konusuna ayırmak durumunda olmak bence de sıkıcı. Ama temel ihtiyaçlar olmayınca her şeyin lüks olacağı da aşikar. İletişim çağında, Mars'ta koloni kurmaya çalışıldığı şu günlerde en başa temel ihtiyaca dönmek zorunda oluşumuz, ilahi bir şaka gibi... Her gün kendiliğinden olan, sıradanlaşan temel şeyler, ihtiyaçlar sorun olunca sarsıldık. Geçenlerde 2019 yapımı distopik bir film izledim. Dünya'yı kaplayan ve nereden geldiği belli olmayan bir gaz nefes almayı imkansızlaştırıyor. Halbuki öncesinde sıradan bir eylemdi nefes almak. Filmin ismi de “Bir Nefes Ötede”idi. Bu tip filmlerin yapılması beni korkutuyor aslında. Kendini gerçekleştiren kehanet misali sonradan başımıza gelenlere teori oluşturuyor ve bizi alıştırıyor gibi. Komplo teorilerini düşünmek bile istemiyorum. Dün radyo da bir anket duydum. Distopik filmleri izleyenler bu gibi salgın durumlarından psikolojik olarak daha az etkileniyorlarmış. Yani bir bakıma gerçekten de hazırlandıkları söylenebilir. Epey bir süredir bilgisayar oyunları da zaten bu doğrultuda. Şimdi bir soru: Bu oyun ortamını gerçekliği haline getiren kişiler, distopik kurgularla pandemi gibi durumlarda hazırlıklı ve güçlü oluyorlarsa bu bir nevi şizofreni değil mi? Neyse bunun cevabını ve tahlilini uzmanlara bıraksam iyi olacak. Sonraki yazılarımda kopkoyu bir deniz üzerinde, ileri geri sallanan ışıklı bir martının, denizden yükselirken sıçrattığı suların güneşten kırılan damlalarındaki gök kuşağında buluşmak umuduyla.