Parasızlığın dibine vurmuştur Raskolnikov. Annesi ve kız kardeşinden de artık para gelmemektedir. Rehine verip karşılığında para alabileceği bir eşyası da kalmamıştır üstelik. Hayatta kalma mücadelesi içindeyken bir karar verir ve kentin en revaçta ki rehincisini soymaya kalkar. Ancak işler planladığı gibi gitmez ve yaşlı rehinci kadını balta ile hunharca öldürür. Gerisi polis, kendisi ve vicdanı arasında ki bir çatışmadır.
Piyer ise zenginliği şansı ile yakalamış bir yasak aşk meyvesidir. Karısının aşığı ile düello yapar ve kazanır ama ya aşkı, aşkı da kazanır mı? Asla…
Oblomov ise tam bir uyuşuk. Yataktan kalkması seksen sayfa.Parasına sahip çıkmadığı için sefil bir hayat sürer ve uşağı tarafından dahi itilip kakılır. Kendisinin olanı uzanıp almadığı için hiçbir şeye mahkumdur.
Komiser Nevzat ise hep aşıktır genelde Rum kızlarına. Yardımcılarının fiziki kıvraklığı, kendisinin de kıvrak zekası okuyanı kilitler polisiye romanlarına.
Kitaplar; hep yanı başımızda duran, bizlere her zaman bilgi cömertliği içerisinde ki kitaplar. Yazarla kimi zaman bilgi yarışına girdiğimiz, kimi zaman kurgulanan öyküde kendimizi bulduğumuz, kimi zaman da o son sayfayı okuduğumuzda boğazımıza gelip oturan o yumruyu hazmedemediğimizden arka kapağını kapatamadığımız kitaplar.
Martı Jonathan ile uçmayan kaç kişi var aranızda? Onunla göklere yükselip, kartallarla yarış yapanınız var mı? Sizce özgürlüğü özümseyen gençlik kaldı mı? Dünyanın kendisine ait olduğunu bilmesi bir kişinin özgürlük sınırı mıdır sizce? Şu an gençlik tam da bu durumda.
Saç boyamak, toka takmak, küpeli olmak özgürlük mü? Siyasetle ilgilenmeyen apolitik bir gençlik Che beresi taksa ne olur ki? Sivil toplum kuruluşlarında yer almayan genç nüfusumuzun yüzde doksan oranında olduğu gerçeğini kabul etmek bu toplumun geleceğinin olmadığını göstermiyor mu?
Geçen hafta kitapçıdayım ve kitap bakıyordum. İki genç kız girdi içeriye ve kitpçıdan Kürk Mantolu Madonna’yı istediler. Kitapçı; “Türk Edebiyatı raflarında bulabilirsiniz” dedi ve lafı da yedi; “ne alaka ya, Madonna diyorum beyefendi, Türk Edebiyatı ne alaka”… Duruma alışkın kitapçı yerinden kalktı ve gidip Sebahattin Ali’nin üç romanından biri olan Kürk Mantolu Madonna’yı getirip kızlara verdi. Kızlardan biri; “iki tane beyefendi, biz bunu derste işliycez yani” dedi ablak bir surat ifadesiyle ve iki kitap alıp çıkacaklardı ki kızlardan biri durup duvarda ki Yaşar Kemal’in resmine baktı ve; “Hulusi Kent mi, Kenter mi ne, o değil mi kız bu adam, komiser var ya o işte… Kitapçıda resmi var ya inanamıyorum, oha falan oldum yani” dedi. Gülüşmelerle ayrıldılar kitapçıdan. Bilgisizliğine mi şaşıralım, niye oha falan olduğunu anlayamadığımıza mı şaıralım bilemedik. Hayıryanş, Hulusi Kentmen’in resmi kitapçı da olunca niye şaşırmak gerekiyor ki?
Aslında gençliğimizin kabahati yok. Onları bu hale bizler getirdik. Yazarlarımızı tanıtmadık, eserlerini okutmadık, Madonna kimdir nedir öğretmedik. Şarkıcı Madonna’nın Kabalist olduğunu, sadece İslam’da değil diğer dinlerde de meshepler ve cemaatler olduğunu öğretmedik. Yaşar Kemal kim, Falih Rıfkı Atay kim haberleri yok. Falih Rıfkı bir bacağını nerede kaybetti gösteremedik gençliğimize. Bir Enver’dir gidiyor, Cemal Paşa’yı tanıtamadık onlara. Sebahattin Ali’nin hayatı, Şevket Süreyya Aydemir’in suyu arayan kişiliği hiç çıkmadı karşılarına. Zeytindağı nerede, nasıl bir öneme sahip, bu topraklarda rahatça dolaşmalarını sağlayanlar kimler, öğrenmediler çocuklarımız. Sizce kaçı NUTUK okudu? Sahi kaçınız NUTUK okudu? Tamamını okuyanınız var mı? Kapitali okuyan çoktur ama aranızda ya NUTUK?
Yaşadığımız coğrafyayı tanımıyor halkımız. Kıbrıs nerede sorusuna Akdeniz hariç dünya yüzeyinde ki her yerin söylendiğine şahit olmuşsunuzdur internette dolaşan bir video sayesinde. Üzülerek izliyorum cehalet fışkıran bu tip videoları.
Sivas’ta yaptım acemi askerliğimi çok yıllar önce. Adını şimdi hatırlayamadığım Adana’lı bir arkadaşım elinde tuttuğu Türkiye haritasına bakıp; “Sivas’a gelirken yol sekiz saat sürdü, dönüş her halde altı saat sürer” dedi. Şaşkınlıkla baktım ve; “o nasıl olacak öyle” dedim. Yüzüme baktı ve haritaya elinin tersiyle hafifçe vurarak; “görmüyor musun, dönüş yolu yokuş aşağı, her halde birkaç saat daha çabuk gideriz” dedi. Cevap veremedim. Sadece yüzüne baktım ve o cehaletten uzak durdum ömrüm boyu.
Okumalıyız, okutmalıyız, birbirimize hediye alırken seçimimizi kitaptan yana kullanmalıyız. Google bizi bildiği kadar, kendisine verilen kadar aydınlatır, bunu bilerek gençliğimizi hayata hazırlamalıyız.
YAZARLAR
Yayınlanma: 03 Ekim 2018 - 14:57
Kitap
Parasızlığın dibine vurmuştur Raskolnikov
YAZARLAR
03 Ekim 2018 - 14:57
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir