Yapmayı yahu, ne olmuş yani bu gün Pazartesi’yse? Haftanın bir günü değil mi? Her günden ne farkı var? Abartmayalım!...
Evet, yıllardır bir PAZARTESİ SENDROMU’dur gidiyor. Haftanın ilk günü. Yeni bir hafta, yeni bir başlangıç. Hafta sonu resetlenen bünye ve beyin yeniden sinir, stres ve yorgunluk dolu bir İLK güne giriyor. PAZARTESİ.
Başlangıçlar korkutur insanoğlunu. Yeni güzeldir ama yeni emekle değil de beleş gelirse... Yeni demek başlamak demektir. Yeni bir hafta demek de yeni bir başlangıç demektir. Başlangıçlar ürkütür insanoğlunu. Çünkü muhafaza etmek demek, sahip olma duygusunun süregelmesi demektir. Başlamak emek ister, sahip olunan değerlerden feragat ister. Risklidir yeni başlangıçlar.
Yani Pazartesi’ler risk taşır. Pazartesi’ler emek ister.
Hayat da böyle değil mi? Yeni başlangıçlar hep emek istemezler mi? İlk adımı atmak zor değil midir yeni başlangıçlarda?
Yeni bir aşk
Yeni bir iş
Yeni bir şehir... Hepsi cesaret, emek ve risk üçlemesinin ürünüdür. Her başlangıç gibi... Bazıları Pazartesi Sendromu ile hiç ilgilenmez. Uğramaz O’na bu tuhaflık. Cesurdur O. Yeniler O’nun için adeta vaz geçilmezdir. En sevdiği gündür Pazartesi. Çünkü risk almayı sever, emek vermekten kaçınmaz, cesaret sıradan bir edinimdir O’nun için. Tıpkı Mustafa Kemal gibi. Korkmaz gelen dertlerden. Ne gelmişse, hoş gelmiştir ve mutlaka misafirdir, eninde sonunda gidecektir; geldiği gibi. Evet, Atamız bize Pazartesi’lerde de yol gösteriyor. Yılmamayı, cesaretli olmayı ve yeri gelirse risk almayı bize hayatı ile örnekliyor. Eğer atalarımız haftanın bir gününden korksaydı, yılsaydı ne olurdu dersiniz? Olmazdık değil mi? Evet, olmazdık. Biz, biz olmalıyız ve günlere göre değil, hayata göre davranmalıyız. Değerlerimize sımsıkı yapışıp çok çalışmalı ve üretmeliyiz. Yılmadan, bıkmadan, usanmadan üretmeliyiz. Ülkemiz döviz girdabında boğulurken bizlerin PAZARTESİ SENDROMU komedisi ile vatandaşlığımızdan uzaklaşmamız doğru geliyor mu size? Bana gelmiyor doğrusu. Tam bu zamanlarda ihtiyacımız olan şey birlik, beraberlik ve her zorluğa rağmen üretim seferberliğidir. Üç tarafı denizlerle çevrili yurdumuzda Seyşeller’den balık getirmek, besi ineğimizi Arjantin’den almak, o ineğin samanını Yunanistan’dan almak, kesilmiş etleri Sırbistan’dan getirmek hepimizin ayıbıdır. Eğer üreten ve kendi kendisine yeten bir ülke olsaydık dövizin yükselişi karşısında ancak gülerdik. Oysa ki tüm bunlara rağmen halen daha PAZARTESİ SENDROMU garabeti ile toplumumuz uğraşmakta. Ne garip değil mi?
Yeni bir iş
Yeni bir şehir... Hepsi cesaret, emek ve risk üçlemesinin ürünüdür. Her başlangıç gibi... Bazıları Pazartesi Sendromu ile hiç ilgilenmez. Uğramaz O’na bu tuhaflık. Cesurdur O. Yeniler O’nun için adeta vaz geçilmezdir. En sevdiği gündür Pazartesi. Çünkü risk almayı sever, emek vermekten kaçınmaz, cesaret sıradan bir edinimdir O’nun için. Tıpkı Mustafa Kemal gibi. Korkmaz gelen dertlerden. Ne gelmişse, hoş gelmiştir ve mutlaka misafirdir, eninde sonunda gidecektir; geldiği gibi. Evet, Atamız bize Pazartesi’lerde de yol gösteriyor. Yılmamayı, cesaretli olmayı ve yeri gelirse risk almayı bize hayatı ile örnekliyor. Eğer atalarımız haftanın bir gününden korksaydı, yılsaydı ne olurdu dersiniz? Olmazdık değil mi? Evet, olmazdık. Biz, biz olmalıyız ve günlere göre değil, hayata göre davranmalıyız. Değerlerimize sımsıkı yapışıp çok çalışmalı ve üretmeliyiz. Yılmadan, bıkmadan, usanmadan üretmeliyiz. Ülkemiz döviz girdabında boğulurken bizlerin PAZARTESİ SENDROMU komedisi ile vatandaşlığımızdan uzaklaşmamız doğru geliyor mu size? Bana gelmiyor doğrusu. Tam bu zamanlarda ihtiyacımız olan şey birlik, beraberlik ve her zorluğa rağmen üretim seferberliğidir. Üç tarafı denizlerle çevrili yurdumuzda Seyşeller’den balık getirmek, besi ineğimizi Arjantin’den almak, o ineğin samanını Yunanistan’dan almak, kesilmiş etleri Sırbistan’dan getirmek hepimizin ayıbıdır. Eğer üreten ve kendi kendisine yeten bir ülke olsaydık dövizin yükselişi karşısında ancak gülerdik. Oysa ki tüm bunlara rağmen halen daha PAZARTESİ SENDROMU garabeti ile toplumumuz uğraşmakta. Ne garip değil mi?