Daha önceki yazlılarımda ilginç bazı yönetim şekilleri, kavramlar ve oluşumlar hakkında paylaşımlarda bulunacağımı belirtmiştim. Bu haftaki yazımda daha çok ticari bir terim olarak kullanılan ‘merkantilizm’e değinmek istiyorum. Merkantilizm orta çağın sonları ile sanayi devrimi arasında kalan dönemde bin 500’lü yıllarda ortaya çıkmıştır. Avrupa’ya özgüdür, orada doğmuş ve gelişmiştir. Döneme damgasını vuran iktisadi faaliyet türü ticarettir. Ticaretteki artış geçimlik tarımı yıktı ve piyasaya yönelik üretim yapmasına yol açtı. Sanayi üretim alanında ise, ev-sanayi şeklinde başlayan sanayi kapitalizmin ilk biçimi ortaya çıktı. Bu sistemde sermaye sahibi hammaddeyi evlerinde çalışmak isteyenlere veriyor. Daha sonra bu tip üreticiler bir üretim merkezinde toplanarak üretim gerçekleşiyor. Bu dönemin kapitalist sınıfını ise sanayiciler büyük tüccarlar ve bankacılar oluşturmaktadır.
Bu dönem bir keşifler çağıdır ve bulunan yeni ülkelerden Avrupa’ya değerli madenler getirilmiştir. Gelen değerli madenler Avrupa’da fiyatların hızla artmasına yol açtı. Bu çağ içerisinde denizcilikte de ilerlemeler ortaya çıktı. Bunların yanı sıra bütün dünyada ticari faaliyetlerle yayılma gösteren Avrupa, sömürgecilik yaptı ve bu da sermaye birikiminin önemli bir yolu oldu. Bu arada İngiltere yönündeki şiddetli talep nedeniyle, büyük toprak sahiplerinin kapattıkları kamu arazileri vardı ve buna ‘çitleme hareketi’ deniyordu. Dünya ölçeğinde ticaret, değişik ülke tacirlerinin çıkarlarını çatışır hale getirmiş, güçlü devletlerin tüccarları diğerlerine karşı korunmuş ve böylece dış ticarette tekelci zihniyet oluşmuştur. Bunun sonucunda güçlü devletler oluştu. Bu dönemde zenginlik peşinde koşmak en yüce amaç durumuna getirilmiştir. Değerli madenleri ülkede tutmak ve bu madenlerin dışarıya çıkmasını engellemek merkantilizmin ana amacı olmuştur.
Merkantilizme göre bir milletin refahı anaparanın miktarına bağlıdır ve küresel ticaret hacmi değişmez. Ekonomik servet veya anapara devletin elinde tuttuğu, altın, gümüş miktarı veya ticari değer ile temsil edilir. Merkantilizme göre, yönetim ekonomide korumacı bir rol oynamalı, dış satımı desteklemeli ve dış alımı sınırlandırmalıdır. Bu düşünce biçimi Dünya'ya ticari bir bakış açışıyla yaklaşmaktadır. Toprağa dayalı güç ve mülkiyet anlayışı reddedilir. Merkantilizmin temsil ettiği sınıf olan Burjuvazi'nin toprakla duygusal bir bağı yoktur. Toprak onun için sadece yatırım araçlarından birisidir. Gücün parada ve sermaye birikiminde olduğu savunulur. Günümüzde geçerli olarak Dünya’da uygulanan Kapitalizm’e giden süreci başlatmıştır.
