Türkiye ekonomisinin kabuk değiştirdiği günlere dönelim mi biraz? Hadi dönelim.
Türkiye ekonomisinin serbest piyasa anlayışına teslim edilerek kapitalist dünyaya tüm ekonomik kapıların açıldığı yıllara,rekabetçi fiyat politikalarının, kar maksimizasyonu serbestliğinin olanak bulduğu o ilk yıla dönelim. Türkiye’nin uyguladığı dışa kapalı devletçi politikalardan vaz geçilen, üretmek yerine ithal etmeyi yeğleyen, dış âleme tamamen açık Türkiye’nin yaratılmak istendiği o ilk güne. 24 Ocak 1980 gününe dönüyoruz. O gün itibariyle ülkenin makro ekonomik hesapları dış âlem hesap edilerek yapılmıştı. Özel sektörün ve girişimciliğin önü tüm alanlarda açılmıştı o gün alınan kararlarla. Devletin ekonomide ki payı küçültülmüş ve Mustafa Kemal ATATÜRK’ün DEVLETÇİLİK anlayışı yeni bir modele sokulmuştu. Bu durum ülkeyi karaborsa cennetine dönüştürmüştü. Ülke ekonomik olarak iflas etmiş ve toplum kaosa sürüklenmişti. Kamunun fiyat denetimlerinde taraf olmaması, fiyatların arz talep dengesi ile belirlenmesi ve yabancı sermaye için zemin hazırlanması ilk hedefti bu kararlarda. Faiz oranlarının artık devlet tarafından değil piyasa tarafından belirlenmesi ve reel faizin oluşması için 24 Ocak kararları yeterli olmuştu. IMF dayatması olan bu kararların uygulanması gerekiyordu ve bunun için de bir dikta rejimi lazımdı.
Türkiye’nin uluslararası sermayeye teslim olmasını sağlamanın yolunu Kenan EVREN 12 Eylül 1980 günü yaptığı askeri darbe ile açtı. Türk İslam sentezli bir resmi ideoloji oluşmuştu darbe ile. Türkiye’de artık siyasal İslam’ın önü açılmıştı. Uluslararası sermayenin bölgesel planlarına karşı çıkabilecek Kemalist idealistlerin siyasi yolları kapanmıştı artık.
Bu gelişmeler yaşanırken geçen zamanda SSCB çöktü, Berlin Duvarı yıkıldı, Irak ile İran savaşmaktan yoruldu ama Saddam huyundan vaz geçmedi ve Kuveyt’i işgal ederek ABD ordusuna Basra Körfezi’ne giriş sebebi yarattı. Artık dünyanın odak noktasında yer alan bir Türkiye vardı ve ekonomik doktrini tamamen dışa bağımlı hale getirilerek güçlü sermayeye peşkeş çekilmişti.
ABD’nin önüne 70’li yıllarda olduğu gibi bir kez daha Bülent ECEVİT çıkmıştı. ABD’nin 2000’li yılların başında kurduğu Irak hayalinin önünde ki tek engeldi ECEVİT ve O engel de sağlık sorunları yaratılarak aşıldı ABD tarafından. 2003 yılında artık ABD Irak’ı işgal etmişti ve Saddam’ı ABD askerleri kıyı bucak aramaktaydı. Laiklik olmadan demokrasinin hiçbir şeklinin varlığını sürdüremeyeceği gerçeğini Arap Baharı yaşayanlar (Saddam ve Kaddafi) acı bir şekilde anladılar ve ağır faturasını da katledilerek canlarıyla ödediler.
Tüm bu olanların iki amacı vardı. Petrol ve İsrail’in güvenliği. Milyonlarca insan öldü geçen süre boyunca. Nesiller eğitimsiz, babasız, çarpıtılmış inançlarla büyüdüler.
Durum halen aynı. Suriye bölünmüş toplulukların iç savaş yaşadığı ülke konumunda. Irak’ın yönetim şekli de modeli de belli değil. Filistin tam bir kan gölü halinde. Ürdün ve Libya adeta manda altında. Mısır kaosun dibine vurmuş durumda. İran ambargo ile ezilirken Türkiye terörle mücadeleyi sınır ötesine taşımak zorunda kalmış durumda.
Gözü dönmüş Vatikan ve ABD tüm dünyayı insan mezbahasına döndürmüş durumdalar. Mutlu insana rastlamak için film seyretmek gerekiyor. Çünkü artık mutluluğun ancak rol gereği olabildiği gerçeğini gördü tüm dünya.
YAZARLAR
Yayınlanma: 08 Kasım 2018 - 13:34
Mutluluk Rolü
Türkiye ekonomisinin kabuk değiştirdiği günlere dönelim mi biraz? Hadi dönelim
YAZARLAR
08 Kasım 2018 - 13:34
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir