“Dede…” diye seslendi, aklı karışmış kadın telefonun diğer ucundaki yaşlı adama. Her defasında umudu onun sözlerinde bulduğunu biliyordu. Ve aklına aylar önceki konuşmaları gelmişti. “Bir şey soracağım sana…”
“Sor kızım, tabii.”
Temkinli bir sesle konuşmaya başladı genç kadın. “Hani bir keresinde bana, sevmenin dünya üzerindeki en yüce şey olduğunu ve bunun asla gizlenecek, çekinilecek bir şey olmadığını söylediğinde… Sana Hemingway’in bir sözünü hatırlatmıştım-…”
“İki insan birbirini seviyorsa eğer buna mutlu bir son yoktur…” dedi, fil hafızalı dede, torununun sözünü tamamlayarak.
Yutkunarak “Evet” dedi, genç kadın. “Ben bunu söylemiştim. Sen de bana, bu konuda Montesquieu’ya da kulak vermem gerektiğini söylemiştin, hatırlıyor musun?”
“Doğru söylemişim.”
Genç kadın gülümsedi. “Çünkü Montesquieu, mutluluğu mutlak bir son, bir istasyon olarak görmüyor. Ona göre mutluluk, o yolculuğun bizatihi kendisi… Dede-… Ama sanki bu, bu-… Hayatının en güzel yolculuğunu yanlış istasyonda sonlandıran birinin kendini tesellisine benziyor. Ya da belki de hezeyanına… Bu, insanın kendini kandırması değil mi? Yanlış istasyonda insem de hiç değilse trene binmek güzeldi, demek gibi… Ki bu, sonun ‘mutsuz’ olduğu gerçeğini değiştirmiyor.”
“Sana bunun bir ‘son’ olduğunu düşündüren ne peki?” dedi, bilge adam hiç düşünmeden. “Bir kitaba dahi ‘son’ yazabilmek için, hikayenin tüm sayfalarının tamamlanmış olması gerekir…” Kısa bir soluklanıp devam etti. “Bir insana mutlu ya da mutsuz bir ‘son’ addedebilmek için o kişinin tüm ömrünü yaşamış olması gerekir. Acelen ne kızım?” Küçük bir kahkaha attı. “Trenden yanlış istasyonda inmişsen, bu, belki de artık yolculuğuna başka şekilde devam etmen gerektiği içindir. Belki de artık karadan çıkıp maviliklere, denizlere açılman gerekiyordur.”
“Dede…” dedi, o an bir kez daha için için ağlayan genç kadın.
“Efendim güzel kızım…”
“Ben seni çok seviyorum. Bunu biliyorsun, değil mi?”
“Ben de seni kızım” dedi, adam kadife sesiyle. “Gittiğin her yolda, indiğin her istasyonda, her yolculuğunda yanında olacak kadar çok seviyorum…”
Genç kadın, telefonu kapattığında artık kendi için mutlu ya da mutsuz herhangi bir son yazmak fikrinden vazgeçmişti.
Zira yolculuğu, henüz bitmemişti.
Belki de sadece vasıta değişecekti?
“Sor kızım, tabii.”
Temkinli bir sesle konuşmaya başladı genç kadın. “Hani bir keresinde bana, sevmenin dünya üzerindeki en yüce şey olduğunu ve bunun asla gizlenecek, çekinilecek bir şey olmadığını söylediğinde… Sana Hemingway’in bir sözünü hatırlatmıştım-…”
“İki insan birbirini seviyorsa eğer buna mutlu bir son yoktur…” dedi, fil hafızalı dede, torununun sözünü tamamlayarak.
Yutkunarak “Evet” dedi, genç kadın. “Ben bunu söylemiştim. Sen de bana, bu konuda Montesquieu’ya da kulak vermem gerektiğini söylemiştin, hatırlıyor musun?”
“Doğru söylemişim.”
Genç kadın gülümsedi. “Çünkü Montesquieu, mutluluğu mutlak bir son, bir istasyon olarak görmüyor. Ona göre mutluluk, o yolculuğun bizatihi kendisi… Dede-… Ama sanki bu, bu-… Hayatının en güzel yolculuğunu yanlış istasyonda sonlandıran birinin kendini tesellisine benziyor. Ya da belki de hezeyanına… Bu, insanın kendini kandırması değil mi? Yanlış istasyonda insem de hiç değilse trene binmek güzeldi, demek gibi… Ki bu, sonun ‘mutsuz’ olduğu gerçeğini değiştirmiyor.”
“Sana bunun bir ‘son’ olduğunu düşündüren ne peki?” dedi, bilge adam hiç düşünmeden. “Bir kitaba dahi ‘son’ yazabilmek için, hikayenin tüm sayfalarının tamamlanmış olması gerekir…” Kısa bir soluklanıp devam etti. “Bir insana mutlu ya da mutsuz bir ‘son’ addedebilmek için o kişinin tüm ömrünü yaşamış olması gerekir. Acelen ne kızım?” Küçük bir kahkaha attı. “Trenden yanlış istasyonda inmişsen, bu, belki de artık yolculuğuna başka şekilde devam etmen gerektiği içindir. Belki de artık karadan çıkıp maviliklere, denizlere açılman gerekiyordur.”
“Dede…” dedi, o an bir kez daha için için ağlayan genç kadın.
“Efendim güzel kızım…”
“Ben seni çok seviyorum. Bunu biliyorsun, değil mi?”
“Ben de seni kızım” dedi, adam kadife sesiyle. “Gittiğin her yolda, indiğin her istasyonda, her yolculuğunda yanında olacak kadar çok seviyorum…”
Genç kadın, telefonu kapattığında artık kendi için mutlu ya da mutsuz herhangi bir son yazmak fikrinden vazgeçmişti.
Zira yolculuğu, henüz bitmemişti.
Belki de sadece vasıta değişecekti?