Kıymetli okur, Geyikliyi bilmeyeniniz yoktur sanırım, benim güzel memleketim. Biz, o beldede yaşayanlar için mühim bir gün vardır: Perşembe. Gazetemizde yazılarımı kalemealmaya başlamadan önce bir görüşme gerçekleştirmiştik. Gazete yönetimi bana ‘’Tercih ettiğiniz bir gün var mı?’’diye sorunca ben de Perşembe deyivermiştim. Perşembeler özeldi çünkü bizim için. Niye mi? Gelin anlatayım.
Doksanlı yılların sonunda çocuk olma şansını yakalamış bir bireyim. O zaman şimdiye göre her şeyin az ama daha lezzetli olduğu yıllardı. Zincir mağazalar henüz hayatımızdaki yerlerini almamış, alış veriş merkezleri büyük şehirlerdeki yakınlarımızın anlattıklarıyla sınırlıydı.
O yıllarda bizler için en büyük alışverişmerkezi Ali Amca’nın bakkalıydı. Bakkal da ne bakkal ama mantar tabancasından, balık krakere, Ezine peynirinden, lüks gömleğine… Hani diyorlar ya Nirvana, işte orası bizim için Nirvana’ydı.
Bir de Perşembe pazarları vardı. Benim ise iki favorim: Oyuncakçı Yaşar ile kuruyemişçi… Her hafta almasak bile Oyuncakçı Yaşar ne getirmiş diye şöyle bir bakar, harçlığımla da kuruyemişçiden yağlı kurabiye alırdım.
Bunları niye mi anlatıyorum? Gelelim konumuza. Şu an her şey o kadar ellerinin altında ki çocukların, o kadar kolay ulaşıyorlar ki istediklerine, hızlarına yetişmek mümkün değil. Zamanında ulaşabilmek için bir hafta beklediğimiz kurabiyelerin envai çeşidini çok kolay bulabiliyorlar. Oyuncakları saymıyorum bile, birçoğunun evinde neredeyse Oyuncakçı Yaşar’ın ki kadar oyuncak var.
Biz görmedik çocuklar görsün… Elbet görsün ama çocuklar elde ettiklerinden lezzet alamaz bir hale işte böyle geliyor. Bir şey ne kadar bollaşırsa değeri o kadar azalıyor. Elde edilenin bir kıymeti kalmıyor. Memnuniyetsiz bir nesil yetişiyor.
Bize nasıl ki büyüklerimizin boyunlarına silgi asmış olması garip geliyorsa bizden sonrakilere daha çok şey garip gelecek gibi görünüyor. Seyyar pişmaniye arabasını bekleyişimizi, şimdilerde arkadaşlarıma anlattığımda garip geldiği gibi. Ama o araba ne arabaydı…İçine on çocuk koysan on gün içinden çıkmaz. Pişmaniyeler, lokumlar, şekerler, helvalar. Onun gelişinin belli bir süresi de olmazdı. Rüya gibi düş gibi… Bir bakmışsın kapında belirmiş. Fiyat listesi yok, etiket yok, barkod yok. Evden ne kadar para verdilerse uzatıyorsun ne almak istediğini söylüyorsun. Arabanın sahibi bir elindeki paraya bakıyor bir sana. Uygun bir kutu uzatıp yolluyor seni. Şimdi en yakınızda ki markette pişmaniye bulabilirsiniz. Ama inanın o arabadan alınan kadar lezzetli olamaz hiç biri.
Perşembeler böyle özeldi bizim için. Zaman zaman beldemize uğrayan o satıcılar hariç perşembeleri pazarcılar hep gelirdi. Onlar sadık insanlardı. Diğerleri gibi bir gelip bir gelmemezlik yapmazlardı. Şimdiki nesil için bunlar çok önem arz etmese de, her şeye her zaman ulaşabilseler de hayattan lezzet alamadıkları için üzülüyorum.
Ha bir de Ali Amca’nın dükkanı hala açık. Belediye otelinin altında…
Bu haftayı da Mahir Ünsal Eriş ile noktalayalım kıymetli okur,
“Büyüdük çocukluğumuzdan
Büyüdük tarihe usulca..”
Herkese sağlıklı, huzurlu, mutlu bir hafta dilerim.
Kalın sağlıcakla.
YAZARLAR
Yayınlanma: 16 Aralık 2021 - 09:21
Perşembe dediğin
Kıymetli okur, Geyikliyi bilmeyeniniz yoktur sanırım, benim güzel memleketim
YAZARLAR
16 Aralık 2021 - 09:21
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir