Çocuk İstismarı’nın hukuki boyutu konusu geçtiğimiz gün Saadet Öğretmen Çocuk İstismarı İle Mücadele Derneği (UCİM) Çanakkale Şubesi tarafından canlı yayında konuşuldu.
Çanakkale UCİM, düzenlediği canlı yayında dernek üyelerine, ailelerine ve UCİM takipçilerine ‘Çocuk İstismarının Hukuki Boyutu’ konusu hakkında Avukat Melis Söylemez ile canlı yayında bir araya geldi. Çanakkale UCİM Sorumlusu Şehpal Ovalı yayında, pandemi sürecinin dezavantajını avantaja çevirdiklerini belirtti. Ovalı açıklamalarına şöyle devam etti, “ Bu online eğitimler sayesinde hem kendi bünyemizde çok güzel akademik eğitimler alıyoruz hem de biz de UCİM Çanakkale koordinatörleri olarak üyelerimize eğitim düzenleyelim online olarak. Bu süreçte zaten evdeyiz ve bunu en iyi şekilde değerlendirmiş olacağını düşündük. Çanakkale’de UCİM’in üçüncü yılı. Kurulduğumuzdan beri çok güzel işler yaptığımızı düşünüyoruz. Bir mahkeme sürecimiz oldu, bir tanesinin de takip aşamasındayız şu an. Birincisinde güzel bir sonuç aldık, ikincisinde de umarım alacağız, ailelerin yanındayız” ifadelerini kullandı.
AĞLAMAK GİBİ TEPKİLER GÖSTERMEMELİYİZ
Düzenlenen online eğitimde, istismarın hukuki boyutunu anlatan Avukat Melis Söylemez, süreçte çocuğun ve ailelerin neler yaşadığı, nasıl bir süreç işlendiği, haklarımız gibi konular hakkında bilgi verdi. İstismara uğrayan bir çocuğun ailesi ilk önce kolluk kuvvetlerine bildirmesinin ardından ne yapmaları gerektiğini anlatan Avukat Söylemez, “Önce çocuğun belli davranış özellikleri var ve bu davranış özelliklerinin olağanın dışına çıktığını düşünüyorsak, örneğin çocuk her zamankinden agresifse, altını ıslatma gibi bir özellik geliştirmişse, olur olmadık yerde tartışma çıkarıyorsa ya da tam tersi içine kapanmışsa, tabi yaş durumuna ve kültürel yapıya göre değişiklik gözetmekle birlikte, çocukta farklı bir değişiklik görüyorsak bir istismar şüphesi içimize doğmalı. Çocuk bazen bunu kendi anlatma yolunu seçebiliyor, bazen de saklama yolunu seçebiliyor. Biz istismara uğradığının fark edilmesinden sonraki aşamayı konuşacağız. Öncelikle çocuğu yargılamadan, suçlamadan, kendisini ifade etmesini izin verilecek şekilde çocuğu dinlemeliyiz. Ağlamak gibi tepkiler göstermemeliyiz kesinlikle. Şefkat göstermeliyiz ama bir yandan da olayın oluş zamanına göre bazı önlemler almalıyız. Bir ihbarda bulanacağız ama bir istismar vakası gerçekleşmesinden itibaren ilk 72 saat bizim için çok önemli. Eğer bu 72 saatin dolmadığını biliyorsak, bazı deliller çok önemli. Çocuğun bedeni üzerinde ve kıyafetleri üzerindeki deliller çok önemli. Bunların saklanması gerekiyor. Çocuğun kişisel temizliği, dış aldırmak gibi işlemlere girilmeden doğrudan bu delillerin bir kenara ayrılması gerekiyor. Bunların her biri adli delil kapsamındadır, en önemli verilerdendir” diyerek, bilgi vermeye devam etti. ÇANAKKALE’DE ÇOCUK İZLEM MERKEZİ YOK
İhbar sonrasında mahkeme sürecinin işleyişi hakkında bilgi veren Söylemez, “Çocuğun istismara uğradığının resmi bir şekilde makamlara bildirilmesi sürecinde adli süreç başlamış oluyor. Cumhuriyet savcılığına olabilir veya jandarmaya olabilir ya da Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bildirilmesiyle de olabilir. Kanunumuzun öngördüğü protokolden bahsedeyim; öncelikle Çocuk İzlem Merkezlerini anlatayım. Eskiden gelen yanlış bir uygulamamız var, çocuk normalde kural olarak ifadesinin uzmanlar eşliğinde alınması ve tek bir seferde alınması gerekmekte. Bu ifade ile yetinilip çocuğun tekrar tekrar dinlenmesi önlenmesi gerekiyor ancak ne yazık ki eskiden beri gelen uygulamada çocuk önce kolluk kuvvetlerince veya savcılık tarafından dinleniyor, sonra kendisine atanan avukat tarafından bir kez daha dinleniyor, bir uzman psikolog tarafından bir kere daha dinleniyor, duruşma aşamasında da bir kez daha dinleniyor. Bunun önüne geçmek için 2012 yılında yeni bir prosedür getirildi ve Çocuk İzlem Merkezleri’nin kurulmasına karar verildi. Çocuk İzlem Merkezleri’nde aslında Sağlık Bakanlığı’nın bünyesinde kurulan, çocuğun tamamen kendisini rahat hissedebilecek şekilde, bir uzmanın yardımıyla ifadesinin alınmasını sağlayan bir odaya alınması ve odanın arkasındaki cam bölmede, savcılık, avukat, diğer uzmanların görüntü ve ses kayıt yöntemi ile bir arada ifadenin kayda alınması. Sorulması gereken soru varsa, çocuğa doğrudan temas yerine uzman kişi tarafından sorulmasının sağlanması ile işleyen bir yöntem. Ancak maalesef Türkiye’nin her tarafından Çocuk İzlem Merkezi yok. Çanakkale’de de yok. O yüzden pratikte ifadeler diğer bahsettiğim şekilde alınmaya devam ediyor” dedi. BU MAĞDURİYET ASGARİ DÜZEYE İNDİRİLEBİLİR
“Çocuk İzlem Merkezi’nin olmaması çocuğun defalarca ifade vermesinin zorunlu olduğu izlenimini yaratmasın. Konuyla ilgili çalışan hakimlerin, savcıların, avukatların, sosyal hizmet uzmanların dikkatiyle yine bu mağduriyet asgari düzeye indirilebilir” diyen Avukat Söylemez, şöyle örnek verdi: “Çocukla hiçbir şekilde konuşmadan hepsi bir araya toplandıktan sonra güzel ve tatlı bir dil ile konuşulabilir ve bu aynı zamanda ses ve görüntü kaydı altına alınabilir ve gerekmedikçe duruşma aşamasında çocuğun dinlenmesi engellenebilir. Bizim işleyişimizde kural olarak bunlar dikkat edilmiyor. Duruşma günü belirlendiği anda çocuk duruşmaya davet ediliyor ve ilk duruşmada sanık ve çocuk yüz yüze geliyor. Oysa yapılması gereken, ilk duruşma görüldükten sonra, çok gerekli bir durum varsa, savunma hakkının kısıtlamayacak şekilde, sanığın soru hakkının kullanmasını sağlayacak şekilde bir zorunluluk varsa, çocuğun duruşmaya davet edilmesi ve bu davetin adli görüşme odalarında yapılması ve artık tüm adliyelerimizde var sesli görüntülü bilişim sistemleri ile kaydedilmesi”
HERHANGİ BİR TUTUKLAMA YASAĞI YOK
Avukat Söylemez, “Bütün ceza dosyalarında belli başlı şeyler var; bu cinsel istismar dosyasında da böyle, kasten yaralama dosyasında da böyle. Şüpheli ya da sanığın kaçma şüphesini uyandıracak somut olguların varlığı halinde, bir tutuklama kabul ediliyor. Yine şüpheli veya sanığın delilleri karartacağı yönünde bir şüphe varsa bu da bir tutuklama nedeni sayılıyor. Bir diğer hususta, kanunda sayılan belli başlı suçlar sayılıyor; kasten öldürme, kasten yaralama, uyuşturucu ticareti gibi benzeri suçlar. Bunlarda da tutuklama söz konusu olabiliyor ama bazı durumlarda da tutuklama yasağı söz konusu olabiliyor. Örneğin, hapis cezasının üst sınırı 2 yıl olduğu suçlarda tutuklama kararı verilemiyor ama vücut dokunulmazlığına karşı işlenen suçlar karşısında herhangi bir tutuklama yasağı yok. Yani, hakim somut olayda delilleri inandırıcı bulursa, yeterli bulursa tutuklama kararı vermesinde hiçbir engel yok” şeklinde anlattı. AİLENİN VE İSTİSMARA UĞRAYAN ÇOCUKLARLA İLGİLİ HİÇBİR VERİ PAYLAŞILMIYOR
“Soruşturma aşamaları kural olarak gizlidir. Adli süreci başlattığınız andan itibaren kimliğiniz ve bilgileriniz saklı tutuluyor ve bir de Cumhuriyet savcılığının ve kolluk kuvvetlerinin bilgisine açılıyor” diyen Söylemez, “UCİM takip ettiği tüm davalarda ailenin mahremiyetini koruyor. Ailenin ve istismara uğrayan çocuklarla ilgili hiçbir veriyi paylaşmıyor. Derneğimizin başkanlığı ve temsilcileri ile olayı kamuoyuna aktarıyorlar. Kesinlikle çocuğun kimliğinin deşifre edilmeyecek şekilde aktarıyorlar. Yine bazı olaylarda bize de görevler düşüyor avukat olarak, bazen bunun istismar edildiğini kamuoyunda görüyorum. Bazı meslektaşlarımız vesilesi ile de bunu görüyorum; bilemiyorum neden çocuk ile ilgili veriler bir meslek kuralı olarak saklı tutulması gerekirken, ortaya çıkabiliyor. Soruşturmanın gizliliği de ayrı bir suç olarak düzenlenmiş durumda. Bu durumdan etkilenen çocuk ve ailesi suç duyurunda bulunabilir ve cezalandırmasını isteyebilir” ifadelerini kullandı.
