Doksanlı yılları hatırlayanlar bilir ne güzel siyasi programları yayınlanırdı. Parti liderleri stüdyoda toplanır gecenin geç saatlerine kadar tartışırlardı. Gazeteciler soru sorup siyasileri sıkıştırmaya çalışırlardı. Televizyon programları genellikle seyircili olurdu ve onlara da soru sorma hakkı verilirdi.
Bu programlar önce TRT ekranlarında başladı daha sonra özel kanallar kurulunca da devam etti. Yolsuzluk yapanlar, haksız kazanç elde edenler, gayri meşru işler peşinde olanlar deşifre edilir halkın görüşlerine sunulurdu. Hele seçimlere sayılı günler kala siyasi programlar daha sık yayınlanır ve herkes ekran başına kilitlenirdi. Liderler projelerini anlatır sorulara cevap verirlerdi. Bu günlerde olduğu gibi sorular önceden hazırlanıp siyesi parti liderlerine verilmez, ya da siyasiler soruları hazırlayıp gazetecilere ‘bana bunları sor’ demezlerdi. Yandaşlık nedir bilinmezdi. Bu kavram medya literatürüne 2000’li yıllarda girmeye başladı. Siyasi liderlerde de bir devlet adabı vardı.
Hatırladığım kadarıyla bu tür siyasi programlar 2 binli yıllardan sonra yapılmamaya başladı. Sadece aklıma ilk geliveren, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde iki parti adayı bir televizyon programında buluştu. Onlarda siyasi parti lideri değildi. Televizyon kanalları çoğaldı, hayatımıza sosyal medya girdi ve siyasi parti liderleri de camdan konuşmaya başladılar. Havuz medyaları oluştu, konuğun hazırlayarak gazeteci ya da program sunucusuna verdiği sorular soruldu. Gazetecilerin farklı soru sorması adeta yasaklandı. Soranlarda birkaç gün sonra kapı önüne konulmaya başladı. Durum böyle olunca ekranlardan yalan söylemek, işine geldiği gibi konuşmak kolaylaştı. Çünkü canlı yayında ters bir soruyla karşılaşıp seyirci karşısında gülünç duruma düşmek vardı.
Artık siyaset sosyal medya üzerinden daha çok yapılıyor. Herhangi bir partinin siyasi lideri sosyal medyadan bir şey paylaşınca, klavyeşörler hemen iş başına geçiyor ve o paylaşımı daha çok kişiye ulaştırmak için her türlü yola başvuruyorlar. Siyasi troller türedi. İşin bir başka boyutu ise, veriyorsun parayı ertesi günü sosyal medyada en çok konuşulan oluyorsun. Bazı siyasilerin, vatandaşlarla yüz yüze gelmeden en kolay açıklama yapabileceği tek platform artık sosyal medya. Halkın gözünün içine bakarak yalan söylemekten çekinenler, ya da insanların karşısına çıkmaya yüzü olmayanlar internet ortamında açıklama yapıyor, bazı olayları değerlendiriyor ve görüş bildiriyor. Çünkü onların fikirlerini, bildirimlerini, açıklamaların yayan, klavyeşörleri, yalanşörleri ve yandaşşörleri var. Sosyal medya üzerinden her türlü açıklama yapmak, yalan söylemek, ahkam kesmek daha kolay. Bazı siyasiler arasında ise öyle sert tartışmalar yaşanıyor ki, her iki tarafı savunanlar da hakaret içeren paylaşımlarda bulunmaya başlıyorlar. Bu tür tartışmalar, ne devlet adabına, ne ahlaka ne de siyasi bir görüşe uygun.
