Çanakkale halkında da bütün Anadolu insanın da olduğu gibi bir ikram bir ağırlama gayreti vardır. Paylaşmanın bereketi çok öncelerden beri bilinir bu topraklarda. Birinden bir şey yapmasını isterseniz ona o işi hele bir yapamayacağını söyleyin tüm imkanlarını seferber eder ve ne yapıp edip yapar. Ben çocukluğumdan beri hep öyleydim. Babam bu huyumu bilip beni fena gazlardı. Becerdikten sonra da elbette övünmeyi severiz. Dosta düşmana karşı iyi görünmek, her şeyim yolunda mesajı vermek de adetlerimizden. Buna hava atmak, böbürlenmek ve kendini olduğundan zengin göstermek anlamında “kovalak” denir. Eksiklikten, kötü durumdan beslenen kimselerin fena enerji üretmelerine mahal bırakmak istemezler çünkü. Annem ne kadar hasta olursa olsun bir misafir geldiğinde veya bir dernek olduğunda bütün dirayetiyle ayağa kalkar, tüm işleri hallederdi.
Bundan üç bin küsur yıl önce aynı topraklarda yani Çanakkale’de ilk dünya savaşı olmuş. Hayır bahsettiğim birinci dünya savaşı değil Troia savaşı. Hikayeye göre Tanrı Apollon, Troia kralı Priamos’un kızı Kasandra’ya aşık olur. Kendisiyle birlikte olması karşılığında ona gelecekten haberdar olma yeteneği vermeyi vadinde bulunur. Bu yeteneği alan Kasandıra sonradan evlenmekten vaz geçip rahibe olmayı seçince Apollon Kasandırayı lanetler. Bundan böyle Kasandıra geleceği bilip sezdiği halde hayatı boyunca hiç kimseyi kendisine inandıramayacaktır. Tahmin edileceği gibi Kasandıra önce Spartalıların Troiaya saldıracağını bilir ve kimseyi inandıramaz. Sonra savaş tam sonlandı derken Akaların geride bıraktığı devasa tahta at çıkar ortaya. Atın yanında bırakılmış bir Sparta askeri bu tahta atın Atena’ya adak olduğunu söyler. Tehlikeyi önceden sezen Kasandıra atı kundaklayıp imha etmek istediyse de izin verilmez. Bunun üzerine geride bırakılan aka askeri bu devasa atı Truvalıların isteser de taşıyıp surların içine götüremeyeceklerini buna tekniklerinin ve gücünün yetmeyeceğini söyler. Buna karşı hiddetlenen Troialılar bir hışımla tahta atı sur içine çekerler.
Bu “kovalak” lığın halen bizde, yani Çanakkaleliler’de olması sizce tesadüf ola bilir mi? Özellikle şehir dışından gelenler Çanakkalelilere kovalak derler. Bence antik bir tutum. Tüm miraslar gibi bu da halen damarlarımızda dolanıyor ola bilir. O çağda tüm dünyanın en sağlam, geçilemez olarak bilinen surlarını inşa eden halkın o tahta atı götürememesi gibi bir durum mevzu bahis bile olamazdı. Daha yakın zamanda dünyanın en geniş ara açıklığına sahip olan asma köprü de aynı topraklara inşa edildi. Bence bu da tesadüf değil.
Her neyse o zamanlar bu kovalaklığın Troia için nelere mal olduğunu biliyoruz. Ama ben gene de dosta düşmana karşı sergilenen bu dik duruşun sadece kendisini zengin göstermek, hava atmak amacı taşımayıp naif bir inanç barındırdığına inanıyorum. O naif inanıcın zamanla olgunlaşıp gerçek olabileceğini kendi hayatımda deneyerek gördüm çünkü. Bir şarkıda da dendiği gibi. İstikrarlı hayal hakikattir. Hoşça kalın.
Bundan üç bin küsur yıl önce aynı topraklarda yani Çanakkale’de ilk dünya savaşı olmuş. Hayır bahsettiğim birinci dünya savaşı değil Troia savaşı. Hikayeye göre Tanrı Apollon, Troia kralı Priamos’un kızı Kasandra’ya aşık olur. Kendisiyle birlikte olması karşılığında ona gelecekten haberdar olma yeteneği vermeyi vadinde bulunur. Bu yeteneği alan Kasandıra sonradan evlenmekten vaz geçip rahibe olmayı seçince Apollon Kasandırayı lanetler. Bundan böyle Kasandıra geleceği bilip sezdiği halde hayatı boyunca hiç kimseyi kendisine inandıramayacaktır. Tahmin edileceği gibi Kasandıra önce Spartalıların Troiaya saldıracağını bilir ve kimseyi inandıramaz. Sonra savaş tam sonlandı derken Akaların geride bıraktığı devasa tahta at çıkar ortaya. Atın yanında bırakılmış bir Sparta askeri bu tahta atın Atena’ya adak olduğunu söyler. Tehlikeyi önceden sezen Kasandıra atı kundaklayıp imha etmek istediyse de izin verilmez. Bunun üzerine geride bırakılan aka askeri bu devasa atı Truvalıların isteser de taşıyıp surların içine götüremeyeceklerini buna tekniklerinin ve gücünün yetmeyeceğini söyler. Buna karşı hiddetlenen Troialılar bir hışımla tahta atı sur içine çekerler.
Bu “kovalak” lığın halen bizde, yani Çanakkaleliler’de olması sizce tesadüf ola bilir mi? Özellikle şehir dışından gelenler Çanakkalelilere kovalak derler. Bence antik bir tutum. Tüm miraslar gibi bu da halen damarlarımızda dolanıyor ola bilir. O çağda tüm dünyanın en sağlam, geçilemez olarak bilinen surlarını inşa eden halkın o tahta atı götürememesi gibi bir durum mevzu bahis bile olamazdı. Daha yakın zamanda dünyanın en geniş ara açıklığına sahip olan asma köprü de aynı topraklara inşa edildi. Bence bu da tesadüf değil.
Her neyse o zamanlar bu kovalaklığın Troia için nelere mal olduğunu biliyoruz. Ama ben gene de dosta düşmana karşı sergilenen bu dik duruşun sadece kendisini zengin göstermek, hava atmak amacı taşımayıp naif bir inanç barındırdığına inanıyorum. O naif inanıcın zamanla olgunlaşıp gerçek olabileceğini kendi hayatımda deneyerek gördüm çünkü. Bir şarkıda da dendiği gibi. İstikrarlı hayal hakikattir. Hoşça kalın.