İnsan bir ölüme bir de güneşe direkt bakamazmış diye biliyordum. Ta ki Nesli "can" verene kadar. Artık çok iyi biliyorum ki insan hem ölüme hem de güneşe aynı anda ve direkt bakabilirmiş.
O bize genç, dinamik ve hayallerle dolu yaşamında bir çok şey öğretti de gitti. Çok da güzel gitti. Hatta en güzel gitti. Birçoğumuz onun ardından biliyoruz.
ki biz aslında yaşamıyormuşuz. Nefes alıyormuşuz sadece. Kaçımız her sabah minik bir serçe gibi inatla bizim için atan kalbimize direkt el uzatıp dokunup şükrettik.
Kaçımız usul usul inip kalkan göğüs kafesimize hapsolmuş ciğerimize her nefeste değil bir nefes de bile olsa şükran duyduk. Yaşıyor muyuz sizce biz!!!.Nesli"can" girdi gireli hayatımıza yaşadığımız mı yoksa yaşamadığımız mı değdi gözümüze gözümüze.
Beyler bayanlar. O kısacık ömrüne bir sürü güzel anı. Binlerce milyonlarca güzel kalp ve ölüme göz kırpıp hayatin eline tutmuş bu güzel insanın yanında biz olsak olsak bir buz kütlesi kadarız.
Milyonlarca hüzün ve kahır mesajları Nesli "can"için değil biliyor musun? İnsanlar kendi çaresizliklerini gördüler. Sağlıklı organları ve uzuvları vardı oysa. Ama hiçbirimiz Nesli"can" kadar olamadık ya. Ondandır gözyaşı üzüntü ve çaresizliğimiz. Hayat yaşandığı kadar var. Tek kârın biriktirdiğin paralar değil anılar.
Zaman bizi bizden uzaklaştıran değil, aksine bizi bize daha da yaklaştıran bir unsur olmalı. Yaşadığımız değil sadece yaşamak mümkünken yaşayamadıklarımızdan da sorumluyuz kendimize karşı. Ve ne zaman ki suretimiz aslımıza üstün gelmeye başlıyor, o zaman kapanmaz bir mesafe oluyor kendimizle aramızda. Hakkı verilerek yaşanmayan her an içimizdeki kırılganlığı biraz daha büyütüyor. Daha çok korkar oluyoruz ölmekten. Ve korktukça ölen ve gömüleceği günü bekleyen yığınlar haline dönüşüyoruz.
Bu kadar anlamdan yoksun yaşıyorken yaşama değil ölüme çare arıyoruz anlaşılmaz bir biçimde.
Ve bir gün bu hırsımız ölüme bile çare bulsa o sonsuz ömür kendimizle olan mesafemizi kapatmaya da yetmeyecek maalesef. Ve işte tam da bu anda, bir gün biri çıkıyor ansızın, kalan o kısacık ömrüne bizden çok daha fazla şey sığdırıyor.
Evet Nesli"can" verdi.
Ama aslında giderken hepimize "can" verdi.
O bize genç, dinamik ve hayallerle dolu yaşamında bir çok şey öğretti de gitti. Çok da güzel gitti. Hatta en güzel gitti. Birçoğumuz onun ardından biliyoruz.
ki biz aslında yaşamıyormuşuz. Nefes alıyormuşuz sadece. Kaçımız her sabah minik bir serçe gibi inatla bizim için atan kalbimize direkt el uzatıp dokunup şükrettik.
Kaçımız usul usul inip kalkan göğüs kafesimize hapsolmuş ciğerimize her nefeste değil bir nefes de bile olsa şükran duyduk. Yaşıyor muyuz sizce biz!!!.Nesli"can" girdi gireli hayatımıza yaşadığımız mı yoksa yaşamadığımız mı değdi gözümüze gözümüze.
Beyler bayanlar. O kısacık ömrüne bir sürü güzel anı. Binlerce milyonlarca güzel kalp ve ölüme göz kırpıp hayatin eline tutmuş bu güzel insanın yanında biz olsak olsak bir buz kütlesi kadarız.
Milyonlarca hüzün ve kahır mesajları Nesli "can"için değil biliyor musun? İnsanlar kendi çaresizliklerini gördüler. Sağlıklı organları ve uzuvları vardı oysa. Ama hiçbirimiz Nesli"can" kadar olamadık ya. Ondandır gözyaşı üzüntü ve çaresizliğimiz. Hayat yaşandığı kadar var. Tek kârın biriktirdiğin paralar değil anılar.
Zaman bizi bizden uzaklaştıran değil, aksine bizi bize daha da yaklaştıran bir unsur olmalı. Yaşadığımız değil sadece yaşamak mümkünken yaşayamadıklarımızdan da sorumluyuz kendimize karşı. Ve ne zaman ki suretimiz aslımıza üstün gelmeye başlıyor, o zaman kapanmaz bir mesafe oluyor kendimizle aramızda. Hakkı verilerek yaşanmayan her an içimizdeki kırılganlığı biraz daha büyütüyor. Daha çok korkar oluyoruz ölmekten. Ve korktukça ölen ve gömüleceği günü bekleyen yığınlar haline dönüşüyoruz.
Bu kadar anlamdan yoksun yaşıyorken yaşama değil ölüme çare arıyoruz anlaşılmaz bir biçimde.
Ve bir gün bu hırsımız ölüme bile çare bulsa o sonsuz ömür kendimizle olan mesafemizi kapatmaya da yetmeyecek maalesef. Ve işte tam da bu anda, bir gün biri çıkıyor ansızın, kalan o kısacık ömrüne bizden çok daha fazla şey sığdırıyor.
Evet Nesli"can" verdi.
Ama aslında giderken hepimize "can" verdi.