Birçok televizyon kanalı ve gazeteler zam haberi yapmıyor. Ana haber bültenleri güvenlik kamerası görüntüleri, kamera şakalarıyla dolu. Araştırma haberi yapan çok az sayıda yayın organı kaldı. Bunun nasıl bir akıl tutulması olduğunu anlamak mümkün değil. Ama vatandaşlar cebindeki paranın nasıl eriyip gittiğini çok iyi biliyor. Bu yandaşşörler bazı amca ve teyzelerde röportaj yaparken, ‘şunları, bunları, şöyle, böyle’ söyle diyor. Bu amca ve teyzelerin torunlarının geleceklerinin çalındığından haberleri yok. ÇOK BAĞIRIYORLAR!..
Bazen çok sıkışınca çok bağırarak konuşuyorlar. Doğruları saptırmanın en kolay yollarından biridir bağırarak konuşmak. Son 15 yılda yapılanlar bakıyorum da gerçekten de çok güzel hizmetler yapılmış. Yollar, köprüler, hastaneler vs… Yollar ve köprüler ücretli hastaneler hasta garantili. Halk o köprülerden geçecek, o otobanlarda keyifle aracını süremeyecek ki!.. O aracı alamayacak. Vatandaşın refah seviyesini yükseltecek bir şey yok ki orta da. Dar gelirliler makarnayı sadece kaynatarak yiyor, makarnasına kavuracak yağ alamıyor. Ekonominin uçtuğunu söylüyorlar ama insanlar gökyüzüne bakınca sadece kuşların uçtuğunu görüyor. ÇEVRECİLER ŞİMDİLİK 1-0 GALİP!..
Geçtiğimiz günlerde özel bir şirketin maden ocağı ruhsatı alabilmesi için ÇED toplantısı yapılacaktı. Çevrecilerin ve köylülerin toplantıya katılmasıyla ÇED toplantısı yapılamadı. Sadece ertelendi. Küçük çaplı da arbede yaşandı. Bundan sonra sürecin nasıl işleyeceği hemen hemen belli. Aradan belirli bir zaman geçecek, maden şirketi biraz para harcayacak, köylerde sivrilen kişileri ve sözü geçenleri yanına alacak, jandarma koruması altında, gündemde çok başka şeyler varken ÇED toplantısı yapılacak. Bu bazen yıllar alsa da süreç hep böyle işlemiştir. Ama bunu yapmayın. Ne kadar güçlü olursan ol, ne kadar zengin olursan ol, mezarları insanın boyu kadar kazıyorlar ve gömüyorlar. Kişilerin zenginleşmesinden önce halkın refah seviyesinin yükseltecek yatırımlar yapılmalı.
Bu hafta korona virüse değinecek yer kalmadı. Ama ekim ayı başlarında kısıtlamalar gelmeye başlayınca bol bol değinirim artık. Son söz, aşıyı unutun, beslenmenize dikkat edin, kalabalık ortamlardan uzak durun ve maske takın.
Hatırladığım kadarıyla bu tür siyasi programlar 2 binli yıllardan sonra yapılmamaya başladı. Sadece aklıma ilk geliveren, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde iki parti adayı bir televizyon programında buluştu. Onlarda siyasi parti lideri değildi. Televizyon kanalları çoğaldı, hayatımıza sosyal medya girdi ve siyasi parti liderleri de camdan konuşmaya başladılar. Havuz medyaları oluştu, konuğun hazırlayarak gazeteci ya da program sunucusuna verdiği sorular soruldu. Gazetecilerin farklı soru sorması adeta yasaklandı. Soranlarda birkaç gün sonra kapı önüne konulmaya başladı. Durum böyle olunca ekranlardan yalan söylemek, işine geldiği gibi konuşmak kolaylaştı. Çünkü canlı yayında ters bir soruyla karşılaşıp seyirci karşısında gülünç duruma düşmek vardı.