Düzenlenen online eğitimde, istismarın hukuki boyutunu anlatan Avukat Melis Söylemez, süreçte çocuğun ve ailelerin neler yaşadığı, nasıl bir süreç işlendiği, haklarımız gibi konular hakkında bilgi verdi. İstismara uğrayan bir çocuğun ailesi ilk önce kolluk kuvvetlerine bildirmesinin ardından ne yapmaları gerektiğini anlatan Avukat Söylemez, “Önce çocuğun belli davranış özellikleri var ve bu davranış özelliklerinin olağanın dışına çıktığını düşünüyorsak, örneğin çocuk her zamankinden agresifse, altını ıslatma gibi bir özellik geliştirmişse, olur olmadık yerde tartışma çıkarıyorsa ya da tam tersi içine kapanmışsa, tabi yaş durumuna ve kültürel yapıya göre değişiklik gözetmekle birlikte, çocukta farklı bir değişiklik görüyorsak bir istismar şüphesi içimize doğmalı. Çocuk bazen bunu kendi anlatma yolunu seçebiliyor, bazen de saklama yolunu seçebiliyor. Biz istismara uğradığının fark edilmesinden sonraki aşamayı konuşacağız. Öncelikle çocuğu yargılamadan, suçlamadan, kendisini ifade etmesini izin verilecek şekilde çocuğu dinlemeliyiz. Ağlamak gibi tepkiler göstermemeliyiz kesinlikle. Şefkat göstermeliyiz ama bir yandan da olayın oluş zamanına göre bazı önlemler almalıyız. Bir ihbarda bulanacağız ama bir istismar vakası gerçekleşmesinden itibaren ilk 72 saat bizim için çok önemli. Eğer bu 72 saatin dolmadığını biliyorsak, bazı deliller çok önemli. Çocuğun bedeni üzerinde ve kıyafetleri üzerindeki deliller çok önemli. Bunların saklanması gerekiyor. Çocuğun kişisel temizliği, dış aldırmak gibi işlemlere girilmeden doğrudan bu delillerin bir kenara ayrılması gerekiyor. Bunların her biri adli delil kapsamındadır, en önemli verilerdendir” diyerek, bilgi vermeye devam etti. ÇANAKKALE’DE ÇOCUK İZLEM MERKEZİ YOK
İhbar sonrasında mahkeme sürecinin işleyişi hakkında bilgi veren Söylemez, “Çocuğun istismara uğradığının resmi bir şekilde makamlara bildirilmesi sürecinde adli süreç başlamış oluyor. Cumhuriyet savcılığına olabilir veya jandarmaya olabilir ya da Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bildirilmesiyle de olabilir. Kanunumuzun öngördüğü protokolden bahsedeyim; öncelikle Çocuk İzlem Merkezlerini anlatayım. Eskiden gelen yanlış bir uygulamamız var, çocuk normalde kural olarak ifadesinin uzmanlar eşliğinde alınması ve tek bir seferde alınması gerekmekte. Bu ifade ile yetinilip çocuğun tekrar tekrar dinlenmesi önlenmesi gerekiyor ancak ne yazık ki eskiden beri gelen uygulamada çocuk önce kolluk kuvvetlerince veya savcılık tarafından dinleniyor, sonra kendisine atanan avukat tarafından bir kez daha dinleniyor, bir uzman psikolog tarafından bir kere daha dinleniyor, duruşma aşamasında da bir kez daha dinleniyor. Bunun önüne geçmek için 2012 yılında yeni bir prosedür getirildi ve Çocuk İzlem Merkezleri’nin kurulmasına karar verildi. Çocuk İzlem Merkezleri’nde aslında Sağlık Bakanlığı’nın bünyesinde kurulan, çocuğun tamamen kendisini rahat hissedebilecek şekilde, bir uzmanın yardımıyla ifadesinin alınmasını sağlayan bir odaya alınması ve odanın arkasındaki cam bölmede, savcılık, avukat, diğer uzmanların görüntü ve ses kayıt yöntemi ile bir arada ifadenin kayda alınması. Sorulması gereken soru varsa, çocuğa doğrudan temas yerine uzman kişi tarafından sorulmasının sağlanması ile işleyen bir yöntem. Ancak maalesef Türkiye’nin her tarafından Çocuk İzlem Merkezi yok. Çanakkale’de de yok. O yüzden pratikte ifadeler diğer bahsettiğim şekilde alınmaya devam ediyor” dedi. BU MAĞDURİYET ASGARİ DÜZEYE İNDİRİLEBİLİR
