Kahire'de bulunan "Keops Piramidi’nin 12 ton ağırlığında iki buçuk milyon bloktan oluştuğunu, günde on blok yerleştirilmesi halinde yapımının 664 yıl süreceğini, Piramidin üstünden geçen meridyenin karaları ve denizleri tam eşit iki parçaya böldüğünü ve piramidin dünyanın ağırlık merkezinin tam ortasında bulunduğunu, yüksekliğinin (164 metre) bir milyarla çarpımının güneşle dünyamız arasındaki uzaklığını verdiğini, taban alanının, yüksekliğinin iki katına bölünmesinin pi sayısını verdiğini, piramitlerin içerisinde "ultrasound", radar, sonar gibi cihazların çalışmadığını, kirletilmiş suyun bir kaç gün piramidin içinde bırakıldığında arıtılmış olarak bulunduğunu, piramidin içerisinde sütün birkaç gün süreyle taze kaldığını ve sonunda bozulmadan yoğurt haline geldiğini, bitkilerin piramit içerisinde daha hızlı büyüdüklerini, çöp bidonu içindeki yemek artıklarının hiç koku yaymadan mumyalaştığını, kesik, yanık, sıyrık ve yaraların piramidin içinde daha çabuk iyileştiğini, piramidin içinin yazın soğuk, kışın sıcak olduğunu, piramit kimin adına yapıldıysa onun bulunduğu odaya yılda 2 kez güneş girdiğini ve bu günlerin doğduğu ve tahta çıktığı günler olduğunu, biliyor muydunuz?
(Alıntı) LİBYA HALK EDEBİYATINDAN
Eve giren adam, evde tek başına yaşayan eşini ağlar halde gördü ve ağlamasının sebebini sordu? Kadın, "Evimizin önündeki ağaca konan kuşlar beni türbansız görebiliyor ve bu durumda Allah'a karşı günah işlemiş olabilirim, onun için ağlıyorum," dedi.
Adam, karısının Allah korkusu duyarlılığından çok etkilendi ve karısını kucakladı, alnından öptü, kazma kürek hazırladı ve karısını rahatsız eden kuşların konduğu ağacı kökünden söktü. Adam çalışıyordu, işe gidiş dönüş saatleri belliydi, günlerden bir gün çalıştığı yerde doğan bir arızadan dolayı eve erken geldi, kapıyı açtı ve karısına sürpriz yapmak için sessizce içeri girdi ve hayatının sürpriziyle karşılaştı. Kuşların onu türbansız görmesinin iffetine halel getireceğini düşünen eşi, aşığının koynunda gününü gün ediyordu.
Adam gördüğü durum karşısında şaşkındı, eşi ve aşığına hissettirmeden ihtiyaç duyabileceği birkaç parça eşyayı aldı, evden çıktı ve önüne çıkan ilk yoldan dönmemek üzere yaşadığı şehri terk etti.vUzun bir yolculuktan sonra bir şehre yerleşti. Bir gün kendisini kalabalık bir halk topluluğu içinde buldu, kalabalıkta herkes şaşkındı ve anlaşılmaz bir uğultu vardı, adam birine yaklaştı ve kalabalığın nedenini sordu? Kraliyet hazinesi çalınmış ve fail bulunamamıştı. Kral, sarayının önüne halkı toplamış ve fail bulununcaya kadar herkesin sarayın önünde kalmasını emretmişti.
Kalabalıkta adamın ilgisini, ayak parmakları üzerinde yürüyen biri vardı ve adam, bu ayak parmakları üzerinde yürüyen adamın kim olduğunu sordu. Ona bu adamın kraliyetin din adamı olduğunu, ayağını tam basarsa, istemeyerek karınca ezebileceği Allah korkusuyla ayak parmakları üzerinde yürüdüğünü söylediler. Adam, Allah'ım hırsızı buldum beni krala götürün diye çığlık attı.