Sanayi Devriminin gerçekleşmesi ve ticaret yapan Burjuva sınıfının ortaya çıkışıyla birlikte sermaye birikimi meydana gelmiş ve bu duruma uygun olarak merkantilizm bir politik yaklaşım doğurmuştur. Yönetim ekonomide korumacı bir rol oynamalıdır. Merkantilizm ayrıca Himayecilik politikasını savunur, yani devlet tarafından yerli üretimi korunur. Yerli üretimi korumak için devlet yabancı ürünleri gerekirse bütünüyle yasaklar ya da gümrük vergilerini artırır. Merkantilistler bir ülkenin nüfusunun artmasından yanadır. Kalabalık nüfus, işgücünü artırarak maliyetleri düşürecek bu da ihracatta avantaj sağlayacaktır. Nüfus artışı teşvik edilmiş, herkese çalışma zorunluluğu getirilmiş hatta çocukların emeğinden yararlanılmış, köle ticareti gibi yollara başvurulmuştur. Düşük ücret politikası olgusu savunulmuştur.
Devletlerin, şirketlerin ve bireylerin ekonomik gücü biriktirdikleri değerli madenler ile ölçülür. Merkantilizme göre bir ulusun refahı anaparanın miktarına bağlıdır. Ekonomik servet veya anapara devletin elinde tuttuğu, altın, gümüş miktarı veya ticari değer ile temsil edilir. Ticaretin gelişmesi sürümdeki para miktarının artmasını gerektirir. Bu olgu bütün merkantilistlerce kabul edilir. Ama bunun için sadece altın ve gümüş bolluğu yeterli değildir. Para saf olma özelliğini korumalıdır. Maden ayarı konusunda paranın bozulmuş haline karşı bozulmamış hali tercih edilir. Kurulan koloniler bir süre sonra elde edilen zenginliği göndermek yerine kendi ellerinde kalmasını istemişler ve bağımsızlıklarını ilan ederek kendi devletlerini kurmuşlardır ve bunun için gerektiğinde silahlı mücadeleler yaparak ve isyan ederek Avrupa ile sömürgeci bağlarını koparmışlardır. Ayrıca ABD ve Kanada bölgesinde yaşanan ‘Altına Hücum’ hareketi bu altın arayışının en ilginç örneklerindendir. Belirli bir miktar para basılırken karşılığında belirli bir oranda altın hazinede saklanır. Böylece gerektiğinde piyasaya altın satılarak para geri çekilebilir ve enflasyon denetim altında tutulabilir. Enflasyon birim mal başına düşen para fazlalığıdır. Kağıt parayı değerli kılan şey devletin verdiği güvencedir. Yani kağıt paranın imal edildiği maddenin gerçek değeri ihmal edilecek kadar azdır. Devlet otoritesi ortadan kalktığında para değersizleşir ve kağıda dönüşür.
Günümüzde, ekonomisi güçlü ülkelerin başka ülkelerdeki yer altı ve yerüstü zenginliklerine göz dikerek oralarda işletme açmaları ve açmaya çalışmaları sürmektedir. Bunun örneklerini etrafımızda görebiliriz…
Bu dönem bir keşifler çağıdır ve bulunan yeni ülkelerden Avrupa’ya değerli madenler getirilmiştir. Gelen değerli madenler Avrupa’da fiyatların hızla artmasına yol açtı. Bu çağ içerisinde denizcilikte de ilerlemeler ortaya çıktı. Bunların yanı sıra bütün dünyada ticari faaliyetlerle yayılma gösteren Avrupa, sömürgecilik yaptı ve bu da sermaye birikiminin önemli bir yolu oldu. Bu arada İngiltere yönündeki şiddetli talep nedeniyle, büyük toprak sahiplerinin kapattıkları kamu arazileri vardı ve buna ‘çitleme hareketi’ deniyordu. Dünya ölçeğinde ticaret, değişik ülke tacirlerinin çıkarlarını çatışır hale getirmiş, güçlü devletlerin tüccarları diğerlerine karşı korunmuş ve böylece dış ticarette tekelci zihniyet oluşmuştur. Bunun sonucunda güçlü devletler oluştu. Bu dönemde zenginlik peşinde koşmak en yüce amaç durumuna getirilmiştir. Değerli madenleri ülkede tutmak ve bu madenlerin dışarıya çıkmasını engellemek merkantilizmin ana amacı olmuştur.