Artık siyaset sosyal medya üzerinden daha çok yapılıyor. Herhangi bir partinin siyasi lideri sosyal medyadan bir şey paylaşınca, klavyeşörler hemen iş başına geçiyor ve o paylaşımı daha çok kişiye ulaştırmak için her türlü yola başvuruyorlar. Siyasi troller türedi. İşin bir başka boyutu ise, veriyorsun parayı ertesi günü sosyal medyada en çok konuşulan oluyorsun. Bazı siyasilerin, vatandaşlarla yüz yüze gelmeden en kolay açıklama yapabileceği tek platform artık sosyal medya. Halkın gözünün içine bakarak yalan söylemekten çekinenler, ya da insanların karşısına çıkmaya yüzü olmayanlar internet ortamında açıklama yapıyor, bazı olayları değerlendiriyor ve görüş bildiriyor. Çünkü onların fikirlerini, bildirimlerini, açıklamaların yayan, klavyeşörleri, yalanşörleri ve yandaşşörleri var. Sosyal medya üzerinden her türlü açıklama yapmak, yalan söylemek, ahkam kesmek daha kolay. Bazı siyasiler arasında ise öyle sert tartışmalar yaşanıyor ki, her iki tarafı savunanlar da hakaret içeren paylaşımlarda bulunmaya başlıyorlar. Bu tür tartışmalar, ne devlet adabına, ne ahlaka ne de siyasi bir görüşe uygun.
Birçok televizyon kanalı ve gazeteler zam haberi yapmıyor. Ana haber bültenleri güvenlik kamerası görüntüleri, kamera şakalarıyla dolu. Araştırma haberi yapan çok az sayıda yayın organı kaldı. Bunun nasıl bir akıl tutulması olduğunu anlamak mümkün değil. Ama vatandaşlar cebindeki paranın nasıl eriyip gittiğini çok iyi biliyor. Bu yandaşşörler bazı amca ve teyzelerde röportaj yaparken, ‘şunları, bunları, şöyle, böyle’ söyle diyor. Bu amca ve teyzelerin torunlarının geleceklerinin çalındığından haberleri yok. ÇOK BAĞIRIYORLAR!..
Bazen çok sıkışınca çok bağırarak konuşuyorlar. Doğruları saptırmanın en kolay yollarından biridir bağırarak konuşmak. Son 15 yılda yapılanlar bakıyorum da gerçekten de çok güzel hizmetler yapılmış. Yollar, köprüler, hastaneler vs… Yollar ve köprüler ücretli hastaneler hasta garantili. Halk o köprülerden geçecek, o otobanlarda keyifle aracını süremeyecek ki!.. O aracı alamayacak. Vatandaşın refah seviyesini yükseltecek bir şey yok ki orta da. Dar gelirliler makarnayı sadece kaynatarak yiyor, makarnasına kavuracak yağ alamıyor. Ekonominin uçtuğunu söylüyorlar ama insanlar gökyüzüne bakınca sadece kuşların uçtuğunu görüyor. ÇEVRECİLER ŞİMDİLİK 1-0 GALİP!..
Geçtiğimiz günlerde özel bir şirketin maden ocağı ruhsatı alabilmesi için ÇED toplantısı yapılacaktı. Çevrecilerin ve köylülerin toplantıya katılmasıyla ÇED toplantısı yapılamadı. Sadece ertelendi. Küçük çaplı da arbede yaşandı. Bundan sonra sürecin nasıl işleyeceği hemen hemen belli. Aradan belirli bir zaman geçecek, maden şirketi biraz para harcayacak, köylerde sivrilen kişileri ve sözü geçenleri yanına alacak, jandarma koruması altında, gündemde çok başka şeyler varken ÇED toplantısı yapılacak. Bu bazen yıllar alsa da süreç hep böyle işlemiştir. Ama bunu yapmayın. Ne kadar güçlü olursan ol, ne kadar zengin olursan ol, mezarları insanın boyu kadar kazıyorlar ve gömüyorlar. Kişilerin zenginleşmesinden önce halkın refah seviyesinin yükseltecek yatırımlar yapılmalı.
Bu hafta korona virüse değinecek yer kalmadı. Ama ekim ayı başlarında kısıtlamalar gelmeye başlayınca bol bol değinirim artık. Son söz, aşıyı unutun, beslenmenize dikkat edin, kalabalık ortamlardan uzak durun ve maske takın.