Merhaba sevgili okurlar nasılsınız? Hazır yasaklar da kalkmışken kendinizi sokaklara attınız mı? Ne yalan söyleyeyim ben biraz attım. Biliyorsunuz esnaf da yarı yarıya da olsa açılmaya başladı bizim de pazar yerinde tezgahımız var ve çok uzun zaman sonra pazara gidip tezgah açmak, müşterilerle buluşmak çok mutlu ediciydi. Özlemişiz valla dışarısını, maskeyle de olsa biraz temiz hava solumayı ve iki insan görmeyi…
Başımızda bütün dünyanın uğraştığı pandemi gibi bir felaket varken yine bütün dünyada kötülük farklı kimliklere bürünüp karşımıza çıkmaya devam ediyor. Bir yanda ülkeler birbirine saldırıyor bir diğer yanda bireysel cinayetler, tacizler, tecavüzler sürüyor. Bu sefer de mi aynı savaşı vermiyorduk “hayatta kalma savaşı” yine mi yanlış pencereden baktık ve yanıldık? Sahiden bu toplu hayatta kalma savaşının ortasında bile bu kadar kötülük nasıl kendine yer bulabiliyor?
Bugün sizinle bu konuyu konuşmak istiyorum sizce kötülüğün kaynağı nedir? Ya da şöyle sorayım herkes duruma göre kötü olabilir mi? İşte bu sorulara verilen cevaplar üzerinden konuşacağız.
İnsan Doğuştan Kötüdür Düşüncesi
Bu düşünceye göre insan doğası gereği kötüdür yani insanın yaradılışı, içinde kötülük barındırır. İnsan doğası kavramı insanın doğuştan getirdiği kimi özellikleri içermektedir. Bu düşünce metafiziksel temele dayanan, genellikle dini argümanlar için temel oluşturan bir anlayıştan gelir. İnsan doğuştan kötüdür düşüncesi ya da tam tersi insan doğuştan iyidir veya insan doğuştan ahlaklıdır gibi savunmalar beraberinde karşımıza başka sorular çıkarır. İnsanın doğası var mıdır; eğer varsa bu doğa nedir? Felsefe tarihinde bu soruya farklı cevaplar verilmiştir ama bu cevaplar arasında Thomas Hobbes ve Jean Jacques Rousseau’nun “doğa durumu” üzerine yaptığı araştırma en detaylı çalışma olmuştur.
Hobbes’a göre insan doğası üç temel kavga üzerinde şekillenmiştir bunlar: rekabet, güvensizlik ve şan, şeref kazanma isteğidir. İnsan doğasında var olan bu itkiler insanın varlığını idamesi olarak görülür ve sürekli bir çekişmeye iter. Bu düşünce Hobbes’u “İnsan insanın kurdudur” deyişine götürür. Hobbes felsefesinde insan doğuştan kötücül tasarlanmıştır. Ona göre insanlar, sürekli olarak birbiriyle çekişen, birbirini kemiren ve yiyip bitiren varlıklardır. Hobbes için insan doğuşta neyse şimdi de odur.
Rousseau’ya göre ise insanın ilkel durumuyla şimdiki durumu arasında fark vardır çünkü insan ilkel durumda iyi ve eşittir fakat daha sonra insan kötücülleşmiş ve eşitlik bozulmuştur. Rousseau’ya göre ilkel insanın temelde iki niteliği vardır, “varlığını korumak” ve “ başkasıyla duygudaşlık kurmak, ona acımak”tır. Fakat zamanla bu iki doğal ilke “bozulma”ya maruz kalmış ve doğal olmayan duruma evrilmiştir.
İnsanın doğuştan kötü olduğu düşüncesi benim fikrimce aynı zamanda her insan kötüdür demek gibi bir şey ve de yaptığımız kötü eylemlerden sorumlu olmamamız gerektiğini düşünüyorum çünkü zaten yaradılışım gereği kötüyüm ve eylemlerimden sorumlu tutulamam öyle değil mi? İnsanın doğuştan kötü olduğunu savunan düşünce, bir yandan da insanların kötülüğü onlara kötülük edenlerden öğrendikleri düşüncesinde ona kötülük edilmeyen ilk kötünün neden kötü olduğunu açıklar nitelikte yani bir nevi Aristo’nun hareket etmeyen hareket ettiricisi gibi. (Doğru örnek bu olmayabilir.)
Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Sizce de kötülüğün kaynağı doğuştan getirdiğimiz nitelikler mi yoksa insan kötülüğü sonradan mı öğrenir? İlerleyen günlerde insanın doğuştan kötü olduğu görüşüne karşı olan varoluşçu düşüncenin kötülük problemine yaklaşımını inceleyeceğiz.
Sevgiyle kalın…
YAZARLAR
Yayınlanma: 20 Mayıs 2021 - 10:30
Kötülük problemi üzerine
Merhaba sevgili okurlar nasılsınız? Hazır yasaklar da kalkmışken kendinizi sokaklara attınız mı? Ne yalan söyleyeyim ben biraz attım
YAZARLAR
20 Mayıs 2021 - 10:30
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir