SORU 1: Meşru müdafaa nedir?
Meşru müdafaa (meşru, yasal savunma) gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hâl ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiiller olarak belirlenmiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun süreklilik gösteren kararlarına göre, yasal savunma; Bir kimsenin kendisine veya başkasına yöneltilen ağır ve haksız bir saldırıyı uzaklaştırmak için gösterdiği zorunlu tepki olarak tanımlanmıştır.
Ceza hukukunda meşru savunma, bir hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilmektedir ve bu husus TCK m.25 ve m.27’de düzenlenmiştir. Savunmanın “saldırı ile orantılı biçimde” olması, yani saldırıyı defedecek ölçüde olması, meşru savunmanın temel koşullarından birisi olarak kabul edilmiştir. Saldırıya uğrayan kişi, ancak bu saldırıyı etkisiz kılacak ölçüde bir davranış gerçekleştirdiği takdirde, meşru savunma hukuka uygunluk nedeninden yararlanacaktır. Yasal savunmada bulunanın kaçma olanağı bulunmasına rağmen kaçmayıp savunmada bulunması halinde yasal savunmadan yararlanmaktadır.
SORU 2: Bir fiilin meşru müdafaa sayılmasının kalmasının şartları nedir?
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 06.11.2001 gün ve 1-224-236 sayılı kararına (ve diğer benzer kararlarına) göre bu şartlar saldırıya ilişkin ve savunmaya ilişkin olmak üzere temelde ikiye ayrılmaktadır.
A- Saldırıya ilişkin koşullar;
a) Bir Saldırı Bulunmalıdır ve Saldırı Varlığını Halen Devam Ettirmelidir.
Saldırının hukuka aykırı olması yeterlidir. Ayrıca suç teşkil etmesi gerekmez. Ancak saldırının halen varlığını geniş manada anlamak, başlayacağı muhakkak olan ve başladığı takdirde savunmayı olanaksız kılacak veya güç hale getirecek bir saldırıyı başlamış, keza bitmiş olmasına rağmen tekrarından korkulan bir saldırıyı henüz sona ermemiş saymak zorunludur. Saldırı ihmali davranışla da gerçekleşebilir. Saldırı icrai bir hareketi ifade ettiğine göre, hareketsizlik kural olarak saldırı oluşturmaz. Ancak, fail belirli bir şekilde hareket etmek zorunda ise bu zorunluluğa uymayarak hareketsiz kalırsa, hareketsizlik artık saldırı niteliği taşır. Saldırı bittikten sonra yapılacak hareketler saldırı değil öc alma olur. Bu tür fiillere ancak haksız tahrik hükümlerinin uygulanması mümkündür. Gelecekte olası bir saldırı söz konusu ise, bu durumu resmi makamlara bildirip saldırıdan kaçınmak olanağı bulunduğunda savunmanın zorunlu olduğundan söz edilemez. Hayali saldırılara karşı da yasal savunma olanaklı değildir.
Örneğin, Tutuklu bulunan veya gözlem altına alınıp ilk defa tutuklanmaya sevkedilen ve hakim tarafından salıverilmesine karar verilen sanık veya şüphelinin, gözlem altında tutulduğu kolluk tarafından veya tutuklu bulunduğu cezaevi idaresince serbest bırakılma işlemlerinin yapılmaması nedeniyle gözlem altından veya cezaevinden kaçmaya yönelik hareketlerinde yasal savunma kabul edilmelidir.
Örneğin, İntihara teşebbüs eden kişiye engel olmak için kuvvet kullanan kimse yasal savunma halindedir.
Örneğin, Fail kendisini öldürmeyi veya yaralamayı düşünen, henüz icra hareketlerine başlamamış olan birine karşı savunmada bulunursa yasal savunma altında sayılmamaktadır.
Örneğin, Sadece hane halkının sayısını kapıdan sorup öğrenmekle görevlendirilen nüfus memurunun yetkisi olmadığı halde zorla eve girmeye çalışması durumunda eve girmesini önlemeye yönelik aşırıya kaçamayan tepki hareketlerinde yasal savunma koşulları oluşur.
Örneğin: Cinsel arzuların tatminine yönelik talepler açısından tıbbi ve hukukî sınırların dışında zorla diğer eşi ile cinsel ilişkiye girmeye kalkması durumunda hakkın kötüye kullanılması sonucu gerçekleşen saldırı mevcut olduğundan, diğer eşin bu fiile karşı savunmada bulunması yasal savunma kapsamında değerlendirilmelidir.