Adamı krala götürdüler. Krala hazineyi çalan hırsızın, kraliyetin din adamı olduğunu söyledi. "O değilse benim başımı kesin!" dedi. Kraliyetin din adamını getirdiler. Kısa bir sorgudan sonra, karınca ezmemek için parmakları üzerinde yürüyen din adamı hazineyi çaldığını itiraf etti.
Ama! Kralın kafasında bir soru kalmıştı. Kral döndü ve hazineyi çalanın din adamı olduğunu söyleyen, daha önce hiç görmediği bu şahsa, "Din adamının hazineyi çaldığını nereden bildin?" diye sordu.
Yaşadığı o korkunç olayı hatırlayan adam, "Ey kral, sevap kazanmak iddiasıyla davranışlarında Allah korkusunu abartanlar, abartılarını başka suçlarını örtmek için yaparlar."
(Alıntı) LİBYA HALK EDEBİYATINDAN
Eve giren adam, evde tek başına yaşayan eşini ağlar halde gördü ve ağlamasının sebebini sordu? Kadın, "Evimizin önündeki ağaca konan kuşlar beni türbansız görebiliyor ve bu durumda Allah'a karşı günah işlemiş olabilirim, onun için ağlıyorum," dedi.
Adam, karısının Allah korkusu duyarlılığından çok etkilendi ve karısını kucakladı, alnından öptü, kazma kürek hazırladı ve karısını rahatsız eden kuşların konduğu ağacı kökünden söktü. Adam çalışıyordu, işe gidiş dönüş saatleri belliydi, günlerden bir gün çalıştığı yerde doğan bir arızadan dolayı eve erken geldi, kapıyı açtı ve karısına sürpriz yapmak için sessizce içeri girdi ve hayatının sürpriziyle karşılaştı. Kuşların onu türbansız görmesinin iffetine halel getireceğini düşünen eşi, aşığının koynunda gününü gün ediyordu.
Adam gördüğü durum karşısında şaşkındı, eşi ve aşığına hissettirmeden ihtiyaç duyabileceği birkaç parça eşyayı aldı, evden çıktı ve önüne çıkan ilk yoldan dönmemek üzere yaşadığı şehri terk etti.vUzun bir yolculuktan sonra bir şehre yerleşti. Bir gün kendisini kalabalık bir halk topluluğu içinde buldu, kalabalıkta herkes şaşkındı ve anlaşılmaz bir uğultu vardı, adam birine yaklaştı ve kalabalığın nedenini sordu? Kraliyet hazinesi çalınmış ve fail bulunamamıştı. Kral, sarayının önüne halkı toplamış ve fail bulununcaya kadar herkesin sarayın önünde kalmasını emretmişti.
Kalabalıkta adamın ilgisini, ayak parmakları üzerinde yürüyen biri vardı ve adam, bu ayak parmakları üzerinde yürüyen adamın kim olduğunu sordu. Ona bu adamın kraliyetin din adamı olduğunu, ayağını tam basarsa, istemeyerek karınca ezebileceği Allah korkusuyla ayak parmakları üzerinde yürüdüğünü söylediler. Adam, Allah'ım hırsızı buldum beni krala götürün diye çığlık attı.
Adamı krala götürdüler. Krala hazineyi çalan hırsızın, kraliyetin din adamı olduğunu söyledi. "O değilse benim başımı kesin!" dedi. Kraliyetin din adamını getirdiler. Kısa bir sorgudan sonra, karınca ezmemek için parmakları üzerinde yürüyen din adamı hazineyi çaldığını itiraf etti.
Ama! Kralın kafasında bir soru kalmıştı. Kral döndü ve hazineyi çalanın din adamı olduğunu söyleyen, daha önce hiç görmediği bu şahsa, "Din adamının hazineyi çaldığını nereden bildin?" diye sordu.
Yaşadığı o korkunç olayı hatırlayan adam, "Ey kral, sevap kazanmak iddiasıyla davranışlarında Allah korkusunu abartanlar, abartılarını başka suçlarını örtmek için yaparlar."