Merhaba sevgili okurlar, nasılsınız? Günleriniz nasıl geçiyor ya da siz nasıl geçiriyorsunuz? Boş zamanlarınızda dizi, film izlemeye devam mı yoksa mafya lideri ve hükümet arasında olan atışmalarla mı ilgileniyorsunuz? Aslına bakarsanız bunca insanın, bir yanda hükümet varken bir mafya liderine inanmasının veya inanmak istemesinin nedenlerini sorgulamalıyız tabii bunu en başta hükümet yapmalı neden onlara hiç güvenmeyen her türlü kötülüğü onlara yakıştırabilen bir çoğunluk var? Neyse biz konumuza dönelim…
Önceki yazımda kötülük probleminin insanın doğasından geldiği kabulü üzerine konuşmuştuk bu yazımda ise kötülüğün sonradan da öğrenilebileceği görüşünü kabul eden varoluşçu yaklaşım üzerine konuşacağız.
Varoluşçu düşünce insan doğasını tümüyle reddetmiştir çünkü varoluşçu düşünürler genel olarak insan doğasına değil insanın özüne inanırlar. Örneğin; Heideger’e göre insan dünyaya fırlatılmış bir varlıktır ve dünyaya fırlatılmadan önceki süreç insanın kendisini ilgilendirmez. İnsan, varolduktan sonra kendisini oluşturmaya başlar, özü itibarıyla verdiği kararlar, yaptığı seçimler insanın kendisini belirler ve bunda insan doğasının bir etkisi yoktur. Seçimleri insanı bazen iyi bir yola sokarken bazen de kötü bir yola götürebilir. Doğuştan gelen herhangi bir nitelik, insanı kötü veya iyi yapmaya yetmez. Varoluşçu filozoflara göre; İnsan tüm niteliklerini ve kişiliğini sonradan kazanır; kendisini, sadece ve sadece kendisi inşa eder.
Doğal olarak insan, özü gereği sürekli olarak değişimin içindedir. Fakat bu oluşumu ve değişimi başlatan da durduran da insanın kendisidir. İnsan kötüyü de iyiyi de kendisi oluşturur ve her ikisi de kendi yaşamımızda birlikte ve iç içedir.
Netflix’te bir belgesel-dizi izlemiştim ismi Night Stalker “Gece Avcısı” o belgeselde bahsi geçen seri katilin “Richard Ramirez” çocukluğundan bahsedilirken bir şey dikkatimi çekti. Richard Ramirez çocukken yaramazlık yaptığında babası onu mezarlığa tıpkı İsa’nın çarmıha gerilmesi gibi zincirler öyle cezalandırırmış ve bu çocuk büyüdüğünde satanist bir seri katil ve tecavüzcüye dönüşmüş. Tamam Richard Ramirez’in seri katil olmasının tek sebebi elbette ki bu değildir de bence etkisi büyüktür özellikle de satanist olmasında. Bu durum aklıma hep Hitler’ in sanat okuluna gitseydi onu nasıl tanırdık sorusunu getirir, sahi nasıl tanırdık? Belki ünlü bir sanatçı olarak ya da adını hiç duymazdık…
Eğitimle iyi olmak mümkün mü? Beyin bilimcilere göre, beynimizi eğitmemiz ve yeniden yapılandırmamız mümkün. Eğitim de burada devreye giriyor. Erken yaşlardan itibaren, yapıcı ve pozitif bir felsefeyle eğitilen çocukların tercihi ilerleyen yaşlarda farklılığı da hoş görmek ve dahil etmek yönünde olurken; katı disiplin ve kuralların dışına çıkılmadan yetiştirilmiş çocukların yetişkinlikteki tercihleri farklılığı cezalandırmak ve dışlamak yönünde olur. Zira insan beyni farklılığı “tehdit” olarak algılar. Şayet erken yaşlardan itibaren “ tehdit” ve “tehlike” kavramlarına sağlıklı anlamlar yüklenmez ise o zaman farklılık karşısında insan korkmaya devam edebilir. O zaman da içgüdüsel olarak üç şekilde tepki verir: Dışla, cezalandır veya yokmuş gibi davran. Erken yaşlardan itibaren, ailede, okulda, sokakta neyin iyi veya kötü olduğu ayrımlarına dair genç zihinlere bilerek veya bilmeyerek yüklemeler yapılır. Beyin sürekli neyin iyi neyin kötü olduğunu kaydeder, o nedenle de bu erken kayıtların sağlıklı olması gerekir. Bu konuda eğitimcilerin ve anne babaların sorumlulukları çok büyük. Erken yaşlardan itibaren, değerler eğitimine başlamak gerekir. İyi insan olmanın özendirilmesi, sevgi, hoşgörü, kabul, barış, özgürlük ve yaratıcılık gibi değerlerin genç zihinlerde bağlantılar oluşturması çocuğun esnek ve barışçıl bir bireye dönüşmesinin yanı sıra, dünyamızın geleceği açısından da anlamlıdır. Bu mesajların istikrarlı bir biçimde bebeklik döneminde oyunlar üzerinden yaşatılması gerekir. Çocukluk dönemine geçişten itibaren de oyunun yanı sıra, sözlerle değerler eğitimi verilebileceği gibi mutlaka iyiye özendirici davranışlarla bu değerler modellenmelidir. Sevgiyle kalın…
Eğitimle iyi olmak mümkün mü? Beyin bilimcilere göre, beynimizi eğitmemiz ve yeniden yapılandırmamız mümkün. Eğitim de burada devreye giriyor. Erken yaşlardan itibaren, yapıcı ve pozitif bir felsefeyle eğitilen çocukların tercihi ilerleyen yaşlarda farklılığı da hoş görmek ve dahil etmek yönünde olurken; katı disiplin ve kuralların dışına çıkılmadan yetiştirilmiş çocukların yetişkinlikteki tercihleri farklılığı cezalandırmak ve dışlamak yönünde olur. Zira insan beyni farklılığı “tehdit” olarak algılar. Şayet erken yaşlardan itibaren “ tehdit” ve “tehlike” kavramlarına sağlıklı anlamlar yüklenmez ise o zaman farklılık karşısında insan korkmaya devam edebilir. O zaman da içgüdüsel olarak üç şekilde tepki verir: Dışla, cezalandır veya yokmuş gibi davran. Erken yaşlardan itibaren, ailede, okulda, sokakta neyin iyi veya kötü olduğu ayrımlarına dair genç zihinlere bilerek veya bilmeyerek yüklemeler yapılır. Beyin sürekli neyin iyi neyin kötü olduğunu kaydeder, o nedenle de bu erken kayıtların sağlıklı olması gerekir. Bu konuda eğitimcilerin ve anne babaların sorumlulukları çok büyük. Erken yaşlardan itibaren, değerler eğitimine başlamak gerekir. İyi insan olmanın özendirilmesi, sevgi, hoşgörü, kabul, barış, özgürlük ve yaratıcılık gibi değerlerin genç zihinlerde bağlantılar oluşturması çocuğun esnek ve barışçıl bir bireye dönüşmesinin yanı sıra, dünyamızın geleceği açısından da anlamlıdır. Bu mesajların istikrarlı bir biçimde bebeklik döneminde oyunlar üzerinden yaşatılması gerekir. Çocukluk dönemine geçişten itibaren de oyunun yanı sıra, sözlerle değerler eğitimi verilebileceği gibi mutlaka iyiye özendirici davranışlarla bu değerler modellenmelidir. Sevgiyle kalın…