Saldırıya maruz kalan kişinin, saldırının başlamasına kendi haksız hareketi ile sebebiyet vermiş olması durumunda ise, Yargıtay uygulamalarında, saldırıya uğrayan kimsenin kendi şahsi kusuru ile saldırıya sebebiyet vermesinin savunmanın meşruluğunu ortadan kaldırmayacağı, yasal savunmanın varlığının, ilk haksız hareket sonucu gerçekleşen etki ve tepki dengesinin gözetilmesi suretiyle belirlenmesi gerektiği yönünde kararlar vermiştir. Bu şartın en önemli noktası, failin uğradığı saldırıdan başka suretle kurtulmak imkanı olup olmadığını başka deyimle failin karşılaştığı saldırı dolayısıyla başka türlü hareket imkanı bulunup bulunmadığı keyfiyetidir.
b) Saldırı haksız olmalı ve Saldırı Kişinin Kendisine veya Başkasına Ait Bir Hakka Yönelmiş Olmalıdır.
Üçüncü kişi kendisine yönelen saldırı nedeniyle lehine yasal savunmada bulunulmasına izin vermezse ne olacaktır? Örneğin, sokak ortasında kocanın eşini yaralaması halinde eşin rızası olmadan da kocaya karşı yasal savunma olanaklı mıdır?
Bu durumu şu şekilde açıklayabiliriz; saçının kesilmesi için kuaföre giden eşinin, saçını kesmeye başlayan kişiye engel olmaya çalışan diğer eşin eylemi yasal savunma kapsamında sayılmazken, sokak ortasında eşini bıçakla yaralamaya devam eden kocaya karşı eşi savunmada bulunulmasını istemese de rızası muteber sınırların dışında olduğundan kocaya karşı cebir kullanılarak engel olunması halinde yasal savunma koşullarının varlığını kabul etmek gerekir.
c) Saldırı nefis ya da ırza yönelik olmalıdır. d) Saldırı ile savunma eşzamanlı olmalıdır.
Saldırı sona ermişse artık yasal savunmadan bahsedilemez. Ancak haksız tahrik hükümlerinin uygulanması söz konusu olur.
B- Savunmaya ilişkin koşullar;
a) Savunma zorunlu olmalıdır; savunmada zorunluluk bulunup bulunmadığı ise her olayın özelliğine göre saptanmalıdır.
Saldırının savunma yapılmaksızın başka şekilde bertaraf edilmesi olanağı varsa artık savunmanın zorunlu olduğundan dolayısıyla yasal savunmadan bahsedilemez. Failin yasal savunmadan yararlanabilmesi için, fiilin bir tecavüz teşkil ettiğini ve dolayısıyla, haksız olduğunu bilmesi ve söz konusu tecavüzü defetmek amacıyla hareket etmesinin mutlak gerekli şart olmadığı kanısındayım.
Ayrıca yasal savunmaya karşı yasal savunma da mümkün değildir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 22.05.1978 gün ve 34/178 sayılı kararına göre, haksız olarak ilk saldırıyı gerçekleştirip karşısındaki kişiyi yasal savunma haline koymuş ise, artık kendisi yasal savunma halinde bulunduğunu ileri süremez. Buna örnek verecek olursak, eşinin başına silah dayayarak tecavüze yeltenmiş olan kişiye karşı bıçaklı saldırıda bulunan kocayı öldüren saldırgan yasal savunmadan yararlanamaz.
b) Saldırı ile savunma arasında oran bulunmalıdır.
İlk önce kullanılan araçlar bakımından bir ölçülülük olup olmadığı, ikinci olarak da saldırı nedeniyle zarar gören hak ile savunma soncunda zarar gören hak arasında bir oranın bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır. Kullanılan araçlar bakımından bir ölçülülük ifadesinden mutlaka saldırıda kullanılan araçların aynısı ile karşılık verilmesi anlaşılmamalıdır. Önemli olan başka bir yöntem veya araçla olsa bile saldırıyı defedecek, etkisiz kılacak şekilde bir savunmada bulunulmasıdır. Savunmada kullanılan araçlar arasında bir seçim imkanı varsa, bu saldırıyı kat’i olarak hangi araç bertaraf edebilirse onun seçilmiş olması yerindedir.
Örneğin elinde bıçak olan saldırganı uzaklaştırmak için önce silahla havaya ateş edilmesi, bu yeterli gelmezse ayaklarına ateş edilerek durdurulması olanaklı iken doğrudan saldırgana ateş edilmesi halinde yasal savunmada oranının bulunduğundan söz edilemez.
AV. Ezgi ENGİN
Meşru müdafaa (meşru, yasal savunma) gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hâl ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiiller olarak belirlenmiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun süreklilik gösteren kararlarına göre, yasal savunma; Bir kimsenin kendisine veya başkasına yöneltilen ağır ve haksız bir saldırıyı uzaklaştırmak için gösterdiği zorunlu tepki olarak tanımlanmıştır.
Ceza hukukunda meşru savunma, bir hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilmektedir ve bu husus TCK m.25 ve m.27’de düzenlenmiştir. Savunmanın “saldırı ile orantılı biçimde” olması, yani saldırıyı defedecek ölçüde olması, meşru savunmanın temel koşullarından birisi olarak kabul edilmiştir. Saldırıya uğrayan kişi, ancak bu saldırıyı etkisiz kılacak ölçüde bir davranış gerçekleştirdiği takdirde, meşru savunma hukuka uygunluk nedeninden yararlanacaktır. Yasal savunmada bulunanın kaçma olanağı bulunmasına rağmen kaçmayıp savunmada bulunması halinde yasal savunmadan yararlanmaktadır.
SORU 2: Bir fiilin meşru müdafaa sayılmasının kalmasının şartları nedir?
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 06.11.2001 gün ve 1-224-236 sayılı kararına (ve diğer benzer kararlarına) göre bu şartlar saldırıya ilişkin ve savunmaya ilişkin olmak üzere temelde ikiye ayrılmaktadır.
A- Saldırıya ilişkin koşullar;
a) Bir Saldırı Bulunmalıdır ve Saldırı Varlığını Halen Devam Ettirmelidir.
Saldırının hukuka aykırı olması yeterlidir. Ayrıca suç teşkil etmesi gerekmez. Ancak saldırının halen varlığını geniş manada anlamak, başlayacağı muhakkak olan ve başladığı takdirde savunmayı olanaksız kılacak veya güç hale getirecek bir saldırıyı başlamış, keza bitmiş olmasına rağmen tekrarından korkulan bir saldırıyı henüz sona ermemiş saymak zorunludur. Saldırı ihmali davranışla da gerçekleşebilir. Saldırı icrai bir hareketi ifade ettiğine göre, hareketsizlik kural olarak saldırı oluşturmaz. Ancak, fail belirli bir şekilde hareket etmek zorunda ise bu zorunluluğa uymayarak hareketsiz kalırsa, hareketsizlik artık saldırı niteliği taşır. Saldırı bittikten sonra yapılacak hareketler saldırı değil öc alma olur. Bu tür fiillere ancak haksız tahrik hükümlerinin uygulanması mümkündür. Gelecekte olası bir saldırı söz konusu ise, bu durumu resmi makamlara bildirip saldırıdan kaçınmak olanağı bulunduğunda savunmanın zorunlu olduğundan söz edilemez. Hayali saldırılara karşı da yasal savunma olanaklı değildir.
Örneğin, Tutuklu bulunan veya gözlem altına alınıp ilk defa tutuklanmaya sevkedilen ve hakim tarafından salıverilmesine karar verilen sanık veya şüphelinin, gözlem altında tutulduğu kolluk tarafından veya tutuklu bulunduğu cezaevi idaresince serbest bırakılma işlemlerinin yapılmaması nedeniyle gözlem altından veya cezaevinden kaçmaya yönelik hareketlerinde yasal savunma kabul edilmelidir.
Örneğin, İntihara teşebbüs eden kişiye engel olmak için kuvvet kullanan kimse yasal savunma halindedir.
Örneğin, Fail kendisini öldürmeyi veya yaralamayı düşünen, henüz icra hareketlerine başlamamış olan birine karşı savunmada bulunursa yasal savunma altında sayılmamaktadır.
Örneğin, Sadece hane halkının sayısını kapıdan sorup öğrenmekle görevlendirilen nüfus memurunun yetkisi olmadığı halde zorla eve girmeye çalışması durumunda eve girmesini önlemeye yönelik aşırıya kaçamayan tepki hareketlerinde yasal savunma koşulları oluşur.
Örneğin: Cinsel arzuların tatminine yönelik talepler açısından tıbbi ve hukukî sınırların dışında zorla diğer eşi ile cinsel ilişkiye girmeye kalkması durumunda hakkın kötüye kullanılması sonucu gerçekleşen saldırı mevcut olduğundan, diğer eşin bu fiile karşı savunmada bulunması yasal savunma kapsamında değerlendirilmelidir.