Merkantilizme göre bir milletin refahı anaparanın miktarına bağlıdır ve küresel ticaret hacmi değişmez. Ekonomik servet veya anapara devletin elinde tuttuğu, altın, gümüş miktarı veya ticari değer ile temsil edilir. Merkantilizme göre, yönetim ekonomide korumacı bir rol oynamalı, dış satımı desteklemeli ve dış alımı sınırlandırmalıdır. Bu düşünce biçimi Dünya'ya ticari bir bakış açışıyla yaklaşmaktadır. Toprağa dayalı güç ve mülkiyet anlayışı reddedilir. Merkantilizmin temsil ettiği sınıf olan Burjuvazi'nin toprakla duygusal bir bağı yoktur. Toprak onun için sadece yatırım araçlarından birisidir. Gücün parada ve sermaye birikiminde olduğu savunulur. Günümüzde geçerli olarak Dünya’da uygulanan Kapitalizm’e giden süreci başlatmıştır.
Sanayi Devriminin gerçekleşmesi ve ticaret yapan Burjuva sınıfının ortaya çıkışıyla birlikte sermaye birikimi meydana gelmiş ve bu duruma uygun olarak merkantilizm bir politik yaklaşım doğurmuştur. Yönetim ekonomide korumacı bir rol oynamalıdır. Merkantilizm ayrıca Himayecilik politikasını savunur, yani devlet tarafından yerli üretimi korunur. Yerli üretimi korumak için devlet yabancı ürünleri gerekirse bütünüyle yasaklar ya da gümrük vergilerini artırır. Merkantilistler bir ülkenin nüfusunun artmasından yanadır. Kalabalık nüfus, işgücünü artırarak maliyetleri düşürecek bu da ihracatta avantaj sağlayacaktır. Nüfus artışı teşvik edilmiş, herkese çalışma zorunluluğu getirilmiş hatta çocukların emeğinden yararlanılmış, köle ticareti gibi yollara başvurulmuştur. Düşük ücret politikası olgusu savunulmuştur.
Devletlerin, şirketlerin ve bireylerin ekonomik gücü biriktirdikleri değerli madenler ile ölçülür. Merkantilizme göre bir ulusun refahı anaparanın miktarına bağlıdır. Ekonomik servet veya anapara devletin elinde tuttuğu, altın, gümüş miktarı veya ticari değer ile temsil edilir. Ticaretin gelişmesi sürümdeki para miktarının artmasını gerektirir. Bu olgu bütün merkantilistlerce kabul edilir. Ama bunun için sadece altın ve gümüş bolluğu yeterli değildir. Para saf olma özelliğini korumalıdır. Maden ayarı konusunda paranın bozulmuş haline karşı bozulmamış hali tercih edilir. Kurulan koloniler bir süre sonra elde edilen zenginliği göndermek yerine kendi ellerinde kalmasını istemişler ve bağımsızlıklarını ilan ederek kendi devletlerini kurmuşlardır ve bunun için gerektiğinde silahlı mücadeleler yaparak ve isyan ederek Avrupa ile sömürgeci bağlarını koparmışlardır. Ayrıca ABD ve Kanada bölgesinde yaşanan ‘Altına Hücum’ hareketi bu altın arayışının en ilginç örneklerindendir. Belirli bir miktar para basılırken karşılığında belirli bir oranda altın hazinede saklanır. Böylece gerektiğinde piyasaya altın satılarak para geri çekilebilir ve enflasyon denetim altında tutulabilir. Enflasyon birim mal başına düşen para fazlalığıdır. Kağıt parayı değerli kılan şey devletin verdiği güvencedir. Yani kağıt paranın imal edildiği maddenin gerçek değeri ihmal edilecek kadar azdır. Devlet otoritesi ortadan kalktığında para değersizleşir ve kağıda dönüşür.
Günümüzde, ekonomisi güçlü ülkelerin başka ülkelerdeki yer altı ve yerüstü zenginliklerine göz dikerek oralarda işletme açmaları ve açmaya çalışmaları sürmektedir. Bunun örneklerini etrafımızda görebiliriz…