Musiki ve müzik kelimeleri bize sanki aynı anlamda bütünleşiyor gibi gelebilir. Fransızcadan aldığımız “müzik” kelimesi Latince “musica“dan o da Eski Yunancadaki “Moũsai” yani “ilham perileri“ kelimesinden geliyor. Musiki kelimesi ise Arapçadan Türkçeye çevrilmiş ve günümüzde hala kullanılmakta olan bir kelimedir. İşte bu iki kelimenin hem yazımı farklı olup hem de sanatsal bakış açısı, yorumu ve en önemlisi ruhu ile birbirinden ayrılıyor. Amacım bu iki derin sanatsal olguyu birbiri ile çatıştırmak değil. Sadece iki sanatın da birbirinden farklı olduğunu sizlere açıklayabilmek olacaktır.
‘’Türk musikisi eğitimi alan batı müziği icra edemez.’’ dogmasının yıkılışı bence Berlin Duvarı'nın göçmesi kadar önemli. Bu cümle ile birçok musiki insanının özgüvenini kaybettirip yeni başlangıçlara adım atamamasına sebep oluyordu. Bu dogmanın tamamen yıkıldığını sizlere belirtmem pek mümkün olmayacaktır. Ben musiki icra eden bir vatandaşım. Bahsettiğim cümle ile günlük hayatımda çok karşılaştım ve karşılaşmaya devam ediyorum. Özgüvenimin kırılmasına ve batı müziğine karşı önyargılı yaklaşmama yol açıyor. Hepimizin bildiği üzere ‘’Sanatçı’’ ‘’Müzisyen’’ dediğimiz insanlar hayata evrensel bakabilmelidir. Eğer böyle bir yaklaşım sergileyemezler ise o zaman ne bir sanatçı ne de müzisyen olabilirler. Unutmayın! ‘’Müzik evrenin ortak dilidir.”
‘’Cihat Aşkın’’ adını belki duymuşsunuzdur. Aşkın musiki ve müziğin sentezlenmiş halidir. İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı mezunu olup Londra Kraliyet Müzik Kolejinde öğrenim görmüştür. Solist diploması almıştır ve birçok müzik dalında uzayan başarı grafiği…İnsan böyle örnekler ile karşılaşınca istemsizce önyargılarını ortadan kaldırıyor ve cesaretleniyor.
‘’Bir dalda kırk güvercin’’ Türkiye’de bulunan konservatuvar bölümlerinde eğitmenlik yapan değerli hocalarımızın bazıları bu sentezi hala kendilerine kabul ettiremedi. Bir akademisyenin ya da normal yoldan geçen bir insanın bile bu denli galiz cümle sarf etmesini aklım almıyor alamaz. Kin ve nefretin olduğu bir yerde sanat icra etmek ne kadar doğru olabilir ? Şahit olduğum bu olayı sizlere bahsederken bile yüzüm kızarmadı değil açıkçası… Bu aslında bir Batı-Doğu çatışması genel olarak baktığımızda lakin bu senteze gerek olmadığını dile getirerek sırt çevirmeye devam ediyorlar.
Musiki bize Arap kültürünü, Osmanlı kültürünü yansıtırken müzik bize Yunan kültürünü, Avrupa kültürünü yansıtıyor lakin bu iki olgunun tek bir amacı var değerli okurlar o da insanlık için ve sanat için var olmalarıdır. Bu var olmalarının sebebiyeti icra-i faaliyet gösteren değerli sanatkarlarımızdır. Eminim bu ayrımı yapabilen ve bu iki olgunun tek bir yolda ilerleyebileceğine inanan bir nesil yetişecek.
‘’Cihat Aşkın’’ adını belki duymuşsunuzdur. Aşkın musiki ve müziğin sentezlenmiş halidir. İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı mezunu olup Londra Kraliyet Müzik Kolejinde öğrenim görmüştür. Solist diploması almıştır ve birçok müzik dalında uzayan başarı grafiği…İnsan böyle örnekler ile karşılaşınca istemsizce önyargılarını ortadan kaldırıyor ve cesaretleniyor.
‘’Bir dalda kırk güvercin’’ Türkiye’de bulunan konservatuvar bölümlerinde eğitmenlik yapan değerli hocalarımızın bazıları bu sentezi hala kendilerine kabul ettiremedi. Bir akademisyenin ya da normal yoldan geçen bir insanın bile bu denli galiz cümle sarf etmesini aklım almıyor alamaz. Kin ve nefretin olduğu bir yerde sanat icra etmek ne kadar doğru olabilir ? Şahit olduğum bu olayı sizlere bahsederken bile yüzüm kızarmadı değil açıkçası… Bu aslında bir Batı-Doğu çatışması genel olarak baktığımızda lakin bu senteze gerek olmadığını dile getirerek sırt çevirmeye devam ediyorlar.
Musiki bize Arap kültürünü, Osmanlı kültürünü yansıtırken müzik bize Yunan kültürünü, Avrupa kültürünü yansıtıyor lakin bu iki olgunun tek bir amacı var değerli okurlar o da insanlık için ve sanat için var olmalarıdır. Bu var olmalarının sebebiyeti icra-i faaliyet gösteren değerli sanatkarlarımızdır. Eminim bu ayrımı yapabilen ve bu iki olgunun tek bir yolda ilerleyebileceğine inanan bir nesil yetişecek.