Saldırıya maruz kalan kişinin, saldırının başlamasına kendi haksız hareketi ile sebebiyet vermiş olması durumunda ise, Yargıtay uygulamalarında, saldırıya uğrayan kimsenin kendi şahsi kusuru ile saldırıya sebebiyet vermesinin savunmanın meşruluğunu ortadan kaldırmayacağı, yasal savunmanın varlığının, ilk haksız hareket sonucu gerçekleşen etki ve tepki dengesinin gözetilmesi suretiyle belirlenmesi gerektiği yönünde kararlar vermiştir. Bu şartın en önemli noktası, failin uğradığı saldırıdan başka suretle kurtulmak imkanı olup olmadığını başka deyimle failin karşılaştığı saldırı dolayısıyla başka türlü hareket imkanı bulunup bulunmadığı keyfiyetidir.
b) Saldırı haksız olmalı ve Saldırı Kişinin Kendisine veya Başkasına Ait Bir Hakka Yönelmiş Olmalıdır.
Üçüncü kişi kendisine yönelen saldırı nedeniyle lehine yasal savunmada bulunulmasına izin vermezse ne olacaktır? Örneğin, sokak ortasında kocanın eşini yaralaması halinde eşin rızası olmadan da kocaya karşı yasal savunma olanaklı mıdır?
Bu durumu şu şekilde açıklayabiliriz; saçının kesilmesi için kuaföre giden eşinin, saçını kesmeye başlayan kişiye engel olmaya çalışan diğer eşin eylemi yasal savunma kapsamında sayılmazken, sokak ortasında eşini bıçakla yaralamaya devam eden kocaya karşı eşi savunmada bulunulmasını istemese de rızası muteber sınırların dışında olduğundan kocaya karşı cebir kullanılarak engel olunması halinde yasal savunma koşullarının varlığını kabul etmek gerekir.
c) Saldırı nefis ya da ırza yönelik olmalıdır. d) Saldırı ile savunma eşzamanlı olmalıdır.
Saldırı sona ermişse artık yasal savunmadan bahsedilemez. Ancak haksız tahrik hükümlerinin uygulanması söz konusu olur.
B- Savunmaya ilişkin koşullar;
a) Savunma zorunlu olmalıdır; savunmada zorunluluk bulunup bulunmadığı ise her olayın özelliğine göre saptanmalıdır.
Saldırının savunma yapılmaksızın başka şekilde bertaraf edilmesi olanağı varsa artık savunmanın zorunlu olduğundan dolayısıyla yasal savunmadan bahsedilemez. Failin yasal savunmadan yararlanabilmesi için, fiilin bir tecavüz teşkil ettiğini ve dolayısıyla, haksız olduğunu bilmesi ve söz konusu tecavüzü defetmek amacıyla hareket etmesinin mutlak gerekli şart olmadığı kanısındayım.
Ayrıca yasal savunmaya karşı yasal savunma da mümkün değildir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 22.05.1978 gün ve 34/178 sayılı kararına göre, haksız olarak ilk saldırıyı gerçekleştirip karşısındaki kişiyi yasal savunma haline koymuş ise, artık kendisi yasal savunma halinde bulunduğunu ileri süremez. Buna örnek verecek olursak, eşinin başına silah dayayarak tecavüze yeltenmiş olan kişiye karşı bıçaklı saldırıda bulunan kocayı öldüren saldırgan yasal savunmadan yararlanamaz.
b) Saldırı ile savunma arasında oran bulunmalıdır.
İlk önce kullanılan araçlar bakımından bir ölçülülük olup olmadığı, ikinci olarak da saldırı nedeniyle zarar gören hak ile savunma soncunda zarar gören hak arasında bir oranın bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır. Kullanılan araçlar bakımından bir ölçülülük ifadesinden mutlaka saldırıda kullanılan araçların aynısı ile karşılık verilmesi anlaşılmamalıdır. Önemli olan başka bir yöntem veya araçla olsa bile saldırıyı defedecek, etkisiz kılacak şekilde bir savunmada bulunulmasıdır. Savunmada kullanılan araçlar arasında bir seçim imkanı varsa, bu saldırıyı kat’i olarak hangi araç bertaraf edebilirse onun seçilmiş olması yerindedir.
Örneğin elinde bıçak olan saldırganı uzaklaştırmak için önce silahla havaya ateş edilmesi, bu yeterli gelmezse ayaklarına ateş edilerek durdurulması olanaklı iken doğrudan saldırgana ateş edilmesi halinde yasal savunmada oranının bulunduğundan söz edilemez.
AV. Ezgi ENGİN