“Çocuk İzlem Merkezi’nin olmaması çocuğun defalarca ifade vermesinin zorunlu olduğu izlenimini yaratmasın. Konuyla ilgili çalışan hakimlerin, savcıların, avukatların, sosyal hizmet uzmanların dikkatiyle yine bu mağduriyet asgari düzeye indirilebilir” diyen Avukat Söylemez, şöyle örnek verdi: “Çocukla hiçbir şekilde konuşmadan hepsi bir araya toplandıktan sonra güzel ve tatlı bir dil ile konuşulabilir ve bu aynı zamanda ses ve görüntü kaydı altına alınabilir ve gerekmedikçe duruşma aşamasında çocuğun dinlenmesi engellenebilir. Bizim işleyişimizde kural olarak bunlar dikkat edilmiyor. Duruşma günü belirlendiği anda çocuk duruşmaya davet ediliyor ve ilk duruşmada sanık ve çocuk yüz yüze geliyor. Oysa yapılması gereken, ilk duruşma görüldükten sonra, çok gerekli bir durum varsa, savunma hakkının kısıtlamayacak şekilde, sanığın soru hakkının kullanmasını sağlayacak şekilde bir zorunluluk varsa, çocuğun duruşmaya davet edilmesi ve bu davetin adli görüşme odalarında yapılması ve artık tüm adliyelerimizde var sesli görüntülü bilişim sistemleri ile kaydedilmesi”
HERHANGİ BİR TUTUKLAMA YASAĞI YOK
Avukat Söylemez, “Bütün ceza dosyalarında belli başlı şeyler var; bu cinsel istismar dosyasında da böyle, kasten yaralama dosyasında da böyle. Şüpheli ya da sanığın kaçma şüphesini uyandıracak somut olguların varlığı halinde, bir tutuklama kabul ediliyor. Yine şüpheli veya sanığın delilleri karartacağı yönünde bir şüphe varsa bu da bir tutuklama nedeni sayılıyor. Bir diğer hususta, kanunda sayılan belli başlı suçlar sayılıyor; kasten öldürme, kasten yaralama, uyuşturucu ticareti gibi benzeri suçlar. Bunlarda da tutuklama söz konusu olabiliyor ama bazı durumlarda da tutuklama yasağı söz konusu olabiliyor. Örneğin, hapis cezasının üst sınırı 2 yıl olduğu suçlarda tutuklama kararı verilemiyor ama vücut dokunulmazlığına karşı işlenen suçlar karşısında herhangi bir tutuklama yasağı yok. Yani, hakim somut olayda delilleri inandırıcı bulursa, yeterli bulursa tutuklama kararı vermesinde hiçbir engel yok” şeklinde anlattı. AİLENİN VE İSTİSMARA UĞRAYAN ÇOCUKLARLA İLGİLİ HİÇBİR VERİ PAYLAŞILMIYOR
“Soruşturma aşamaları kural olarak gizlidir. Adli süreci başlattığınız andan itibaren kimliğiniz ve bilgileriniz saklı tutuluyor ve bir de Cumhuriyet savcılığının ve kolluk kuvvetlerinin bilgisine açılıyor” diyen Söylemez, “UCİM takip ettiği tüm davalarda ailenin mahremiyetini koruyor. Ailenin ve istismara uğrayan çocuklarla ilgili hiçbir veriyi paylaşmıyor. Derneğimizin başkanlığı ve temsilcileri ile olayı kamuoyuna aktarıyorlar. Kesinlikle çocuğun kimliğinin deşifre edilmeyecek şekilde aktarıyorlar. Yine bazı olaylarda bize de görevler düşüyor avukat olarak, bazen bunun istismar edildiğini kamuoyunda görüyorum. Bazı meslektaşlarımız vesilesi ile de bunu görüyorum; bilemiyorum neden çocuk ile ilgili veriler bir meslek kuralı olarak saklı tutulması gerekirken, ortaya çıkabiliyor. Soruşturmanın gizliliği de ayrı bir suç olarak düzenlenmiş durumda. Bu durumdan etkilenen çocuk ve ailesi suç duyurunda bulunabilir ve cezalandırmasını isteyebilir” ifadelerini kullandı.