Herkese merhaba,
Bugün sizlere bir hikaye anlatmak istiyorum. Bahsettiğim kişi hayal ürünü,olay ise gerçektir ve sık sık karşılaştığımız durumların sembolik bir öyküdür.
Önce kahramanımızı biraz tanıyalım. Asude hanım ortalama bir ailede büyümüş, 30lu yaşlarının başında ve 2 çocuğu var. Eşi de çalışmakta. Asude hanım alanında iş bulamamış bir üniversite mezunu. Daha önceden de yaptığı gibi kendi ve ailesinin geçimini sağlayabilmek adına bir avm’de yabancı bir markanın satış görevlisi olarak çalışmaya başlıyor. Asude hanımın kendi gibi satış görevlisi arkadaşları ve birkaç tane de sorumlu müdürü mevcut. Bir tanesi mağazada onunla birlikte çalışmakta. Birkaç tanesi ara ara mağaza gelip davranışlarını,giyimlerini,müşteriler ile iletişimlerini, mağazanın düzenini ve onlara ne kadar kazanç getirdiklerini denetlemek ile görevli. İşin ilk günlerinde çalışma arkadaşları kendisine ne yapması gerektiğini anlatıp işi öğretmeye başlıyorlar. Bu sıralarda Asude hanım ara ara arkadaşlarının kendi aralarında ki konuşmalarına tanıdıklık etmekte. Bu konuşmaların içerikleri genelde şöyle olabiliyor. ‘’X hanımı da diğer büyük mağazadan buraya sürmüşler’’ ‘’Bizim başımızda müdür diye geziyor’’ , ‘’İşten çıkarmadan önce ki son şansıymış öyle duydum’’ ‘’Mağazada hiçbir iş yapmadan sadece oturuyor’’ ‘’ben hastaneye gidecektim izin verilmedi’’ gibi gibi… İçeriye her müşteri girdiğinde hava anında değişiyor. Herkes en mutlu yüz ifadesi ile karşılama yapmak,müşterileri ile özenle ilgilenmek, gerekirse pembe yalanlar söylemek ve onlara mutlaka bir şeyler satabilmek zorunda. Çalışan herkesin bu yönde çabalaması isteniyor. Bir şey almadan çıkan müşterilerin arkasından iş arkadaşlarının ofladığını ve ‘’madem almayacaksın neden giriyorsun’’ diye söylendiğini duyuyor Asude hanım. Kendisi bu düşünceden uzak, siteme anlam veremiyor.’’ Almak zorunda değil ki’’ diyor içinden. Fakat çalışma arkadaşının streslerinin nedenini daha sonra mağaza müdürleri ile yaptıkları haftalık değerlendirmede anlıyor. ‘’Bakın arkadaşlar bugün içeriye 80 kişi girmiş, sadece 5 tane ürün satmışız.Neden? Diğer günler de bu şekilde devam ediyor. Yukarıdan bastırıyorlar. Lütfen daha çok çabalayın. İşimizden olmayalım’’ Asude hanım kapıda bir sayaç olduğunu o gün öğreniyor. Bu süreçte kendisi 8 saat boyunca sadece 1 saatlik yemek molasında oturma hakkına sahip. Herkes ayakta hazır şekilde müşteri beklemek ve mağaza içindeki temiz ve şık görünümü korumak zorunda. Asude hanımın ayakları dayanamayacak kadar ağrıyor olsada ‘’olsun’’ diyor. ‘’neyse ki iş buldum. Yakında alışırım’’ Fakat akşam işten çıkıp eve gittiğinde hiçbir şey yapacak enerjisi kalmamış, ayakta bile duramayacak noktada oluyor. Çocukları ile ilgilenmeyi çok istiyor. Fakat inanılmaz yorgun ve gün içinde yaşadıkları onda ister istemez bir gerilim yaratmakta. Bunun farkında. Çocukları ufak bir gürültü yaptığında bile tahammül edememeye başladı. Kızı ona birşeyler anlattığında dinlemeye katlanamıyor. Çocuğu geçiştiriyor. Daha sonra bunu yaptığı için kendisini daha da kötü hissediyor. Bu durumu çocuğu yada eşi ile paylaşmak istemiyor. Bu düşünceleri ile tamamen yapayalnız kalmayı seçiyor. Hem vicdan azabı hem öfke hemde yorgunluk içerisinde kıvrılan bir döngü halini alıyor bu durum.. Başka bir gün mağazaya denetlemeden sorumlu kendinden yaşça küçük olan müdür geliyor. Rutin çalışmalarını yaptıktan sonra Asude hanımla özel konuşmak istiyor. Asude hanıma satışlarının çok az olduğunu bu şekilde devam ederse kendisini başka bir mağazaya gönderebileceğini , oradaki performansına göre durum değerlendirmesi yaparak iş geleceğini hakkında konuşacaklarını belirtiyor. Bu durum Asude hanımı daha da çok strese sokuyor. İçeriye bir müşteri girdiğinde stres etkisi ile eli ayağına dolaşıyor. Tek amacı müdürünün ondan istediğini yapabilmek. Böylece evinden 2 saat uzaklıkta ki başka bir mağazaya gitmeyebilir. Peki ya işten çıkartılırsa.. İşsiz kalırsam ne yaparım diye düşünüyor bir taraftan. Oğlunun veli toplantısı da vardı bugün ona da gidemedi.. İnanılmaz bir huzursuzluk ve gerginlik içerisinde gün bitiyor. Eşi ve çocukları ile iletişim kurabilmekte zorlanıyor. Aklı hala müdürünün dediklerinde.. Oğlunun ne anlattığını duymuyor bile. Çocuğunun annesinin onu dinlemiyor oluşunun hüznü ile odadan çıktığını görüyor. Kendini daha çok suçlu hissediyor. Ertesi sabah tekrar işe gidiyor..Bütün bu duygu ve düşünceler ile nasıl başaçıkacağını bilmeden günler geçip gidiyor..
Günlük hayatımızda yaşadığımız stres ve bunun üstesinden gelemiyor oluşumuz, aile içerisinde iletişim kaybına neden olabilmekte. İletişimi kopmuş bir ailede ise sağlıklı bağlar kurmanın mümkün olmadığını gözlüyoruz. Evet hayatımız oldukça yoğun geçiyor olabilir fakat bu durum aynı zamanda aslında bizim olaylara neler atfettiğimiz,onları nasıl yorumladığımız ile de ilgidilir. Kendi çalışmalarımız, ve ya bu yeterli gelmez ise profesyonel bir yardım ile bu stresin yön değiştirmesini sağlamamız mümkündür. İçinde bulunduğumuz durumu çıkmaz sokak olarak görmeyi biraz olsun bırakabilirsek aydınlık yollarda yürümenin tadını çıkartabiliriz. Yeter ki belirli bir farkındalığa sahip olalım. Hayatımız için faydalı adımlar atmayı unutmayalım..
Bengü İncesu
Psikolog,Aile Danışmanı
YAZARLAR
Yayınlanma: 20 Mayıs 2020 - 13:33
Öykü içinde öykü
Herkese merhaba, Bugün sizlere bir hikaye anlatmak istiyorum
YAZARLAR
20 Mayıs 2020 - 13:33
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir